Milli şair Mehmet Akif Ersoy’un ölümünün 84. yılı bugün. İstiklâl Marşı’nı yazışının yüzüncü yılına üç ay kala Akif’i Milli Mücadeledeki duruşuyla anmak istiyoruz. Akif birçok aydın ve vatansever gibi döneminin olaylarına kayıtsız kalmadı. Elini taşın altına koydu ve İstanbul’un miskin ve işbirlikçi havasından kendisini Ankara’ya atarak direniş saflarına katıldı. Milletvekili oldu. Bununla da yetinmedi Anadolu’yu gezerek halkı mücadeleye davet etti.
Onun kişiliğini yansıtan en önemli iki konuşması vardır. 1920 yılında Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde (23 Ocak) ve Kastamonu Nasrullah Camii’nde kasım ayında yaptığı konuşmalar. Akif, her ikisinde de halkı mücadeleye çağırdı, “Esir olana değil hayat, ölüm hakkı bile tanımazlar. Savaşalım” dedi. Kastamonu’da yaptığı konuşmada Bolşeviklerle işbirliği yapılmasını istedi. Halkı birlik olmaya çağırdı ve “Birleşelim, çalışalım, yabancılara kanmayalım; savaşalım Sevr’i parçalayalım” dedi. Bugün onun Kastamonu konuşmasından bölümler sunuyoruz. Arabaşlıkları biz koyduk:
'AVRUPALILARA ASLA KAPILMA'
“Öyle ya, gözümüzü açtık. Avrupa medeniyeti, Avrupa irfanı, Avrupa adaleti, Avrupa kamuoyunun nakaratlarından başka bir şey işitmedik. İngiliz adaleti, Fransız hamiyeti, Alman dehası, İtalyan ilerlemesi kulaklarımızı doldurdu.
“Paşa! Bu adamların güzel şeyleri vardır. Evet, pek çok güzel şeyleri vardır. Lakin şunu bilmelidir ki, o güzel şeylerin hepsi, evet hepsi yalnız kitaplarındadır... Ancak insaniyetlerini, insanlara karşı olan muamelelerini, kendilerinin maddiyattaki bu ilerlemeleriyle ölçmek katiyen doğru değildir. Heriflerin ilimlerini, fenlerini almalı fakat kendilerine asla inanmamalı. Asla kapılmamalıdır...
“Heyhat, dünyada bir mutaassıp millet varsa Avrupalılardır. Gerçek, Avrupalılardan daha mutaassıp bir cemaat vardır ki o da Amerikalılardır. Taassuptan hiç haberi olmayan bir millet isterseniz o da bizleriz.
“Lakin bu heriflere karşı olan nefretimizi hiçbir vakit onların ilimlerine, fenlerine, sanatlarına sıçratmamalıyız. Çünkü medeniyetin bu kısımlarında onlara yetişemezsek yaşamımıza, bize emanetullah olan din-i İslâm’ı yaşatmamıza imkân yoktur.”
'KIŞKIRTMA DÜŞMAN İŞİDİR'
“Aramıza sokulan fitneleri, fesatları, fırkacılıkları, kavmiyetçilikleri, daha bin türlü ayrılık, gayrılık sebeplerini ebediyen çiğneyerek el ele, baş başa vereceğiz... Milletler ancak aralarındaki rabıtalar çözülerek, herkes kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatini temin etmek sevdasına düştüğü zaman yıkılır.
“Ey cemaat-i müslimin! Gözünüzü açınız, ibret alınız. Bizim hani senelerden beri kanımızı, iliğimizi kurutan dâhili meseleler yok mu, Havran meselesi, Yemen meselesi, Şam meselesi, Kürdistan meselesi, Arnavutluk meselesi… Bunların hepsi düşman parmağıyla çıkarılmış meselelerdir. Onlar böyle olduğu gibi bugünkü Adapazarı, Düzce, Yozgat, Bozkır, Biga, Gönen, Konya isyanları da hep o mel’un düşmanın işidir.
“Artık kime hizmet ettiğimizi, kimin hesabına birbirimizin gırtlağına sarıldığımızı anlamak zamanı zannediyorum ki gelmiştir. Allah rızası için olsun aklımızı başımıza toplayalım. Çünkü böyle düşman hesabına çalışarak elimizde kalan şu bir avuç toprağı da verecek olursak, çekilip gitmek için arka tarafta bir karış yerimiz yoktur.
“Allah rızası için olsun, şu muahedenamenin bizim hakkımızdaki maddelerini okuyunuz. Okumak bilmiyorsanız birisine okutunuz da dinleyiniz. Maazallah onu kabul ettiğimiz gün acaba nemiz kalıyor?
“Neden İngilizler İstanbul’u doğrudan doğruya kendisine almasın da Yunanlılara versin?
“İngilizlerin bu kadar büyümesi müttefiklerinin işine gelmiyor. Binaenaleyh payitahtımızı da alacak olursa araları büsbütün açılacak. Ancak hem Rumeli’yi, hem Aydın vilayetini elinde tutabilmek için Yunanlılar, kuvvetli bir donanmaya muhtaçtır. Bunu ise çaresiz İngilizlerden tedarik edecek.
“O sebepten bir taraftan Rum, Ermeni çeteleri teşkil edecek; bunlara para, silah dağıtarak Türkler arasında katliamlar yaptıracak; diğer taraftan da Müslümanlar, Türkler arasında para ile yahut ifal ile adamlar bularak, bizi birbirimize doğratacaktır ki bu zaten olup duruyor. Nitekim bu usulü İngilizler Kars’ta, Ardahan’da; Fransızlar Adana’da, Maraş’ta pek güzel tatbik ettiler."
BOLŞEVİKLERDEN KORKMA
“Kuvvetlerinin, kudretlerinin pek büyük olduğunu bildiğimiz düşmanlarımızın önünde bugün iki müthiş tehlike var: Biri onların kendi tabiri vechile 'İslâm tehlikesi', diğeri Bolşevik tehlikesi!
“Lakin, altı, yedi seneden beri devam eden bu harp bir çok hesapları altüst etti. Birçok tahminler yanlış çıktı. Bugün İngilizler artık müstemlekelerindeki insanlardan eskisi gibi emin olamıyorlar.
“Hele tahakkümleri, esaretleri altında yaşadıkları Avrupalıların kendilerini harbe sürüklerken verdikleri vaatlerin hiçbirinin aslı faslı olmadığına, bu gidişle kıyamete kadar kendileri için hürriyet, refah, rahat yüzü görmek nasip olmayacağına iyice yakın hâsıl ettiler.
"Bugün cihan eski cihan değil. Hele Asya hiç o bildiğimiz halde bulunmuyor. Bilumum şarkta, bilhassa Müslümanlarda büyük bir intibah bir uyanıklık mevcut…
“Sermaye sahipleriyle amele arasındaki gerginlik son senelerde, bilhassa bu muharebe esnasında son dereceyi bulmuştu. 'Artık beşeriyet buna tahammül edemez. Artık sefil mahiyetleri bütün çıplaklığı ile meydana çıkan bütün bu teşkilatı, bütün bu kurumları yıkmalı, yerine yenileri koymalıdır…'
“Avrupa hükümetlerini titreten Bolşevik tehlikesi, bizler gözlerimizi açmak şartıyla, âlem-i İslâm hakkında tehlike değil, bilakis istifade olunacak bir fırsattır. Binaenaleyh Bolşeviklerin garp medeniyetini yıktıkları gün bizim esaslı hiçbir şeyimiz sarsılacak değildir.
“O halde bizim Bolşeviklerden korkmamıza mahal olmadığı gibi Bolşevik olmaya da ihtiyacımız yoktur. Biz elimizdeki şeriatın ahkâmına, esasât-ı fâzılasına tamamıyla sarıldığımız gün yakamızı kurtarmış oluruz. Evet, düşmanın düşmanı dost olmak itibarıyla müşterek, mütekabil menafi dairesinde Bolşeviklerle ittifak edebiliriz. Ah siz o düşmanın elinden zavallı Asya’nın neler çektiğini biliyor musunuz?
“Yetmiş sene evvel bir Hintli günde bizim para ile 40 para kazanırken bugün bu kazanç 15 paraya inmiştir. Bununla beraber zavallı Hintli İngiliz’den üç kat fazla vergi verir.
“İngilizler Hindistan’daki kumaş tezgâhlarını yok etmek için ustaların başparmaklarını kesmekten bile çekinmemişlerdir. Bunlar yerli sanayiyi mahvetmek için hiçbir melanetten geri durmazlar.
“İşte sefaletlerinin derecesini kısaca anlattığım o zavallı dindaşlarımızın imdatlarına yetişmek yahut hiç olmazsa onların düştükleri felakete düşmemek için artık gözümüzü açmalıyız.
“Zaten bu ikinci kuvvet olmasa birincisinin hiç ehemmiyeti yoktur. Biz aklımızı başımıza alarak, el ele verdiğimiz gün inayeti hakla memleketimizi, istiklalimizi kurtarmaklığımız muhakkaktır.
“Kars gibi en müstahkem bir kaleye bayrağımızı dikerek ileriye doğru yürüdüler, gittiler. Cenabı hak o kahraman mücahitlerimize yardımını ihsan buyursun; Anadolu’muzun garbındaki bu sefil düşmanı da Ermenilerin bihakkın uğradıkları akıbete uğratsın. Amin.
SEVR PAÇAVRASI
“Bizi mahv için tertip edilen muahede-i sulhiye paçavrasını mücahitlerimiz şark tarafından yırtmaya başladılar. Şimdi beri taraftaki dindaşlarımıza düşen vazife Anadolu’muzun diğer cihetlerindeki düşmanları denize dökerek o murdar paçavrayı büsbütün parçalamaktır. Zira o parçalanmadıkça İslâm için bu diyarda gelecek için imkân yoktur.
“Ye’si, meskeneti, ihtirası, tefrikayı büsbütün atarak azme, mücahedeye, vahdete sarılalım. Cenabı Kibriya, hak yolunda mücahede için meydana atılan azim ve iman sahipleriyle beraberdir.” (Mehmet Akif Ersoy, Tefsir Yazıları ve Vaazları, Hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ, 3. Baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2016, s.241, 242, 247, 252-255, 257, 259, 260-266, 268, 269, 270.)
ERCAN DOLAPÇI | AYDINLIK GAZETESİ
tgb.gen.tr