Üretim Savaşı

‘’Ekonomik Kurtuluş Savaşı’’ olarak özetlenen yol, Türkiye’nin Atlantik sisteminden kopuşunun mecburi istikametidir.

Üretim Savaşı

YAZAR

Ekonomik sorunlar uzun zamandır milletimizin en önemli gündemi. Köylerden üniversite kampüslerine, üretici sınıflardan lise sıralarındaki gence kadar her kesimin birincil sorununu ekonomik durum oluşturuyor. Son günlerde ise döviz kurlarında artışla felaket senaryoları ortalığa saçıldı.

Bu tabloda Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın 22 Kasım 2021 tarihli Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrası Türkiye ekonomisine dair yaptığı açıklamalar her alanda olduğu gibi ekonomide de bir yol ayrımına işaret etti. "Ekonomik Kurtuluş Savaşı" olarak özetlenen yol, Türkiye’nin Atlantik sisteminden kopuşunun mecburi istikametidir.

Ekonomik Kurtuluş Savaşı
Türkiye, emperyalizmle kıran kırana savaşından galibiyetlerle çıkıyor. FETÖ ve HDP/PKK’nın ezilmesi, sınırlarımızda kurulmak istenen sözde Kürdistan’ın haritaya gömülmesi, Doğu Akdeniz’den yönelen tehditlere karşı verilen mücadele Amerikan emperyalizmine karşı yürütülen namlu namluya savaşlarımızdır. Siyasi esareti bertaraf ettiğimiz sürecin ekonomik esaretle sürdürülmesi düşünülemezdi.
“Bugünkü uğraşmalarımızın gayesi istiklali tamdır... İstiklalimizin tamamiyeti ise ancak mali istiklal ile mümkündür.” diyen Atatürk’ün tam bağımsızlık programı Türkiye’nin bugünkü çıkış yoludur.
10 Kasım’da “Gazi Mustafa Kemal’in serencamı, bugünkü Türkiye’nin yol haritasıdır.’’ diyen Sn. Erdoğan’ın daha önce “İkinci İstiklal Savaşı” olarak tanımladığı Vatan Savaşı koşullarının ekonomideki yol haritasını “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” olarak çizmesi bir mirasın sahiplenilmesidir.

Borçlanmaya Karşı Üretim
Üreticiyi kambur ilan ederek üretim sahalarına kepenk kapattıran sistemin çarkları üretmeden tüketerek dönüyordu. Üretimin olmadığı yerde tüketimin gerçekleşmesi ancak borçlanma ile mümkün. Küreselleşmenin Türkiye ayağı olan 24 Ocak kararlarıyla ülkemiz ithalata mahkûm edildi. Sistem; parası değersiz, üretim alanları daralan biçare, IMF ve Dünya Bankası kapılarında reçete arayan bir Türkiye yarattı.

Faiz Düzeni Küresel Tefeciliktir
“Yüksek maliyetle borçlanmak zorunda bırakılan ülke olduk.Yüksek maliyetin karşılığını yatırım, üretim ve istihdama kavuşarak değil kendi güvenlik politikamızı izlediğimizde şantaja maruz kalarak aldık.”
Sn. Cumhurbaşkanın ifade ettiği yüksek borçlanmanın karşılığını ekonomik tehditleriyle, uluslararası ekonomik kuruluşlar eliyle kredi notumuzun düşülmesiyle, CAATSA yaptırımlarının uygulanmasıyla, NATO tatbikatlarında hedef tahtasına oturtularak aldık. “Hizadan çıkan Türkiye’yi” yeniden hizaya sokmak ve hegemonya kurmak için ABD emperyalizmi siyasi ve ekonomik saldırılarını her geçen gün arttırdı.
Borçlanmaya dayalı küresel ekonomik sistem yıkılıyor. Dünya artık tek kutuplu değil çok kutuplu. Üretimin ağırlığı ve ekonomik kalkınma Avrupa’dan değil Asya’dan yükseliyor. ABD’nin silahla yenilmesi, ekonomik yenilgisini de beraberinde getirdi. Doların saltanatı silahlı yenilginin bir sonucu olarak çökmeye başladı. Ancak savaş devam ediyor. Bu savaş eskiyle yeninin, borçlanmayla üretmenin, sömürüyle paylaşmanın savaşı. Ekonomik kurtuluş savaşı, üretimde devrimin adıdır.

Klasik İktisat Teorileri Değil Devrimci Çözümler Yürürlükte
Sn. Cumhurbaşkanının konuşmasından öne çıkmayan satır arasında kalmış çok kıymetli bir vurgu da bireyler ve firmalar düzeyinde dolarla borçlanmanın ve “kur üzerinden kumar oynanmasının” önüne geçen adımlar atılmasıdır. Bu, küreselleşmenin dolar ve borsa vurgunculuğuna, paradan para kazanma sistemine ve dolar saltanatına karşı atılmış bir adımdır.

Para Basmak “Öcü” Üretim Yapmak “Kötü”
Küresel sistem defalarca krize girdi. “Düşük faiz, yüksek dolar çılgınlığı en son 2008 krizini yarattı.” Emperyalizmin ekonomik saldırıları neoliberal masallarla yurt içi üretimin ithalattan daha maliyetli olduğu gerekçesiyle üretim yapmamayı teşvik ederken, para basmayı öcüleştirdi. Merkez Bankalarının bağımsızlığı adı altında devletin ekonomide ağırlığını ortadan kaldırmak amaçlandı. Yüksek faiz, düşük kur, düşük enflasyon kısır döngüleri içerisinde ekonomi politikaları belirlenmesi adeta bir dayatma haline geldi. Enflasyon, korkulan ve hatta ülke ekonomisini yansıtan tek gösterge gibi ele alındı.

Liberal Tezler Mutlak Doğru Değildir
Sn. Cumhurbaşkanın “mandacı iktisatçılar” diye ifade ettiği ezbere tezleri arka arkaya sıralayan iktisatçıların her söylediği doğru kabul edildi. Ezberlenmiş, anlaşılması güç terimler ve tanımlar ardı arkasına sıralandı. Örneğin “Düşük enflasyonun büyüme ve istihdam için ön koşul olduğu” yönündeki ifadeler liberal ekonomik tezlerin bir yanılsamasıdır. Oysaki maliyet enflasyonu göze alınarak istihdam artışının sağlanması ve büyümenin gerçekleştirilmesi mümkün. Üretmek için enflasyona katlanmak beraberinde büyümeyi getirecektir. Büyüyen ekonomide daha fazla insan iş gücüne katılacak. İstihdam artışı ve büyüme gerçekleşmeden düşük enflasyon hedefine ulaşmak faiz-kur-enflasyon üçgenine sıkışmak demektir.

Faiz Artırarak Doları Düşürmek Ekonomik Uyuşturucudur
Liberal sistem içerisinde çeşitli araçlarla kısa vadede kur artışı önlenebilir, faiz ve enflasyon oranlarının yükselmesi engellenebilir. Uzun vadede ise “piyasalar” bu duruma tepki verir. Kurlar TL aleyhine değişir, yani TL değer kaybeder. Üretimde kullanılacak ürünlerin fiyatlarının yükselmesiyle enflasyon artar, gözler faize yönelir. Para politikası yapıcıları çözümü faizi arttırmakta bulur. Çünkü ülkeden çıkan sıcak parayı geri getirmenin ve enflasyonun önünü kesmenin en kısa yolu sistem tarafından faiz silahını kullanmak olarak gösterilmektedir.
Peki ya yüksek faize şiddetle karşı çıkan bir hükümet varsa? O zaman serbest kambiyo rejimi ülkenizi kurtaramaz. Bırakalım paranın değeri piyasa tarafından belirlensin elbet bir görünmez el bu piyasayı düzeltecek diyemeyiz. Fakat ezberlenmiş cümleler bunu söylemeye izin vermez. Ve mandacı iktisatçılar da çözümü göstermez. Çünkü zihinlerinde Atlantik prangaları vardır. Türk Lirası değerli olsun, enflasyon düşük olsun, faizi de makul seviyelerde tutalım istiyorsak serbest kambiyo rejimini uygulayamayız deme cesareti ancak bir devrimci programla olur. Devrimci bir sürecin içindeyiz. Bu devrimci süreçte dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmeler klasik iktisat teorileriyle açıklanamaz.

Küreselcilik ABD’de Bile İflas Etti
Ekonomik gidişattan sorumlu tutulan iktidarların ekonomiye müdahale etmemesinin ve oyunu piyasa koşullarına yani emperyalizmin çizdiği yolda oynamasının istenmesinin hayatta bir karşılığı yoktur. Dünyanın en büyük emperyalist devleti ABD başta olmak üzere liberalizm masalları söyleyen tüm devletler ekonomiye müdahale ediyor. Türkiye’de de devletin ekonomiye müdahalesi olmazsa olmazdır. Önemli olan bu müdahalenin hangi program ve siyasetle yapıldığıdır.

Çözümün Anahtarı: İstihdam, Üretim, Yatırım
“Ya yatırımdan, üretimden, istihdamdan vazgeçeceğiz ya da tarihi bir mücadeleyi göze alacağız.”
Türkiye, emperyalizmin tahakkümüne karşı tarihi bir mücadele veriyor. Küresel finans merkezleri ve onların içerideki tetikçileri felaket senaryoları çizedursun biz önümüzdeki fırsatları görelim. Önümüzde zorluklar var. Eğer bugün kendi yolumuzu çizme kararlılığını sürdürürsek suni refahların sonunda yaşadığımız zorluklardan değil sonunda refah olan zorluklardan geçeceğiz. “Yüksek faiz düşük kur kısır döngüsü yerine: Yatırım, üretim, istihdam, ihracat, büyüme odaklı ekonomi politikası” Türkiye’nin refaha ermesinin ve başı dik bir yaşam sürmesinin kapılarını açacak programın özetidir. Ekonomide sorunların çözüm anahtarları işsizliği bitirecek, pahalılığı engelleyecek, refahı sağlayacak; yatırım, üretim, büyümedir.
Burada kaynak yaratma ayağı eksik bırakılmıştır. Üretime seferber edilecek kaynaklar devletin tasarrufuyla yaratılacak ve zenginlikler paylaşılacaktır. Tasarruflar yatırıma dönüşerek istihdam alanları kurulacak, Türkiye’nin genç nüfusu bir üstünlük olarak değerlendirilerek üretime sevk edilecek ve Türk Milleti kendi yolunu çizecek.

Küresel Sistemin Tetikçileri
Ekonomiyi dolarla değil, üretimle ve istihdamla ölçeceğiz. Çözümü de dolarda değil üretimde bulacağız. Ekonomik sorunlardan bölücü ve yıkıcı amaçlarına pay çıkarmak isteyenler var. Doların artışını ekonomik iflas olarak göstermeye çalışıp sokak ve genel grev çağrısı yapan PKK kuyrukçusu grupçuklar kafalarını soktukları deliklerden çıkardılar.
Türkiye ekonomisinin durumunu dolar kurunun artışıyla öğrenen sahte solculara destek Amerikan’dan geldi. Akılsızlaşmanın örneklerini tüm Türkiye’ye gösterdiler. “Solcu” olduğunu iddia edip Merkez Bankası faiz düşürdü diye Merkez Bankası önünde eylem yaparak bütün sosyalist kuramları tepetaklak ettiler. Çünkü ne halkın ekonomik sorunların ne de önümüzdeki zorlukların farkındalar. Gözlerini bürüyen Türkiye düşmanlığıyla, ezberledikleri “sermaye düşmanlığıyla” ancak küresel finans sisteminin tetikçisi olurlar.

Türkiye Bu Savaştan Güçlenerek Çıkacak
Ekonomide Kurtuluş Savaşı, üretim yapma savaşı. Üretici, savaşın neferi. Demek ki devletin ve hükümetin görevi üreticiyi desteklemek ve üreticinin yolunu açmak. Bankalar değil üretici kar edecek. Milletimiz yıkımda değil çözümde birleşecek. Türk gençliği çözümde birleşiyor.
Önümüzde gençliğin çalışacağı, üretimin lokomotifi olacağı günler var.
Önümüzde üreticilerin milli hükümetini kurma görevi var.
Önümüzde Anadolu’nun bereketli topraklarında çiftçilerimizin ektiği, fabrika bacalarının tüttüğü, gençliğin üretime seferber olduğu, yer altı ve yer üstü kaynaklarının verimli kullanıldığı günler var.
Zorluklara göğüs gerecek tarihi kararın eşiğinde bu savaştan güçlenerek çıkacağımızı görüyoruz.

Dilek Çınar
TGB Genel Başkanı

Tarih:
Diğer Haberler