

YAZAR
Duruşma başladı.
Hâkim davayla ilgili savcılığın okuduğu iddianameyi okuyup, sanığa savunmasını yapmak isteyip istemediğini sordu. Sanık savunmasını yapmayı kabul etti.
Sanık: Ruhsal sağlık problemlerim var. Egede Murat diye bir hoca efendi var. Bu hastalık ilk başladığında ona gitmiştim. Kendi kendime konuşma hallerim yine artmıştı. Hoca efendiyi aradım. Bana ilaç verdi.
Hâkim: Hoca Efendidiye bahsettiğin din adamı mı?
Sanık: Evet. Egeli hoca efendi vardı ona gittim. Cinler falan musallat olmuş dediler. Telefon kayıtlarımda var. İlaç verdi tedavi oldum. Çalışmaya başladım. Bir buçuk sene kimseye bulaşmadım. Hastalığım yeniden nüksetti. Sonra otobüsteki vuku gerçekleşti.
Hâkim: Otobüste neler oldu?
Sanık: Bayanı gördüm. Oturuşu müstehcendi. Kadının normal bir giyim tarzı yoktu. Buda benim manevi duygularımı tahrik etti. Bir kadının iffetli gözükmesi için en azından kendisini taşıyabilecek normlarda giyinmesi ve pozisyon alması gerekir. Ülkemizden şunu istiyorum. Anayasamız doğrularını birinci derece İslam’dan almak zorundadır. Şayet bir kişi ben gayrimüslimim diyorsada yine bizleri tahrik etmeyecek. Manevi değerlerimizi aşındırmayacak şekilde giyinmelidir. İslam hukukuna göre seksi giyinen bayana kırbaç vurulur. Bu kişilerede en azından bir para cezası verilebilir. Bizim akıl ve ruh kimyamızı bozuyorlar. Doğruları birinci derece kuranı kerimden almak zorundayız. Kuranı kerimde doğrular yazmıştır zaten. Kadının hayâ perdesinin oluşması için örtüsünün olması gerekiyor. Kuranı kerimde çok açıktır. Aksi takdirde insanları suça teşvik ediyor, tahrik ediyor. İnsanın şehvet duygularını kabartıyor.
Okumuş olduğumuz bu satırlar bir film repliği mi? Hayır. Okuduğumuz satırlar şort giydiği gerekçesiyle otobüste saldırıya uğrayan, Ayşegül Terzi’nin duruşmasında yaşanan tiyatro.
Ayşegül, 20’li yaşlarında toplum içerisinde kendi kimliğini oluşturmuş, hemşirelik mesleğini yapan genç bir kadın. Yaşadığı bu olaydan önce,ayaklarını özgüvenle yere basan, hayattan umutlu, neşeli birisiymiş. Mahkemede gördüğümüz kişi ise ürkek, ayakta zor duran, zaman zaman ağlama krizlerine giren, etrafına korkuyla bakan bir genç kadın.
Sanık Abdullah Çakıroğlu 40 yaşlarında özel güvenlik görevlisi olarak hayatını sürdürüyor. Mahkeme sırasında yukarıda okuduğunuz manifestoyu rahatlıkla ifade edebilecek, ifadeler arasındaki eksiklikleri fark edip düzeltme müdahalesi yapabilecek kadar kendinden emin ve aklı başında karşımızda duruyor.
Sanık avukatı, teknik birçok açıya savunmasında yer verdi. Sanığın “ruh hastası” olduğunu, fiziki müdahalenin basit bir yaralama olduğunu aktardı. Avukatın üzerinde en fazla tepinerek savunmaya çalıştığı konu ise davanın kadın haklarına saldırı üzerinden görülmemesi gerektiğineydi. Olayda kadınları açıktan hedef alan bir hareket gerçekleşmemiş ve bu durumda pozitif ayrımcılık yasalarından faydalanılmaması gerekiyormuş. Pozitif ayrımcılık yasaları kelimesi kulağımıza yabancı geliyor. Ülkemizde görülen davalar gözümüzün önünden geçiyor.
İzmir’de tecavüze uğrayan üniversite öğrencisinin davasında tecavüzcüler mahkemede kravat taktıklarıgerekçesiyle iyi hal indiriminin arkasından tahliye edildiler. Diyarbakır’da tecavüz davasında ‘kendisini savunabilirdi, rıza var’ denilerek tahliye kararı verildi. 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç. davasında yine ‘rızası var’ gerekçesiyle ceza indirimiyle sonuçlandı. Kadının kıyafeti, kullandığı rujun rengi, alkol kullanımı, geç saatte dışarıda olması, tecavüzcü ve tacizci için ceza indirimi gerekçeleri olarak sonuçlandı. Bu çarpıklıkları göz önüne aldığımızda sanık avukatının telaşını anlayamadık ancak artık kadınların tüm sonuçlarına rağmen mahkemede haklarının savunulmasına bile tahammülün kalmadığını görüyoruz.
Ayşegül’ü savunmak için 20’nin üzerinde kadın avukat, cesaretle oradaydılar. Kullanılan İfadelere karşı söz aldıklarında ise,” ..Bu olayla bir kez daha görülmüştür ki, inanç, düşünce, yaşam tarzı özgürlüğü, laiklik tüm kadınların insan haklarını teminat altına alır. Bu dava sonucundaki verilecek karar, tüm kadınlarımızın, demokratik, laik, çağdaş hukuk devleti esaslı anayasamıza ve kanunlarımıza dayanan en temel insan haklarının korunmasına da emsal karar olacaktır.” diyerek örnek bir savunma yaptılar.
Sanığın ruh sağlığının cezai işleme tabi tutulmasının önünde engel teşkil edemeyeceğine dair deliller sundular. Raporlardaki eksiklerden, sanığın mesleki kariyerinden, aynı mahallede oturduğu Ayşegül için tehlike oluşturduğundan, saldırının ölümcül sonuçlar doğurabilecek bölgeye geldiğinden, hukuki terimler ve onları içeren yasal zorunlulukları madde madde açıkladılar. Bunlar eylemin gerçekleşme anındaki teknik sonuçlardı. Hâkim kararını bu teknik meseleler üzerinden verdi. Peki, sanığın mahkemedeki savunmasında ve eyleminde cumhuriyet hukukunu hiçe sayarak açıkça ifade ettiği ve‘şeriat’ kanunlarını istiyorum diyerek verdiği ifadeyi nereye koyacağız? Türkiye Cumhuriyeti savcılarının, hâkimlerinin buna verecek bir cevabı yok mu?
Bu soruları sorarken dün Başsavcılık tahliye kararına itiraz etti. Biz de bu tekmeci sapkın gerekli cezayı alana kadar davanın takipçisi olacağız. Ayşegül Terzi’yi yalnız bırakmayacağız. Ama şunu da iyi biliyoruz ki; Çakıroğluları yaratan gericiliği kökünden yok etmeden toplumsal şiddeti ortadan kaldıramayacak, cinsiyet eşitsizliğine son veremeyecek, kadınıyla erkeğiyle üreterek özgürleşeceğimiz büyük insanlığı kuramayacağız.
Çakıroğlu bir simgedir. Tarikat ve cemaatlerin devletin kurumlarında meşrulaştırıldığı; din, töre, alın yazısı, kader söylemleriyle itilmeye çalışıldığımız yeni ortaçağ toplumunun hayatımıza yansımalarıdır. Bu yansımalar ilk olarak da kadınları yaşamlarından etmektedir. Kışın sabah ayazında yüzümüze çarptığımız soğuk su gibi yüzümüze çarpıp irkiltmektedir.
Bu dava görevlerimizi yeniden önümüze koymuştur.
Tam bağımsız, laik, çağdaş, demokratik, Atatürk Türkiye’sini iktidara taşıyacak gençlik kadrolarını yaratacağız.
1925 yılında kapatılan tekke ve zaviyelerin artıkları olan tarikat ve cemaatlere karşı mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz.
Cumhuriyet Devrimiyle birlikte üzerimizden attığımız kara çarşafı yeniden dolamak isteyenlerin karşısında kaya gibi duracağız. Kadını toplumsal yaşamdan koparmaya çalışan, çevresel etmenlerin yol açtığı güç dengeleri üzerinden kadını aşağılayan, yaşama hakkımızı çalan, sokaktaki cesaretimizi alan, kahkahamızı kıskanan gerici ve yobaz zihniyetle sonuna kadar mücadele edeceğiz.
Yadigar ÖZEN
TGB Genel Başkan Yardımcısı
tgb.gen.tr