Bugün Türkiye’nin en önemli sorunu nedir diye sorduğumuzdan ilk yanıt olarak “ekonomi” cevabını alırız. Yıllardır sıcak para ile döndürülmeye çalışılan Türk ekonomisinin bugün geldiği son nokta Türkiye açısından ders niteliğindedir. Fakat bu dersi almak istemeyen, hala Kemal Derviş-Turgut Özal ekonomisini devam ettirmek isteyenler her gün televizyonda milletimize sıcak para vaatleri dağıtmaya devam ediyor. Her gün para basmaktan, döviz alıp satmaktan, Türkiye’yi batan Atlantik ekonomisine bağlamaktan bahsediyorlar.
Ekonomiye dair yaptığı açıklamalarla anılan Ali Babacan da bugün televizyonlardan sıcak para vaatleri dağıtmaya devam edenlerin başını çekiyor. Çıktığı bir programda kendisine soruluyor “Kaynak nasıl yaratılacak?” diye, verdiği cevap “Kamu harcamalarındaki israf önlenecek, Merkez Bankası para basacak ve cari açığı kapatmak için döviz bulunacak.”1 Öncelikle bu yanıt televizyon programında bir soruya verilen cevaptan ziyade Ali Babacan’ın ekonomi programının temelini oluşturuyor. Sıcak paraya, özelleştirmelere ve para basmaya dayanan neoliberal ekonomi modelinin özüdür bu cevap. Biz işte bu cevap ile Ali Babacan’ın ekonomi modelini inceleyerek bu modelin Türkiye’nin sorunlarına çözüm olamayacağını göstereceğiz. Bazılarınıza göre bu cevapta bir sıkıntı olmayabilir fakat verilen cevapta baştan aşağıya Türkiye ekonomisinin batışını hazırlayan maddeler sıralanıyor. Nasıl mı? Verilen yanıtı açarak Babacanların kaynak yaratmadaki yöntemlerinin bu ülkenin sorunlarına nasıl yanıt olamayacağını inceleyelim.
Sıcak Para: Türk Ekonomisin Kamburu
Babacan’ın Türkiye ekonomisinin sorunlarına çözüm olarak sunduğu formülünün ilk ayağı olan kamu harcamalarındaki israfı ele alalım. Neoliberal ekonomiyi benimseyenlere göre kamu harcamalarındaki israfın önlenmesi, kamu harcamalarının azaltılması anlamına gelir. Bunun pratikte ne anlama geldiğini 24 Ocak Kararları kapsamında neoliberal ekonomistlerin, kamu kurumlarını “bağımsız kuruluşlar” adı altında özelleştirip “devletin sırtındaki kamburlardan” kurtulma çabalarından anlayabiliriz. Bu noktada neoliberal ekonominin en önemli uygulayıcıları olan Turgut Özalları, Kemal Dervişleri adım adım takip eden Babacan’a göre de devletin sırtına yük olan kamu harcamaları derhal kesilmelidir. Devlet eliyle yapılacak yatırımlar maliyet getirdiği için bu işleri devlet değil özel sektör yapmalıdır. Örneğin Ali Babacan’ın görevde kaldığı 2002-2015 yılları arasına bakacak olursak devlet tarafından yapılan yatırımların yerine kamu mallarının özelleştirildiğini görüyoruz. Yani devlet harcamaları kısılıyor. 2015 yılına kadar Telekom, Tüpraş, Petkim, Tekel gibi önemli kamu sektörlerinin de içinde olduğu toplamda 50 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. Peki bu devletin sırtında kambur olan ve sözde zarar eden sektörlerden elde edilen 50 milyar dolar Türkiye’nin ekonomisine merhem olabildi mi? Türkiye’nin borçları azaldı mı? Tabi ki de hayır. 2002 yılında 87.612.886 milyar dolar olan Türkiye’nin dış borcu, 2015 yılında 351.073.230 milyar dolara yükseldi.2 Bu dış borca ek olarak özelleştirilen yatırımlar büyük bir işsizliği de beraberinde getirdi. Örneğin TEKEL 2008 yılında özelleştirildi. O dönem tütün üretici sayısı 194.202 iken 2018 yılında 51.392’ye düşmüş durumda, yani neredeyse %75 oranında bir düşüş yaşandı.3 Bu düşüsün en önemli nedeni ise “Özelleştirmelerle sadece şirket el değiştiriyor” sözünün yanlışlığında yatıyor. TEKEL özelleştirilince, sadece şirket el değiştirmedi. Piyasaya hakim olan yabancı sermayeli şirketler, üretimde ithal tütün kullanarak yerli üreticinin üretimine ket vurdu. Böylece 2008-2018 yılları arasında 142.810 kişi tütün üretemez oldu. Peki bu insanlar bugün nerelerde istihdam ediliyor? Tarım sektöründe mi, sanayi sektöründe mi, hizmetler sektöründe mi yoksa işsizler ordusunda mı? Tütün sürekli su isteyen bir mamul olmadığı için kıraç yerlerde ve dar tarım arazilerinde üretilebilir ve ikamesi yoktur. O sebepten birçok tütün üreticisi köylerden kentlere göç ettiler, işçi ya da işsiz oldular.
Özelleştirilen kamu yatırımlarından sadece biri olan TEKEL’in Türkiye ekonomisine sağladığı istihdam oranına baktığımızda bile üreticiler açısından ne kadar büyük bir merhem olduğunu görüyoruz. Turgut Özal’ın 24 Ocak Kararları ile Türkiye’nin önünü açtığını ve çağ atlattığını düşünen Babacan’a yukarıdaki veriler ışığında bir soru yöneltelim: Devletin sırtında kamu yatırımları mı kambur olmuş yoksa Türkiye’ye “çağ atlatan” ekonomi politikası mı?
Babacan’ın Para Politikası
24 Ocak Kararları ile başlayan dışa bağımlılık (dış borç, sıcak para, ithalat) üzerine kurulan ekonomik sistem bugün Türk ekonomisinin geldiği yerin en önemli sebebidir. 24 Ocak Kararları ile “bağımsız kurumlar” adı altında birçok devlet yatırımları özelleştirildi, tarıma verilen katkılar azaldı ve ekonominin merkezine para ve sermaye oturtuldu. Dış borcun döviz bulunarak kapatılacağına inanan anlayışla 2008 yılından sonra döviz geliri olmayan şirketlerin dövizle borçlanılmasının önü açıldı. İthalat arttırılarak döviz girişleri de arttırıldı. Üretime dayalı olmayan ekonomi modeli dış borç ile döndürülmeye çalışıldı. Sıcak para çarkı Babacan’ın görev yaptığı yıllarda hızlı dönerek Türkiye’nin toplam borcunu %213 arttırdı. Aynı dönemde Türkiye'nin aldığı krediler 80 milyar dolardan 211 milyar dolara çıktı.4 Bunun sonucunda Türkiye’de artan sıcak para bolluğu ile krediler arttı ve kişi başına düşen milli gelir de artmış oldu. Peki şimdi Babacan döneminde kişi başına düşen milli gelir arttı diyenlere bir soru yöneltelim: “Krediler ile artan milli gelir kalıcı mıdır yoksa patlamaya hazır bir balon mudur?”
“Devletçilik” İlkesi Neden Var
Sıcak para ekonomisinin en iyi uygulayıcılarından biri olan Babacan’ın yöntemlerinin bu ülkenin sorunlarına çare olamayacağını kısaca şu şekilde toparlayalım. Türkiye’nin en önemli sorunu ekonomi iken ve işsizlik oranları %13’lere yükselmişken bugün kamunun özellikle yatırım harcamalarını kısmak istihdamı daraltıyor yani işsizliği artırıyor. Bugün Merkez Bankası’nın para basması milletimize ancak geçici şekilde merhem oluyor çünkü milletimiz o paraları geri ödeyemiyor. Bugün Türkiye’nin dış borcu için döviz bulunması Türk piyasalarını dövize bağlıyor, üreticinin sırtındaki maliyeti artırıyor.
Peki bugün Türkiye’nin önündeki ekonomik sorunu nasıl çözeceğiz? Tabii ki Atatürk’ün devletçilik ilkesi ile. Tüm bu liberal öğretilere karşı devletçilik ilkesinden kendimize bir yol haritası çıkaracağız.
İlk olarak üretim odaklı bir ekonomi modeli benimseyeceğiz. İkinci olarak ekonominin merkezine parayı, sermayeyi değil insanı koyacağız. İşsizlerimize iş bulacağız. Devlet yeni istihdam alanları açacak. Bunu yaparken kamu harcamaları artabilir fakat uzun sürede milletimizi refaha eriştireceğiz. Son olarak Türkiye’nin dış borcunu üreticimizin, esnafımızın sırtına yük olan dövizle değil milli parayla kapatacağız. Bunun için üretimi artıracağız.
Şimdi tekrar soralım Türkiye ekonomisinin bugün bu duruma gelmesinin en önemli nedeni olan sıcak para ekonomisini devam ettirmek isteyen ve yukarıdaki üç maddelik çözümü ağzına bile almayan Babacan, bugün Türkiye için gerçekten bir çözüm olabilir mi?
Dipnotlar:
1) https://www.youtube.com/watch?v=kZZLkRYFPC0
2) http://www.tuik.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=1549
3) https://www.aydinlik.com.tr/haber/issizlik-nasil-artirildi-224032
4) https://www.youtube.com/watch?v=WyqdFQLAQFg
Duygu Karabulut
TGB İstanbul İl Başkanı
tgb.gen.tr