ÖZÜR DİLEYİN DEDİKLERİ ŞEYH SAİT KİMDİR?

Dün Şeyh Sait’in önderlik ettiği isyanın savunucularının ipleri İngilizlerin elindeydi, bugün PKK ve ona vekillik edenlerin ipleri ABD’nin elindedir!

ÖZÜR DİLEYİN DEDİKLERİ ŞEYH SAİT KİMDİR?
Emre Karakocaoğlu
Emre Karakocaoğlu
ESKişEHiR İL BAşKANı



            Geçtiğimiz günlerde HÜDA PAR “Kürt Meselesi’ne İnsani Çözüm Çalıştayı” yaptı. O çalıştayda dile getirdikleri dikkat çekici konulardan biri de Şeyh Said’ten özür dilenmesiydi.

“Kürtlerin büyük bir saygıyla andığı Şeyh Said–i Palevi gibi Kürt âlimlere yapılanlar başta olmak üzere bugüne kadar yapılan zulümlerden dolayı devlet adına özür dilenmeli ve mezar yerleri ivedilikle açıklanmalıdır.” söyleminde bulundular. Peki HÜDAPAR’ın sahiplendiği ve özür dilenmesini istediği Şeyh Said kimdir

Feodalizmin Emperyalizmle İşbirliği

           Dönemin en güçlü emperyalist devletlerinden İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti’nin hakimiyetindeki bölgeleri ele geçirmek için çeşitli anlaşmaları 1900’lü yıllarında başından itibaren yapmaya başlamıştı. 1. Dünya Savaşı’da zaten Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak ve kalan bölgelerini sömürgeleştirmek için çıkarılmıştı. 1. Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı Devleti’nden koparılan topraklar sömürge haline geldi. Emperyalistler ayrıca Kukla Ermenistan ve Kürdistan devletleriyle de hakimiyetini devam ettirmek istiyordu. Ancak Kurtuluş Savaşı ile bu emperyalist planlar hedefine ulaşamadı. Kürtler Atatürk’ün liderliğinde Türkiye’nin bağımsızlığı için savaştılar.

Kemalist Devrim’in padişahlık, toprak ağalığı ve şeyhlik gibi feodal kurumlara ağır darbeler indirmesi, padişaha ve şeyhlere kulluk yerine milli egemenliğini esas alması ve Türkiye halkını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti çatısı altında Türk Milleti olarak birleştirmesi büyük kazanımlardı. Devrimlere karşı feodal kişi ve kurumlar ayrıcalıklarını kaybetmek istemiyordu. Şeyhler, aşiret liderleri ve toprak ağaları eski konumlarını özerk veya bağımsız bir Kürdistan’da devam ettirmek amacıyla Kemalist Devrim’e karşı İngiliz ve Fransız Emperyalizmi’nin deteğiyle isyan ettiler. Olayları dini bir kisve altında göstermeye kalksalar da işin aslı emperyalizmle işbirliği içinde yürütülen bir karşı devrim hareketiydi.

Emperyalizm bölgedeki çıkarları için ayrılıkçılıkla ve feodal kişi ve kurumlarla işbirliği yaptı. Aynı şekilde devrim karşıtları da Kemalist Devrime karşı emperyalistlerle işbirliği yapmaya karar verdi. Kemalist Devrim’e karşı oluşturulan emperyalizm-feodalizm ittifakını anlamadan ne o günü ne de bugünü anlamak mümkün değildir.

İsyanın Nasıl Başladı?

            Şeyh Sait’in 13 Şubat 1925 tarihinde kardeşi Abdurrahim’in evinde konuk olarak bulunduğu, yanında bulunan kişilerin ikisinin firari mahkûm olduğunun anlaşılması üzerine teslim edilmesi istenmiş ancak jandarma reddedilmiş ve silahla karşılık verilmiştir. Jandarmalara ateş açılmış ve jandarmaların esir alınmasıyla isyan başlamıştır. Yaklaşık iki yıldır hazırlanmakta olan Şeyh Sait İsyanı planlandığı tarihten önce başlamıştır. Piran köyünde başlayan isyan çevre illere kadar yayılmış ve 7 Mart 1925 gecesi Diyarbakır’ı ele geçirerek burada Kürdistan’ı ilan etmek istemişlerdir. Fakat yoğun topçu ateşleri sonrasında geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu geri çekilme isyana katılanların tutuklandığı 1 Nisan 1925 tarihine kadar devam etmiştir. Şeyh Sait ve ayaklanmaya katılanların duruşmaları ise 21 Mayıs günü başlamıştır. Mahkeme kararını 28 Haziran’da açıklamıştır. Şeyh Sait ile birlikte kırk altı kişinin asılarak idam edilmelerine karar verilmiş ve hüküm 29 Haziran 1925 tarihinde Diyarbakır’da infaz edilmiştir.

Emperyalizmin Sözde Kürdistan Hevesi

            Birinci Dünya Savaşı sonrası galip gelen İngiltere, Fransa, ABD, İtalya, Paris Barış Konferansı’nda Suriye, Filistin, Irak, Arabistan,ve Ermenistan’ın Osmanlı devletinden ayrılmasını kararlaştırdılar. Aynı konferansa Kürdistan Teali Cemiyeti’nin görevlendirdiği Şerif Paşa da katılmış ve Fransız yetkililere, “Fransız mandası altında bir özerk bir Kürdistan” istediklerini bildirmiş ve harita vermiştir.(1) İngilizlerin, Musul meselesinin çözülememesinden ötürü bu isyana destek verdikleri açıkça ortadadır. 1926 başlayacak olan ayaklanmanın ilk hedefi Diyarbakır’ı ele geçirip Musul sınırında İngilizlerle ilişki kurulmasını sağlamaktır.

Genelkurmay’ın Kürt İsyanları ile ilgili raporlarında ve yazışmalarında da dış müdahalenin olduğu vurgulanmıştır. İngilizlerin Özerk Kürdistan için özel uygulamalar kullanarak karışıklık çıkartma amacı güttüğü belirtilmiştir. Kurucusu Cibranlı Halit ve hedefi bağımsız Kürdistan olduğu iddia edilen Kürt Bağımsızlık Komitesi’nin silah ve cephanesini İngiliz hakimiyetinde bulunan Musul’da depo ettiği ve ayaklanmanın birinci aşamasından sonra da fiili İngiliz yardımının başlayacağı tespit edilmiştir.(2) Komitenin mensupları kendisine İngiliz Ajanı süsü veren bir Türk gizli polisi ile görüşmüş ve çıkacak isyanda İngilizlerin, Kürdistan’ı desteklemesi için Kürt Emareti’nin kurulması, kurulacak Kürt Emareti’ne Akdeniz’e çıkış sağlanması, Emaret’in başına Seyyit Abdülkadir’in geçirilmesi, Diyarbakır ele geçirildikten sonra, İngiltere her türlü silah ve para yardımını yapılması taleplerinde bulunmuştur.(3)

İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği baş çevirmeni Andrew Ryan’ın 31 Mayıs 1924 tarihli gizli raporu Kürt bağımsızlık hareketi ile ilgili Dobbs’un raporu ile örtüşüyordu. Seyit Abdülkadir’den aldığı mesaj hakkında sunulan raporda; Seyit Abdülkadir’in Doğu Anadolu’da örgütlenen Kürt komitelerinin İngilizlerin desteğini talep ettikleri, bu nedenle kendilerine yol gösterecek bir yetkili ile görüşmelerinin sağlanmasını istiyordu. Ayrıca Türk Hükümeti’nin kendisinden şüphelendiğini ama çok dikkatli davrandığı için yakın takibe alınmadığını da ekliyordu. Ryan’a göre Abdülkadir’in asıl beklentisi İngiliz koruması altında bağımsız bir Kürt devleti kurulmasıydı.(4)

Özerk Kürdistan için İngiliz koruması, Fransız Mandası isteyen isyanın önderlerinden Kürdistan Teali Cemiyeti Başkanı Seyyit Abdülkadir’de Şeyh Said ile birlikte İstiklal Mahkemelerinde yargılanmış ve idam edilmiştir. Tarihin de bize kanıtladığı gibi Kürdistan hayali muhakkak emperyalizmle yan yana geliyor ve kim Kürdistan’ı savunuyorsa kendini emperyalizmin kucağında buluyor. Günümüzde durum daha farklı değildir. Dün Şeyh Sait’in önderlik ettiği isyanın savunucularının ipleri İngilizlerin elindeydi, bugün PKK’nın ve ona vekillik edenlerin ipleri ABD’nin elindedir.

Neden Özür Dilememiz İsteniyor?

Peki ne için özür bekleniyor? Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı, toprak bütünlüğü, milletin birlik ve beraberliği korunduğu, bölücü ve gerici zihniyetin galip gelmesine engel olunduğu ve emperyalizmin Kürdistan hedefine geçit verilmediği için mi özür dilenecek?

Tarih tüm gerçekleri önümüze seriyor. Kürt kardeşlerimizin dini duygularını ve vicdanlarını istismar ederek, cumhuriyete karşı isyan eden ve bunu yaparken de emperyalizmle işbirliği içinde sömürge olmayı kabul ederek en büyük derdinin feodal ayrıcalıklarını koruyabilmek olduğunu açıkça gördüğümüz bir hain olan Şeyh Sait, bugün nasıl oluyor da mecliste yer alan milletvekilleri tarafından savunuluyor hatta devletten özür bekleniyor?

Maalesef bu kadar cüretkar olmalarının sebebi bellidir. Devletimiz mevcut durumda bir zaaf içerisindedir. DEM Parti ve HÜDAPAR’ın meşru gösterildiği hatta üzerine yeniden bir açılım sürecinin konuşulduğu sistemde elbette vatana ihanet sayılacak söylemlerin bu partiler tarafından ortaya atılması beklenendir.

Cumhuriyetimizin devrimlerine yeterince sahip çıkmaz ve ona ihanet eden kuvvetleri hoş görürsek, bir sonraki gün dünden daha cesur şekilde terörü savunduklarını görmeye devam edeceğiz. Sesleri ne kadar yüksek çıkarsa çıksın, Türk milletine ve gençliğine güveniyoruz. Terörü hoş görmeyeceğiz. Şeyh Saitlere, Seyit Rızalara ve onların hamilerine inat daha güçlü şekilde tam bağımsız Türkiye diyeceğiz.

 

Kaynakça

(1) Kurtuluş Savaşında Kürt Politikası, Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları,  4.Basım Aralık 2012, s.44

(2) Doğu Perinçek, Toprak Ağalığı ve Kürt Sorunu, Kaynak Yayınları, 4.Basım Nisan 2010, s. 42

(3)Nurer Uğurlu, Kürt Milliyetçiliği, Kürtler ve Şeyh Sait İsyanı, (Örgün Yayınevi, 2. Basım, İstanbul, 2009), 

s.301-302. 

(4)İhsan Şerif Kaymaz, Musul Sorunu, (Otopsi Yayınları, İstanbul, 2003), s.472

/*

Tarih:
Diğer Haberler