GÖÇMEN MESELESİ

Çözüm saldırganlık değil, çözüm düşmanlık değil. Çözüm ırkçılık ve Arap düşmanlığı da değil. Çözüm, komşularla iyi ilişkiler.

GÖÇMEN MESELESİ
Enes Somun
Enes Somun
İZMiR İL YöNETiCiSi

Amerika Birleşik Devletleri’nin Yeni Dünya Düzeni manifestosu ile başlattığı ‘‘Küreselleşelim!’’ çağrısıyla dünyaya iki seçenek dayatmıştır. Bu dayatma: Ya Amerika’dan yana ya da onun karşısında olmak. Bu dayatma sonucunda mazlum milletlerin ve bölgemiz ülkelerinin sefilce yaşaması istendi ya da işgal edilmek suretiyle tehditlerle bölünmesinin yolu açıldı. Bu tehditlerden 2011 yılının Nisan ayında Suriye’de nasibini aldı. ABD planlarını kabul etmeyen Beşar Esad bir anda insan haklarını ihlalcisi ve diktatör ilan edildi. Böylelikle dünya kamuoyunda bu kara propagandayla Suriye’nin ABD tarafından bölünmesinin zemini oluşturuldu. Suriye’de terör örgütleri ABD tarafından palazlandırıldı. Böylelikle Suriye’de ABD müdahalesiyle bir savaş başladı. Bu savaş bölge ülkeleri ilgilendiren önemli bir konu haline geldi. Suriye’nin komşuları bu savaş ile bazı sorunlar yaşamış ve hâlâ günümüzde bu sorunlar devam etmiştir. Türkiye’de bu iç karışıklıktan nasibini almış ve yıllardır devam eden bir göç meselesine ev sahipliği yapmıştır.


Bölgede ABD Çıkarı:


Suriye’de yaşanan bu olay ile tüm dünya devletleri gözünü bu coğrafyaya çevirmiştir. Tabi bunlardan biri de Amerika Birleşik Devletleri’dir. Bu coğrafyada çıkarı olan ABD, savaş esnasında müdahale etmekten geri durmamıştır. Bölgedeki petrol yataklarını kontrol etme, bölgede üstünlük sağlama ve bölgeye üst kurma gibi emelleri ile Suriye topraklarına yerleşmiştir. Yerleşmeleri beraber Suriye’nin belirli bölgelerini kontrol altına alarak buradaki petrol yataklarını kendi şirketleri üzerinden ABD’ye kaçırmıştır.


Bölgede daha sonra terör faaliyetleri başlamış ve bölge halkına zarara uğratılmıştır. Bu terör gruplarını bölgeye yerleştiren ABD tarafından fonlanarak kendi özerk yapılarını kurmaları sağlanmıştır. Bu sayede Irak, Suriye ve Türkiye bölünerek İkinci İsrail planı devreye sokulmuştur. ABD; Türkiye’nin güneydoğusu, Suriye’nin kuzeyi, İran’ın batısı ve Irak’ın kuzeyinin devletlerinden koparılmasıyla oluşturacağı sözde Kürt devletini Batı Asya’yı ve yükselen Avrasya uygarlığını parçalamak ve istikrarsızlaştırmak için kurmak istemektedir. Bu sayede tek kutuplu dünya düzenini sürdürerek, düşüş içinde olan ekonomisini ve askeriyesini toparlamayı amaçlamıştır.

 

Türkiye’ye Etkisi:


Göçmen meselesi diğer bölge devletleri etkilediği gibi Türkiye’yi de birçok alanda etkilemiştir. ABD’nin Suriye’ye girmesiyle birlikte sığınmacı sorunu patlak vermiştir. Bugün sığınmacıların ülkemizde olmasının sebebi bölgemizdeki ABD namluları, topu, tankıdır. Bu da Türkiye’de bir göç yoğunluğuna sebep olmuştur. 2011’den itibaren başlayan göç dalgası Türkiye’nin her noktasına dağılmış göçmenlere ev sahipliği yapmıştır.


Nüfus, ekonomi, şehir yoğunluğu açısından etkilerini gören Türkiye’de halk içerisinde huzursuzluk yaratmıştır. Hükumetin yanlış göç politikası ile göçmenler üzerinden Avrupa devletlerinden fon alması ne kadar yanlış bir rotada olduğunu göstermektedir. Bir insan canı üzerinden ekonomik çıkar devşirmek Türk milletinin yıllardan beri süre gelen mazluma bakış açısına zarar vermektedir.


Suriye’nin bölünmüş olması bölgede farklı grupların oluşmasına sebep olmuştur. Bu gruplar ABD emperyalizminden destek alarak Suriye topraklarında terörize ettirilmiş ve bölge halkını katletmiştir. Ayrıca Türk sınırlarına da saldırı yaparak Mehmetçiğimize saldırmıştır.


2016 senesinde Fırat Kalkanı, 2018’de Zeytin Dalı, 2019’de Barış Pınarı harekatları ile Mehmetçiğimiz ABD destekli terör koridorunu yıkmış ve emperyalizmin emellerine geçit vermemiştir. Türkiye 70 kilometrelik koridor ile terörü Suriye’nin iç kısımlarına itmiş ve geçici bir çözüm bulmuştur. Geçici çözüm diyoruz çünkü hâlâ bölgede ABD’nin binlerce tır silah verdiği terör örgütleri yer almakta ve Türkiye’yi tehdit etmektedir.


Tabii bu olayların neticesinde salt bir sığınmacı sorunu ile karşı karşıya kalmadık. Aynı zaman da bu sığınmacı sorunu üzerinden Türkiye’ye de bir yabancı düşmanlığı körüklemek ve iç kargaşa yaratmak adına ABD’nin eline koz geçmiştir. Bu kozu da Türkiye’de yükselen milliyetçilik dalgasını kendi zeminine çekerek gerçekleştirmiştir. Ve bu sayede milliyetçilik salt bir Suriye düşmanlığına indirgenmiştir. Bu milliyetçiliğin içinde Türkiye’nin jeopolitik konumu ve akılcı tutumu yoktur. Varsa yoksa Türkiye-Suriye ilişkilerini bozmak ve kargaşa çıkarmak vardır. ABD’de Türkiye’de bunu Zafer Partisi gibi programı sadece Suriye düşmanlığı olan partiler aracılığıyla yürütmüştür. Bu iç kargaşalığın amacı: Suriye’nin kuzeyinde verdiğimiz terörle mücadelenin engellenmesi ve bölgede Suriye-İran-Rusya-Çin gibi Asya’daki stratejik ilişkileri hedef almaktır.


Irkçılık Provokasyonu:


Geçtiğimiz günlerde önce Kayseri’de yaşanan taciz olayı ve daha sonra Suriye’nin kuzeyinde Türk bayrağına karşı yapılan provokasyon ile Türkiye gündemi çalkalanmıştı. Bu gündem ile Türkiye’de “Ülkemde Mülteci İstemiyorum” başlıkları ile yazılar yayınlandı. Sosyal medyanın her yerinde bu gündemi görmeye başladık. Türkiye’de sokak olayları gerçekleşti ve ülkemizde bulunan Suriyelilere karşı saldırganlık hat safhaya çıktı. Evler, arabalar yakıldı mekanlar taşlandı. Bu olayda aynı zamanda kendi polisimiz de yaralandı. Suriye’nin kuzeyinde ise Türk bayraklarını karşı saldırı başladı, araçlar taşlandı ve Suriye’de bulunan Türk unsurlarına provokasyon girişimleri oldu.


Yukarıda saydığımız olaylar iki komşu arasında gerçekleşti. Peki bu olaylar ne zaman gerçekleşmeye başladı? Bu olaylardan önce Türkiye hükümeti ve Suriye hükümetinin karşılıklı olarak normalleşme sürecine girmek istediğini bildirdikten iki gün sonra yaşandı. Normalleşme süreci ile beraber iki ülke askeri, ekonomik ve siyasi işbirliği yapmak ve bölgedeki terör oluşumlarına karşı birlikte hareket etmek için bu süreci beraber yöneteceklerini kabul etmişti. Bu da demek oluyor ki bölgede teröre karşı iki devlet de savaş verecek ve kendi sınırlarını korumuş olacaklar. Yani Amerikan emperyalizminin desteği ile hazırlanmak istenen Kürdistan projesine ağır bir darbe anlamına gelmektedir.


Sosyal medyadan ırkçılık en üst düzeye çıkmıştı. Özellikle Twitter(X) platformunda bu mesele ile alakalı yüzlerce paylaşım yapıldığına şahit olduk. Bu yayılan paylaşımlar birçok farklı hesaptan yayıldığını tespit ediyoruz. Bu hesapların da birçoğunun bot hesap olduğunu biliyoruz. Sosyal medya üzerinden halkı kışkırtmaya çağıranlar tabi ki de Türk milletinin çıkarlarını düşünenler değil. Bölgede Türkiye-Suriye çatışması Türkiye’ye de Suriye’ye de barış ve refah getiremeyeceğini biliyoruz. Ama buradaki herhangi bir çatışma Amerikan emperyalizminin çıkarlarına yarayacaktır. Türkiye Suriye ittifakı olmadan terörün bitmeyeceği aşikâr.


Çözüm Ne?


Türk milliyetçiliği geçmişten günümüze aklı ve bilimi kendine rehber edinmiştir. Türk milliyetçiliği Türkiye’nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü koruyacak stratejiyi savunmaktır. Türkiye’de yaşayan göçmenleri ne mancınıkla ne de başka bir şeyle gönderebilirsiniz. Suriye ile ilgili bu adımı atmadıktan sonra Türkiye için bir çözüm yoktur. Emperyalizmin emellerini komşu devletlerle yıkadıktan sonra çözüm yoktur. Gerici ve yobaz terör örgütlerini bitirmeden hiçbir sorunu çözemezsiniz. Esad ile ittifak yapmadan çözüm üretemezsiniz. Eğer bu planlar uygulanır ve Suriye’nin bağımsızlığı için mücadele edilirse ülkemizde yaşayan Suriye halkını vatanlarına onurlu bir şekilde gönderebilirsiniz.


Suriye Devlet başkanı Başar Esad ile görüşmek bölgedeki terör sorununu çözmek için en önemli adımdır. Geçtiğimiz günlerde normalleşme süreci bu çözüm için yapılması gereken ilk iştir. Türk Silahlı kuvvetleri kuzeyden Suriye devleti güneyden yapacağı harekatlar Amerika’nın bölgedeki kuvvetini kıracaktır.


Çözüm saldırganlık değil, çözüm düşmanlık değil. Çözüm ırkçılık ve Arap düşmanlığı da değil çözüm komşularla iyi ilişkiler. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 1937 yılında İran, Irak ve Afganistan ile imzalamış olduğu Sadabat Paktı bu amaca hizmet etmektedir. Bu nedenle Atatürk’ten bizlere kalan milliyetçilik ne Arap düşmanlığı ne de mazlum milletlere duyulan nefrettir. Aksine bölgemizdeki ve mazlum ülkelerle işbirliği yaparak emperyalistleri bölgeden defetmektir. Atatürk gibi düşmanı iyi tespit edelim: Düşman Araplar ya da mazlumlar değil, düşman ülkemizde Kürdistan kurmak isteyen ABD emperyalizminin kendisidir.

Tarih:
Diğer Haberler