YAZAR
“Atın yanında oldukça hiçbir şeyden korkma… Ama bir gün baktın ki atın yanında yok, sen de dağları bırak… Atın olmadan hiçbir şey yapamayacağını bil.”
Bunu söyleyen Köroğlu’nun babası Koca Yusuf. Vaktinde Osmanlı, Bolu Bey’inden en güzel atlarını istemiş. Bolu Beyi de Koca Yusuf’a en güzel atı getirmesi için haber salmış. Koca Yusuf, Padişah’a layık diye gözleri çapaklı, dizleri yara içinde, yelesiz iki tay getirmiş. Herkes şaşmış, alay ettiğini sanmış. Bolu Beyi de tüm atlarını rüzgâr gibi yapan Koca Yusuf’un gözünün yaşına bakmamış gözlerine mil çekip Koca Yusuf’u kör etmiş.
Gün gelmiş Yusuf hasta haliyle tayları getirmesini istemiş oğlundan. Köroğlu, Bolu Bey’inden atı isteyince vermiş o da “cılız” atları. Yusuf öyle bir bakmış ki ata, bizim cılız tay olmuş rüzgâr gibi bir at. Bolu Bey’i bunu duymuş, bizim köre makam, istemediği kadar mülk teklif etmiş ama nafile…
Bolu Bey’i rüzgar gibi atı bırakır mı, Koca Yusuf’un arkasından nesi varsa yollamış. Kara bulutlar gibi atlar gelmiş, Yusuf “korkma sür” demiş. Koca toz bulutları içinden atlar gelmiş, “sür kumsala” demiş. Yıldırım gibi atlar gelmiş, “çevir atın başını kepir taşlığa” demiş. Kulalar gelmiş “çevir atın başını yola Kulalar ters olur” demiş. Elinden hiçbir yaratığın kurtulamadığını söyledikleri Reyhan Arap gelmiş, Yusuf, atın tepesinde vurmuş taşı başına, devirmişler Bolu Bey’inin en güçlü adamını.
Köroğlu şaşmış kalmış kör babasının en son yaptığına. Nasıl becermiş görmeden taşı isabet ettirmeyi, nerden almış gücünü kuvvetini… Koca Yusuf “Ben taşı Reyhan Arap’ın kafasına tam alnının ortasına isabet ettirince sen çok şaştın değil mi? Şaşkınlıktan lal oldun değil mi? İşte o taşı Arap’ın alnının çatına ben yapıştırmadım. O taşı onun tam alnının çatına at yapıştırdı. O, üstündeki adamın iki gözden yoksun olduğunu biliyordu… Seni cümle darlıklardan bu at kurtaracak…” demiş.
Kurtarıcımız Kamuculuk
Köroğlu’nun atı tüm zorluklara karşı büyük bir silah. Düşmanı onu almak için istemediği kadar mülk veriyor. Ona sahip olamayınca da zorbalığa başvuruyor. Ülkemiz de zorlu süreçlerden geçerken Köroğlu’nun atına binip her türlü zorluğun üstesinden gelsek diyor insan. Aslında bizim ekonomik krizi aşacağımız “kamuculuk” dediğimiz rüzgâr gibi bir kurtarıcımız var.
Bozkırın ortasına inşa ettiğimiz fabrikalarımız, tersanelerimiz, ekilen tarlalarımız hepsi birer Tulpar’ımızdı. 1980’de ilan edilen 24 Ocak kararlarıyla Kamu İktisadi Teşekküllerimiz (KİT) özelleştirildi. Üretmeden tüketme politikalarıyla para kazananlar, faizciler, tefeciler, dolar-borsa vurguncuları oldu. Atalık tohumlarımızın yerine ithal tohum alındı, Adana’nın pamuğu yerine Yunanistan pamuğunu aldık, nerede eksek orada yetişecek olan buğdayımızı dışarıdan aldık. Üreticinin elinden her şeyi alındı. Üretmek isteyenin, liberal politikalara karşı çıkanların gözlerine mil çekildi…
Kamuculuk da liberal iktisatçıların gözünde tıpkı hikâyenin başındaki gibi cılız görünüyor. “Tasarruf, yatırım, istihdam” kelimeleri yelesiz, gözleri çapaklı, dizleri yaralı tay onlar için. Onlar o tayın rüzgâr gibi bir at olacağını göremiyorlar. Çünkü onlar için atın koşması, dereleri aşması önemli değil. Yeter ki sıcak para aksın, hırslarından Koca Yusuf’u kör ederler…
Savaşmadan Zafer Kazanılmaz
Biz ne zaman üretmeye kalksak karşımıza ABD’nin bize dayattığı “üretmeden tüketme” politikaları karşımıza çıkıyor. Elimizde ne kadar kamu kurumu varsa sıcak parayla el koymanın yollarını arıyor. Doğu Akdeniz’den, Suriye’den, Adalar Denizi’nden, Karadeniz’den nesi varsa üzerimize gönderiyor.
1980’den beri liberal politikalar üreticimizin belini büktü dizlerini yaraladı. Genç cumhuriyetin kanatlı atlarını liberal ekonomi politikaları yaraladı. Bu yüzden ekonomik krizi aşmak öyle tereyağından kıl çeker gibi olmuyor. Cılız bir tayı şaha kaldırmak kolay değil. Önce onu besleyip büyüteceksin. Sonra onu senden almak isteyen beylere, ağalara, dolar borsa vurguncularına karşı savaşacaksın.
Köroğlu’nun atına sahip olmak için cesur olmak gerek. Korktuğumuz her an yavaşlarız. Böylece düşmana fırsat vermiş oluruz. Üretim ekonomisine geçmediğimiz, fabrikalar açmadığımız, çiftçinin sırtındaki kamburu almadığımız her gün arkamızdan gelen kara bulutlar, toz bulutları, yıldırımlar bizi yakalamaya fırsat bulur.
2022’de Rüzgarları Yaralım
2022 yılına savaşarak girdik. Doğu Akdeniz’de, Adalar Denizi’nde emperyalizmle boğuştuk, ekonomimize karşı tertipler düzenlendi. Zorlu süreçlerden köklü çözümler çıkar diyerek Türkiye’nin geleceğine umutla bakıyoruz. Gençliğin çalıştığı çiftçinin sanayicinin ürettiği bir Türkiye’de kazanamayacağımız zafer yoktur. Şimdi zafere koşma zamanı. Binelim atımıza, rüzgarları yalım, büyük ufuklara doğru koşalım.
Suriye ile masaya oturarak ABD’yi ve terör örgütü PKK’yı bozguna uğratalım. ABD’nin Doğu Akdeniz’de Kıbrıs’ı işgal planlarını KKTC’yi tanıtarak bozguna uğratalım. KKTC’yi en başta tanıyacak ülkelerden bir Rusya. Onun için Kırım’ı ABD’ye teslim etmek isteyen Ukrayna’ya karşı tavır alalım. Yanlış Ukrayna politikasından vazgeçelim. ABD’nin planlarına alet olmayalım.
Asırlardır komşumuz olan İran’la iş birliğini arttıralım. Mazotu ucuza İran’dan alalım çiftçiye ucuza verelim. Türkiye-Suriye iş birliği ile ABD’yi bölgeden defettikten sonra yeni ticaret anlaşmaları imzalayalım. Dışarıdan almak yerine fabrikalar açalım, tarlalarımız işleyelim. Ülkemizi bollukla buluşturalım, işsizliği bitirelim.
Zorlu süreçlerde fedakârlık tepeden başlar. Başta devlet yöneticilerimiz olmak üzere ihtiyaç dışındaki tüketimden, lüksten kaçalım, tasarruf yapalım. O tasarrufla yatırım yapalım, o yatırımla istihdam alanları açalım işsizliği bitirelim.
Kaynaklarımızı bankalara yedirmeyelim. 2021 yılında bankalar 59 milyar TL kar etmiş. 50 milyar TL ile çiftçimizin 2022’de üretmesini sağlayalım. Âtıl durumda olan arazilerimizi tarıma açalım.
Binelim Tulpar’a, Şubar’a Cılmaya’ya; yaralım rüzgarları. Emperyalizmin planlarını bozguna uğratalım, üretelim, genç işsizliği bitirelim, üreten Türkiye’yi kuralım.