
‘’Güneşin taşlarda mavileştiğiNehir boylarınca söylenirSevinç şarkılarım yoksa daŞimdi, bütün kederli ezgileriÜmide kurban ediyorum’’Her devrim bir tasarımı gerektirir. Değişmesi gereken düzeni nasıl yıkacağı kadar kafa yormaz belki ama mutlaka yerine neyi koyacağını tasarlar devrimci. Yeni üretim ilişkisini, yeni hukuku, yeni kültürü, yeni insanı…Yeni insan, o büyük toplumsal alt üst oluşun insan formuna bürünmesidir. Yeni insanda vücut bulur devrim bir bakıma. Yeni insan, tarihin tekerini ittiren kimsedir. Yeni insanın eliyle baştan aşağı kurulacaktır yepyeni bir ülke ve toplum. Yani yeni insan, hem yapıcısı hem sonucudur yeni toplumsal düzenin. Devrimci halk şairi Enver Gökçe, büyük Cumhuriyet Devriminin yeni insanıydı. Erzincan/Kemaliye’de doğdu. Memleketinin şairliğinin üzerinde etkisi büyüktür, zaman sonra şiirlerinde o güzel toprakları doyumsuz bir Türkçe ile anlatacaktı: ‘’Böğürtlen/ köklerinden/ yayla/ çiçeklerinden/ ve de/ yarpuzlardan/ pırıl/pırıl/ cam/ gibi/ serin/ sulardan/ doğar/ Çemişgezek/ suyu’’ Kemaliye’nin zengin kültürüyle büyümüştü, halk şiirine yönelmesi olağan bir sonuçtu. O yörenin bir türküsünden esinlenerek yazacaktı şiirini: ‘’Kore/ dağlarında/ tabakam/ kaldı/ mahpus/ damlarında/ özgürlüğüm/ hey/ meri/ kekliğim/ yeter/ çektiğim’’ Lise eğitimini birçok büyük şairi çıkartmış Ankara Gazi Lisesi’nde tamamladı. Edebiyata yönelmesi bu dönemde oldu. Ardından Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde Türkoloji bölümüne girdi. Devrimci fikirlerle tanıştı. Dergilerde çalışmaya başladı. ‘‘Garip hasta sanat anlayışı ile dinamik halk edebiyatının’’ saflaşmasında elbette ki ‘‘kendi sınıfından gelme halk ozanlarından taraf’’ olacaktı. Toplumcu şiiri seçti. Öznesi insandı şiirinin. Var yok tek bildiği halktı; işçiler, köylüler, öğrenciler, yoksullar… Onları anlattı:‘’Sana selam olsun Hürriyetlerin meçhul olduğu dünya Canım TürkiyeMemleketimiz! Çalışan halklarıyla ümmiÇalışan halklarıyla garip, Irgadı, esnafı, madencisi, iptidai aletleriKadınları, erkekleri, hapishaneleri;Başı boş suları, dumanlı vadileri, yoz topraklarıylaİşsizleri; realist şairleri, mücahitleri, Sokak şarkısı, keten helvası,Akşam haberleri satanlarıyla memleketim!’’ Yaşamı mahpusluklarla, tevkifatlarla, sürgünlerle doludur. 1945 sonrası başlayan karşı devrimci küçük Amerika süreci, devrimin yarattığı ‘yeni insana’ hayatı zindan etmek için durmaksızın saldırdı. DTFC’den mezun olduktan sonra İstanbul’da memurluk yaparken, 1951 TKP tevkifatında tutuklandı 7 sene hapse 2 sene sürgüne mahkum edildi. Demokrat Parti diktasının son dönemlerinde gene tutuklandı gene sürgün edildi. Bu dönemleri ‘’27 Mayıs devrimi başladı. Bundan sonradır ki şuraya buraya sürülen arkadaşlar olarak özgürlüğümüze kavuştuk’’ diye anlattı yıllar sonra. Özgürlük ve esaret şiirinin konusu oldu. Görüş günü şiirinde ‘’Bugün görüş günümüz/ Dost kardeş bir arada/ Telden tele/ Mendil salla el salla/ Merhaba’’ yazdı olanca umuduyla. Ne fayda şiirinde ‘’Meğer/ Müşkil imiş hürriyet/ Savunmayla yetmiyor/ Bir başka sevda’’ yazdı olanca kararlılığıyla. Hiçbir vakit kendi dert tasalarıyla dolu değildi mısraları. Şiiri, bir yerinden muhakkak memleket meseleleriyle ilintilidir. Turan Emeksiz katledildiğinde kayıtsız kalmamış ‘ya derdime derman/ ya katlime ferman’ yazmıştır. Okulunun hocalarından Saffet Korkut hayatını kaybettiğinde ölüme dair o büyük cümleyi kurmuş ‘’ölüm adın kalleş olsun’’ yazmıştır. Bu bahiste kendi memleketiyle sınırlı kalmamıştır, İlk Adım şiirinde Sovyet halkının Hitler faşizmine karşı zaferini konu edinmiştir.Doğayı anlattığı şiirleri salt tasvir ile açıklamak oldukça eksik kalır. Buram buram yurtseverlik kokar bu şiirler Vatanının toprağını, suyunu, dağını, taşını doyumsuz büyük bir aşkla sevmiştir Enver Gökçe. Ve güzel dilini… Memleketinin yöresel deyişlerini kullanır şiirlerinde; dikenleri mor kengerden, süpürge tohumlarından, bir godik arpadan bahseder. Her büyük şair için denir ya bilmem neyin şairiydi diye, işte Enver Gökçe de emeğin emekçinin şairiydi. Onun Piraye’si ‘’hürriyeti yazan eller’’ idi. Onun Tomris’i ‘’yirminci yüzyılın insanı: Vatandaş’’ idi. İnsanın insanı sömürmediği günlere olan özlemini işledi durmadan yorulmadan. Zorlandığı vakitler oldu elbet, fakat vazgeçmedi sevdasından. Reçetesi, mücadeleydi. Koca bir ağaçtı dalları kırılmakla bitmeyen:‘’Şiddetin sabahı yakındır Dayan dizlerim dayan’’Kurutulmak istenen tertemiz bir gözeydi Enver Gökçe. Birçok kez kendi öz yurdunda hasretliğe mahkum edildi. TKP tevkifatında hapishanede kaldığı süreçte psikolojik ve fiziksel olarak ciddi rahatsızlıklara neden olan ağır işkenceler gördü. 27 Mayıs devrimi sonrası özgürdü belki özgür olmasına fakat bu sefer de yoksulluk belini büktü. İstanbul’da kısa süreli işlerde çalıştı. Kışları köyüne dönmek zorundaydı. Fakirlik kağıdı alıp son günlerini Ankara Seyran Huzurevi’nde geçirdi. Ölmeden önceki son şiirindeki isyanı koca bir burukluk yaratır insanın yüreğinde okuyunca:‘’…Bu nasıl yara Kanar heryerimden.DöğülmüşümSöğülmüşümKoğulmuş…’’Yarım kalmış son satırları ise bir an olsun yılgınlığa yenik düşmediğinin ispatıdır:‘’Ve sizden uykusuz geceler boyunca içtiğimSigara paketlerimin acısını alacağım.’’Bu yazı kronolojik bir öz yaşam öyküsü olarak tasarlanmadı. Ya da alıntılarla, dolu yazanın kendi düşüncelerinin eksik kaldığı bir yazı olması istenmedi. Fakat öyle oldu. Bunun başat sebebi bizatihi Enver Gökçe’nin esaslı devrimciliği, dirayetli şiiridir. Onun şairliğini toplumsal mücadele alanından kopartıp anlatmak mümkün değildir. Onun devrimciliği bizi, birkaç mısrasına başvurarak anlatmaya mecbur kılmıştır. Cumhuriyetin yeni insanı; emekçilerden, yoksul halkından, bilimden yana saf tuttu. Bu kavganın en ön safında çarpıştı. Yanı başımızda duruyor Enver Gökçe, Dil Tarih’in merdivenlerinde oturmuş karşı devrimci saldırıya nasıl göğüs gerileceğini anlatıyor. Erzincan dağlarında geziniyor Enver Gökçe, köylüyü nasıl milletin efendisi yapacağımızın müjdesini veriyor çobanlara. Bir atıftır Enver Gökçe, yeni insanı yaratmayı hedefleyen kuvvetlere bir kuvvet.Kaan DoğanAnkara İl sekreteri Kaynak: ENVER GÖKÇE, Yaşamı ve Bütün Şiirleri, Belge Yayınlarıtgb.gen.tr