EMPERYALİZMİN “SON AKŞAM YEMEĞİ”

Paris 2024 Olimpiyatlarında sporun yozlaştırıldığı,kültür emperyalizminin, LGBT propagandası olarak kullandığı bir olimpiyatın açılışını görmüş olduk.

EMPERYALİZMİN “SON AKŞAM YEMEĞİ”
Emre Karakocaoğlu
Emre Karakocaoğlu
ESKişEHiR İL YöNETiCiSi

2024 Yaz Olimpiyatları, Fransa’nın ev sahipliğiyle Paris’te gerçekleşti. Fransa tüm dünyadan gelen misafirlerini çok “farklı” bir şekilde karşılamayı tercih etti. Leonardo da Vinci’nin ünlü “Son Akşam Yemeği” eserini sözde modern hale uyarlayarak LGBT karakterlerle bir gösteri düzenlediler. Gösteride Hazreti İsa maviye boyanmış, makyajlı ve kadın kıyafetleri giymiş bir “drag queen” olarak karşımıza çıktı. Da Vinci’nin sırlarla dolu tablosu gökkuşağının renkleriyle karartıldı.
Olimpiyatlara ev sahipliği yapan ülkenin açılış seremonisi aslında bir yandan da o ülkenin kendini tanıtma biçimidir. Örneğin 2008 yılında Pekin’de düzenlenen yaz olimpiyatlarında Çin’in açılış gösterisi oldukça etkileyiciydi. Kolektif hareketi, disiplini, toplumculuğu yansıtıyordu. Bu yıl Paris’te gözümüze sokulan şey ise emperyalizm dayatmasından ibaret. Üstelik sadece açılış gösterisinde de değil, maçlarda da aynı durum karşımıza çıkıyor. Mesela, boks branşında trans bir sporcunun yarıştığını gördük. Sporun sağlık, toplumsallık, birleştiricilik, eşitlik, adalet, etik rekabet gibi özelliklerinin kenara itildiği yerde ve özellikle atletizm, yüzme, dövüş sporları gibi kas gücü ve fiziksel gelişmişlikle daha çok öne çıkılan dallarda yeni haksızlıkla da karşı karşıyayız. Bu durum spor müsabakalarında kadınlar kategorisinde yarışan ve biyolojik olarak erkek olan sporcuları avantajlı kılarak eşitsizliklere yol açıyor ve sporda kadının yok edilmesine sebep oluyor. Türkiye Boks Federasyonundaki yetkililer, Cezayirli sporcu Khelif’in trans olduğu iddiasıyla Olimpiyat Komitesi’ne başvuru yaptıklarını belirtti.

Sporun yozlaştırıldığı, kültür emperyalizminin, LGBT propagandası olarak kullandığı bir olimpiyatın açılışını görmüş olduk. Kapanış gecesine katılmamamız daha doğru bir tavır olacaktır. Açılışı yapanlar “Fransa’da özgürlüklerimiz var” diyerek kendilerini savundular. Özgürlük diye yutturulmaya çalışılan LGBT’nin normalleştirdiği pedofili, ensest ilişkiler bu davanın ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyor. Milli devlet yapısına düşman küreselci anlayışın hedefinin insanı kimliksizleştirmek, kendine yabancılaştırmak, toplumu bireyci, vurdumduymaz hale getirmek olduğunu görebiliriz. Fakat bizim tarihimizde bu yoktur. Türk milleti daima dayanışmanın, paylaşmanın, bağımsızlığın simgesi olmuştur. Emperyalizmin propaganda gücü bu yapıyı bozmaya yetmez.

PARİS’İN MİSYONU, ANTİK ROMA OLMAK MI?
Fransa bizlere bir emperyalizm dayatması olan LGBT’ye, kendi halkının manevi değerlerini ayaklar altına alacak kadar önem verdiğini gösterdi. Çok ilerici olan Batı medeniyetinin, kölelik döneminin alışkanlarından, çağdışı zihniyetinden kurtulamadığını görebiliyoruz. Zira LGBT, köleliğin yaygın olduğu Eski Yunan ve Roma’nın çürüyen sistemlerinde, keskin sınıf çatışmalarında ortaya çıkan ideolojik bir olaydı. Tanrılarını bile eşcinsel karakterlerle tasvir ederek, insanlığa olayın doğuştan gelen bir hastalık ya da rahatsızlık değil bir özendirme ve dayatma olduğunu kanıtlıyorlardı. Bugün Paris’in misyonu, geçmişin yozlaşmış Roma’sı ve Atina’sı olmaya çalışmak. İnsanı kendine ve doğaya yabancılaştıran ve aile kurumunu tasfiye etmeyi düşleyen bir sistem hedefleniyor. Buna karşı çıkanlar nefret söylemiyle yargılanıyor ve homofobik ilan ediliyor. LGBT kültür emperyalizminin ve küreselleşme programının en etkili silahlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Propagandalarına haklı bir davayı ekleyip ardından LGBT dayatmasını ateşliyorlar.
Örneğin, kadına yönelik şiddetin önlenmesi doğru bir söylem ve bunu kullanıyorlar ama arkasına toplumsal cinsiyet özgürlüğü adı altında bir safsata ekleniyor. Ayrıca kadının aşağılandığı, hizmetçi ve köle olarak görüldüğü, erkek erkeğe ilişkininse onur sayıldığı ve gerçek aşk olarak düşünüldüğü bir zamanın yaratmış olduğu ideolojinin, kadına şiddeti önlemek istemesi ne kadar samimi sorgulanması gerekir.
Eşcinsel bireylerin, uyuşturucu ve alkol kullanımının ve intihar oranlarının yüksek oluşu çürümenin en büyük göstergelerinden. Bu insanlar mutlu değiller. Sistemin zorlamasıyla bu tercihleri yaptıklarını fark etmiyorlar. Savundukları LGBT insana düşmanlığı ilke ediniyor. LGBT davasının, insanı değil çürümüş, sapkın bir sistemi savunduğunu görmemiz gerekiyor. Çürümüş bir sistemi sürdüremezsiniz. ABD, Fransa, Hollanda vb. ülkelerin LGBT’yi yaymak amacıyla harcamış olduğu inanılmaz para ve emek, başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Dünyada gelişmekte olan ortak tavır bunun habercisidir.

DÜNYADA GELİŞEN ORTAK TAVIR
ABD’nin ve emperyalizm güdümlü Avrupa ülkelerinin bütün dayatmalarına rağmen LGBT toplumun genelinde kabul görmüş değil. LGBT mücadelesini sürdürdükleri her gün daha da güçsüzleşiyor ve itibarsızlaşıyorlar.
Bugün Rusya, Çin, Türkiye, İran başta olmak üzere birçok Asya ve Afrika ülkesi LGBT ile mücadele etmede örnek bir tavır sergiliyorlar. Hatta en son yapılan olimpiyatlardaki açılış skandalının Batı’dan dahi büyük tepkiler aldığını görebiliyoruz.
Macaristan Başbakanı Orban, açılışı “ahlaksızlık” olarak nitelendirdi. Boyun Eğmeyen Fransa partisinin (LFI) kurucu lideri Jean-Luc Melenchon “alay edilmesinden hoşlanmadım” dedi. ABD'nin Minnesota eyaletinden Winona-Rochester Piskoposu Robert Barron gösteriyi, "Bir tür iğrençlik, küstah alaycılık" olarak değerlendirdi. Eski ABD Başkanı ve gelecek dönem başkan adayı Donald Trump “açılış töreninin bir rezalet olduğunu düşünüyorum” sözlerini kullandı.
Dünyada bu dayatmaya karşı gösterilen ortak tavır, LGBT propagandacılarını zor durumda bırakıyor. Kendi sisteminin yarattığı toplum bile bu yozlaşmayı kabul etmek istemiyor. ABD/AB, LGBT davasında her geçen gün güç kaybediyor ve yalnızlaşıyor.

İNSAN DOĞASIYLA SAVAŞAN KAYBEDER
Tüm dünyadaki tepkiler bir yana LGBT dayatmasına karşı en güçlü tepkiyi ve etkili önlemi alması gereken ülkelerden birinin de biz olduğumuzu ve yasal önlemler almamız gerektiğini vurgulayalım. Çünkü ülkemizde ABD ve AB tarafından fonlanan kuruluşlar LGBT’yi her alanda karşımıza çıkarıyor. Türkiye’de eğitim, hukuk, akademi, iş dünyası, medya, kültür, sanat, spor camiaları bu renkler tarafından zehirleniyor.
Ankara'daki 8, İstanbul'da 12 devlet üniversitesinde sivil toplum kuruluşları tarafından LGBTİ+ projesi başlatılıyor. İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi LGBT etkinlikleri düzenliyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi 2024 yılında LGBT kampanyaları ve tanıtımıyla görevli daire başkanlıklarına ayrılan 60 milyon liralık bütçe, belediye meclisinden geçti. Pera Müzesinde “Onur Ayı” gerekçesiyle LGBT temalı filmlere yer verildi. Birçok gencin dizi film izlemek için aktif olarak kullanıldığı Netflix, Disney tarzı platformlarda eşcinsel ilişki eğitiminin verildiği bir dizi ana sayfada karşımıza çıkıyor. Katılmış olduğumuz Paris 2024 Yaz Olimpiyat Oyunları’nda da sporunda LGBT ile kirletildiğini görmüş olduk. Ayrıca bu Onur Yürüyüşü adı verilen eylemlerde Kürdistan için direniş çağrısı yapılması, DEM Parti/PKK vekillerinin ülkemizde bir numaralı LGBT hakları savunucusu olmaları, LGBT’nin terörle olan ilişkisini de gözler önüne seriyor.
Evet, emperyalizm LGBT ideolojisini ulaşabildiği her kanaldan bizlere dayatıyor ama bu gerici proje başarılı olamayacak. Çünkü emperyalist sistem çöküşe doğru gidiyor. LGBT zehirlenmesi de onunla yok olmaya mahkumdur. LGBT’yi toplumun bir normu haline getirmek isteyenleri büyük bir yenilgi bekliyor. Çünkü şöyle bir gerçek var ki: insan doğasıyla savaşan kaybeder.

Tarih:
Diğer Haberler