YAZAR
“Nasıl doğmakla başlarsa ölüm
Ölmekle başlar öyle hayat
Bil ki dünyayı sarsan sıçramalar
Birikmiş şuurlarla gelir”
Attila İlhan’ın yukarıdaki dizelerini okurken adeta bugünler için söylediğini düşünüyor insan. Osmanlı’nın ömrünü tamamlamasıyla Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Feodalizmin çöküşüyle insanın insana kulluğu ortadan kalktı. Eski sistemin tıkandığı noktada yeni sistemin doğuşu yeni bir hayatı doğuruyor.
Attila İlhan’ın “Ölmekle başlar öyle hayat” dediği gibi bugün de dünyada ölmekle başlayan bir hayat var. Tabi yeni dünyanın doğumu da sancılarla gerçekleşiyor. Bunu daha önce Amerikancılığı ile bilinen Fransa Devlet Başkanı Macron, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” cümleleriyle söylemişti.
Ölmekle Başlayan Hayat
Günlerdir Pakistan’ın meydanları yeni bir hayatın müjdesini veriyor. İmran Khan ABD’nin planlarına karşı Pakistan’da meydanları doldurdu. “Siz bizi köleniz mi sandınız?” diyerek eski dünya düzeninin yıkıldığını söylüyor.
Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü operasyonlar NATO’nun Karadeniz’deki planlarını bozdu. ABD çaresizliğinden Rusya’ya ambargo uygulayarak kendi ticaret hacmini daralttı, dolayısıyla kendisine ambargo uygulamış oldu.
Tayvan’da ABD’nin yaptığı operasyonlar sonuç vermedi. Çin Halk Cumhuriyeti’nin kararlı mücadelesi Asya-Pasifik’te ABD planlarını hüsrana uğratıyor. Afgan halkının emperyalizme karşı mücadelesiyle ABD, Afganistan’dan da silindi. Amerikancıların kargo uçağıyla kaçışı ise yeni bir hayatı müjdeliyor.
Batı’nın çöküşü sadece askeri anlamda olmuyor. Uyuşturucu kullanımının arttığı, insana bakışın piyasa içerisinde tıpkı bir meta gibi olduğu, sanatın postmodernizmin esiri olduğu bir çürümeyi yaşıyorlar. Batı’nın sözde bilimsel bir tez olarak sunduğu “Tarihin sonu” tezlerinin karşılığının kalmadığını görüyoruz.
Bahsettiğimiz yeni dünya da sadece ekonomik anlamda kurulmuyor. İnsanın insana yabancılaşmasına karşı çıkan, paylaşmanın, üretmenin arttığı sanatın ve bilimin insanlığın faydasına geliştiği bir dünya kuruluyor. Tek kutuplu dünya düzeninin öldüğü yerine yeni bir hayatın başlaması her alanda gerçekleşiyor.
Yeni Dünyanın Sancısı
Emperyalizm dünyayı silahla tehdit ediyor. Afganistan’a silahla girdi, Irak’ı savaş uçaklarıyla bombaladı, Suriye’de terör örgütlerine silah verdi. Doğu Akdeniz’de, Karadeniz’de, Asya Pasifik’te ABD’nin elinde silah var. Eli silahlı bir kuvvetin çöküşü de silahlı karşılıkla olacaktır. Öyle de oluyor; Afganistan’da Taliban ABD’yi karşı silahla kovdu. 15 Temmuz gecesi NATO generallerini silahla yendik. İran, Irak, Suriye silahla savaşıyor. Ukrayna’da NATO tehdidine karşı mücadele silahla yapılıyor.
Silahlı tehdide karşı silahımıza davranmasak; Afganistan halkı kurtulamazdı, Karadeniz’de Ukrayna üzerinden NATO tehdidi artacaktı, İran ABD ambargolarına direnemeyecekti, Suriye’de kukla kürdistan kurulmuş olacaktı, 15 Temmuz’da darbe girişimi başarılı olacaktı.
Dolayısıyla emperyalizme karşı direnen devletlerin silahsız savaşması veya çeşitli diplomasi yollarıyla Atlantik sistemini yıkması mümkün değil. Bugün ABD kuklası terör örgütü PKK’ya karşı yapılan operasyonlardan tutalım, Tunus’a, Doğu Akdeniz’e, Asya-Pasifik’e, Pakistan’da yaşananlar Atlantik sistemin çöküşünü gösteriyor. Bu çöküş sarsıntılı bir süreci beraberinde getirirken yeni bir dünyanın da doğuşunun haberini veriyor. Dolayısıyla emperyalizme karşı yürütülen silahlı, ekonomik, kültürel mücadeleyle yeni dünyanın kuruluşunun sancısıdır.
Sancılar İçinde Biriken Şuurlar
Attila İlhan, “Dünyayı sarsan sıçramalar birikmiş şuurlarla gelir” diyor. Fransız Devrimi’ni yapan Fransız halkının bilinci Bastille Kalesi’nin önünde tırmıklarla mücadele ederken gelişti. Kurtuluş Savaşında işgalci Batılı kuvvetlere karşı devletçi ekonomimizi kurduk. Çin’de Japon emperyalizmine karşı mücadele sayesinde devrim gerçekleşti. İran’da, Rusya’da ekonomik sarsılmalar Atlantikçileri yıktı. Görüldüğü gibi tarihte de devrimler; karşıtlıklar ve sancılar içinde gerçekleşiyor.
Pakistan, Afganistan, Rusya, İran, Irak halkı da emperyalizme karşı direnişin getirdiği sancıların içinden kendi devrimlerini yapıyor. Atlantik sisteme karşı mücadele içerisinde milletlerin bilinci gelişiyor. Bugün ülkemizde de bu durumu yaşıyoruz.
Terör örgütü PKK’ya karşı yapılan operasyonlarla savunma sanayimizi güçlendirdik. Doğu Akdeniz’de ABD, İsrail, Fransa’ya karşı mücadele ederken donanmamızı geliştirdik. 15 Temmuz gecesi milletimiz NATO/ABD’nin Türkiye’nin en büyük düşmanı olduğunu gördü.
Atlantik cephesinin Türkiye’de ve Dünyada kaybedişi yeni bir ekonomik sancıyı de getirdi. Türkiye’ye artık sıcak para girmiyor, üretim zorunluluğu kendisini dayatıyor. Bu süreçte üreticinin talepleri ve tepkisiyle üretim seferberliği, milli sanayi, üreticinin teşvik edilmesi fikirleri yükseliyor. Bu fikirlerin yükselişi bir öneri değil Türk milletinin program talebidir. Şimdi bu program talebini uygulamak en büyük zorunluluğumuz.
Türkiye yeni kurulan dünyanın doğum sancısını yaşıyor. Tarih devrimlerin olduğu yöne akıyor. Tarihin akışına nasıl engel olamadığımız gibi bugün de bu sancılar içinden üreten, gelişen Türkiye’nin çıkmasına kimse engel olamaz. Bugün Ukrayna’da NATO’cu kukla Zelensky’nin yanında olarak ABD’nin tuzağına düşmek, İran’dan ucuz mazot almamak, Rusya ile ekonomik ve askeri iş birliği yapmamak Türkiye’nin yeni kurulan dünyada yerini almasını geciktiriyor. Fakat içinde bulunduğumuz koşullar bu gecikmelere müsaade etmez. Tarihin akışı ve milletimizin talepleri yeni kurulan dünyada Türkiye’nin yerini aldıracak kuvveti iktidara getirir.