MENÜNÜZDEN DEĞİL ÖNÜNÜZDEN YİYİN

KKTC menüdeyse bu iğrenç tüketim zincirini kırmak için harekete geçmek yarının değil bugünün meselesidir.

MENÜNÜZDEN DEĞİL ÖNÜNÜZDEN YİYİN
Mirza Çelik
Mirza Çelik
ANKARA İL BAşKANı


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3 önemli tarihte ve 3 önemli yerde KKTC’ye yönelik önemli vurgularda bulundu.

Bu vurgular,

Yunanistan askeri bir üsse çevrilirken,

GGRY, ABD tarafından silahlandırılırken,

ABD ve İsrail’in ağzı Doğu Akdeniz için sulanırken

Ve KKTC seçimlere giderken başladı. İlk önemli vurgu BM 80. Genel Kurulu’nda geldi.

Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu’nda Recep Tayyip Erdoğan, “…Ege Denizi'ni ve Doğu Akdeniz'i ilgili tüm tarafların meşru menfaatlerine riayet edilen, bir istikrar ve refah havzası olarak görmek istiyoruz. Enerji ve çevre başta olmak üzere her konuda yapıcı iş birliğine hazırız. Komşularımızdan da aynısını bekliyoruz. Bu vesileyle Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni dışlayan projelerin başarılı olamayacağını burada özellikle vurgulamak istiyorum. Kıbrıs Adasının, batısında Türkiye'nin hak ve yetkileri Adanın etrafındaki alanlarda ise Kıbrıs Türklerinin meşru hakları vardır…”

“…Kıbrıs Türkleri, Ada'nın eşit sahibidir ve azınlık olmayı kabul etmeyecektir. Uluslararası toplum Kıbrıs Türklerinin yarım asırdır maruz bırakıldıkları haksız izolasyona artık son vermelidir…”

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimî Komitesi’nin (İSEDAK) İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen 41’inci toplantısında da KKTC’yi önemli bir gündem olarak işledi.

“…Bölgemizde kurgulanan yeni emperyalist oyunda Kıbrıs Adası’nın da mönüye eklenmek istendiğine dair güçlü sinyaller alıyoruz…”

Son olarak da Azerbaycan’da 8 Kasım Zafer Günü kapsamında düzenlenen tören de Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasının sonunu şu altı çizilecek sözlerle bitirdi:

“…Azerbaycan'ın desteğiyle KKTC'nin de Türk dünyası içindeki yerinin güçlenmesini diliyorum.”

Bu cümle, en temelde basit bir dilek ve temenni olarak anlamlandırılabilir fakat konuşmanın ana omurgasında Türk Devletleri Teşkilatı büyük bir yer kaplıyorken KKTC’nin Türk dünyası içindeki yerinin güçlenmesi belki de küçük bir temenni ifadesi değildir.

Tarih KKTC Gündemini Dayattı

Bu güzel sözlerin hepsinin altında imzası olan Erdoğan’ın KKTC konusunda maalesef karnesi de o kadar başarılı değil. KKTC’ye yönelik tehditler dünün değil çok uzun dünlerin meselesi ve KKTC meselesinin çözümü Kaf Dağı’nın arkasında gizli değil. Türkiye, çözüme gitmekte ne kadar gecikirse çözüm kendisini o kadar acı şekilde dayatacaktır.

Yukarıda da atıf yaptığım üzere kurgulanan yeni bir emperyalist oyun vardır. Bu oyunun galibi olmak isteyen ABD ve İsrail, Doğu Akdeniz’de hakimiyet kazanmak istemektedirler. Türkiye içinse asıl mesele ABD ve İsrail’e bölgede “game over” diyebilmektir. Çünkü Doğu Akdeniz’i kazanmak demek ABD ve İsrail için günden güne çöken küresel emperyalist sistemleri için işlerin tersine dönmesini ve olağan akışın onların lehine olmasını sağlamak demektir.

Fakat, dönüp bakacağız ki Türkiye’nin Trump dostluğu politikası her geçen gün KKTC’ye, Doğu Akdeniz’e, Türkiye’ye ve hatta tüm Avrasya’ya yönelen tehditleri arttırmıştır.

Her şeyden önce Türkiye’nin, aman ABD’nin ayağına basmayalım bizim başımıza bela olurlar siyasetini bırakması gerekmektedir. Çünkü, Türkiye ABD’yle ılımlı politikasını sürdürmek adına attığı her adımda, tehlikeyi geciktirmiyor tam tersine Türkiye’nin başındaki belayı büyütüyor.

Zorlukların altında çözümler yatmaktadır. Bu siyasi konjonktürde KKTC’nin emperyalizmin menüsünde olduğu gerçeğini görmemek için gafil olmak gerekmektedir. KKTC menüdeyse bu iğrenç tüketim zincirini kırmak için harekete geçmek yarının değil bugünün meselesidir. Türkiye’nin önünde yarına ilişkin önemli vurgular yapmak değil bugün doğrudan harekete geçmek vardır!

Maalesef ki çok acı bir gerçekle yüz yüzeyiz.

KKTC’yi Türkiye’den başka tanıyan ülke bulunmamaktadır. İşte bu elim durum altında KKTC’yi, menüsüne koyanların pençesinden kurtarmak meselesi hiç olmadığı kadar kendisini dayatmıştır.

Çünkü basit bir soru vardır: KKTC’yi kim tanır?

Elbette menüsüne koyanlar KKTC’yi tanımayacaktır.

Ama Doğu Akdeniz, tüm ezilen ve gelişen dünyanın karşılıklı çıkar ilişkileri için önem arz ediyorsa KKTC’yi kimin tanıyacağı sorusunun cevabı açıktır.

Her şeyden önce şu eksik giderilmelidir.

·      KKTC’nin Türk Dünyası içerisindeki yeri güçlendirilecekse KKTC, Türk Devletleri Teşkilatı’na üye olmalıdır ve KKTC’nin tanıtılması adım adım başlatılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ise bu konuda öncü olmalıdır.

·      KKTC, Rusya, Suriye, Filistin, Libya, Mısır ve İran başta olmak üzere bütün bölgenin güvenliğiyle doğrudan alakalıdır. Enerji ve ticaret yollarını kontrol etmesi bakımından da Çin için stratejik önemdedir. Bu ülkelerden başlamak üzere KKTC’nin tanınması için çağrıda bulunmak ve davetlerde bulunmak gerekmektedir.

·      Türkiye, emperyalist tehditlere karşı olarak Abhazya’yı devlet olarak tanımalıdır. Abhazya da KKTC’yi devlet olarak tanımak adına hazırdır.

·      Kırım’ın Rusya Toprağı olduğu bir gerçektir. Bu gerçeklik, Türkiye Cumhuriyeti tarafından kabul edilmelidir. Rusya’ya da hakeza KKTC’nin tanınması adına karşılıklı davet ve baskı yapılmalıdır.

Bu tablo bize bir gerçeklik göstermektedir. KKTC’yi tanıtmak ve güvenliğini sağlamak demek, Türkiye’nin Atlantik sisteminden çıkması ve Avrasya’ya yerleşmesi demektir. 2 kere 2 dörttür, gerçekler ortadadır: KKTC’nin güvenliği bütünlüklü bir Avrasya siyasetinden geçmektedir. Bugün KKTC’nin güvenliği için endişelenen hükümetimiz, Trump dostluğu politikasını tez elden bırakıp Avrasya’ya yönelişine hız katmalıdır.

KKTC’nin güvenliğini ciddiyetle ele alıyorsak ve çözümün bütünlüklü bir Avrasya siyasetinden geçtiği gün geçtikçe kendi doğruluğunu ispatlıyorsa şu gerçeklikleri çarpıştırmamız gerekiyor.

o   Zengezur Koridoru’nun, Trump Koridoru olmasına vesile olursak ve birbiri için hayati önemde olan Rusya ve İran’ın arasına Trump’ı ve Amerikan askerlerini sokarsak, KKTC’yi tanıtmak ve güvenliğini sağlamak konusundaki samimiyetimizi Rusya ve İran’a gösterebilir miyiz?

o   ABD hegemonyasıyla başta ticaret olmak üzere tüm kulvarlarda en ciddi mücadeleyi veren Çin’in “Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’ndeki” siyasetlerini yanlış ve emperyalizmin kara propagandasına hizmet edecek şekilde devlet televizyonumuzda belgeselleştirirsek onları emperyalizme karşı, Doğu Akdeniz’de başımız dik şekilde mücadele etmeye ve KKTC’yi tanımaya çağırabilecek miyiz?

o   Filistin’de Trump’la birlikte “barış” masası kurarsak ve İsrail’in bu soykırımdan burnu kanamadan çıkacağı koşulları oluşturursak ve İran’a saldırmak için güç toplayan İsrail’in elini güçlendirirsek Filistin ve İran’a buradaki güvenlik ihtiyacımızı aktarabilecek miyiz?

o   ABD, olağan gücüyle SDG’yi desteklerken ve Suriye’nin bütünlüğünü tehdit ederken acilen Suriye’nin Kuzeyi’nde silahlı operasyon yapmazsak Suriye’deki yeni hükümeti ABD’ye karşı Türkiye’yle birlik olmaya ve Doğu Akdeniz’deki güvenliği için KKTC’yi tanımaya ikna edebilecek miyiz?

o   Açık açık soralım: bu stratejik hatalara devam edersek, Tom Barrack’ın “Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar bir işbirliği göreceğiz” diyerek Türkiye’yi terbiyesizce zan altında bırakmasına, sahada cesurca cevabımızı verebilmiş olacak mıyız?

Hayır, hayır, hayır… Hepsinin cevabı maalesef hayır. Bu soruların cevabı hayır olursa, emperyalizmin KKTC’yi menüsüne eklemesinin önüne geçebilecek miyiz sorusunun cevabı da hayır olur. Bu soruların cevabını evet olarak değiştirecek siyasetler de bellidir. Türkiye’nin, Trump dostluğu politikasından vazgeçmesi, Avrasya’daki lider konumuna yerleşmek adına ivmesini arttırması, Amerikan üslerini tasfiye etmeye girişmesi, NATO’dan çıkmaya cesaret etmesi gerekmektedir. Yani sözün özü: KKTC’nin güvenliği Türkiye’nin cesaretinden geçmektedir!

Bugün üzerimize düşen cesaret görevini yerine getirelim ki ABD ve İsrail’e menünüzdeki KKTC ve Doğu Akdeniz sizin sonunuz olacaktır diyebilelim. Türkiye’nin devrimci mirasında da oyunları, menüleri bozmak vardır. Okyanus ötesinden dünyanın zenginliklerini ve kaynaklarını sömürmeye çalışanların, menüsünü bozmak; menünüzden değil önünüzden yiyin demek bize yakışandır.

 

 

Tarih:
Diğer Haberler