“Bakın O Anneler Aslında…”

Haftalardır gündem olan anneler, bakın aslında...

“Bakın O Anneler Aslında…”
Furkan Kaplan
Furkan Kaplan
YAZAR

Diyarbakır annelerinin eylemi 48. gününde. Oğlunun PKK tarafından kaçırıldığını söyleyen Hacire Akar’ın HDP il binası kapısında başlattığı nöbet, önce Diyarbakır’dan, sonra çevre illerden ailelerin katılımıyla büyüdü. Nöbet öyle büyüdü ki İran’dan 5 aile, “PJAK kaçırdı.” dedikleri çocuklarını aramak için Diyarbakır’a geldiler. Kaçırılmış askerlerin aileleri, şehit eşleri/anneleri de bu eyleme katıldılar. Sonucunda gün itibariyle 45 aileye ulaştı.

Bu eylemin benzeri 2014’te de yapılmıştı ancak bu kadar büyümemişti. Daha kısa sürede sönümlenmişti. Öte yandan HDP’nin sözde genel merkezi saydığı bir yerde böyle bir eylemin yapılması da önemli bir olay. HDP açısından ciddi itibar kaybı. Bitmişliğin, ezilmişliğin en somut göstergesi.

Olayın Aslı Ne?

Bir olaya yaklaşırken, olayların karşısında ya da yanında olacağımızı belirlerken bir düşünce süzgecinden geçiririz. 5N1K sorularını sorarız mesela. 15 Temmuz gecesi de hızla taraf seçmemiz gereken bir anda ilk soru “Kim?”di. Orduyu komuta eden kim? Tankı süren kim? Uçağı uçuran kim? Kim asker, kim değil? Bildiriyi okuyan kim, okutan kim? Kime karşı? Ne yapıyor? Bu olaya da kısaca bu süzgeçle bakalım.

Eylemi Kim Yapıyor?

Çocuklarının PKK tarafından kaçırıldığını söyleyen anneler/babalar.

Ne Yapıyorlar?

            Oturma eylemi.

Nerede?

            HDP Diyarbakır il binası önünde.

Ne Zaman?

22 gündür tüm gün.

Nasıl?

            Yer yer HDP’nin camlarını ve kapılarını yumruklayarak, vekil ve yöneticilere haykırarak, düzenli olarak oturarak.

Neden?

            Çocuklarının en son HDP binasına gittiğini, HDP’den gelen bir telefonla ortadan kaybolduklarını, HDP’nin PKK’nın uzantısı olduğunu düşündükleri için.

            Buraya kadar toplumda herkes hemfikir. Asıl ayrım, asıl saflaşma şimdi soracağımız sorularla başlıyor.

Bu eylemden kim zarar görüyor?

  • Tabii ki de en başta HDP;
  • Merkezi saydığı yerde il binasının kepenklerini indiriyor.
  • Kendisini sözcüsü saydığı Kürt kökenli vatandaşlarımız yakasına yapışıyor...
  • Çocuk ve gençlik gibi hassas bir meselede toplumdaki karşıtlığı artıyor.
  • Kayyum tartışmalarının üzerine PKK ile birlikte anılması artıyor.
  • HDP’yle yan yana olan/görünen müttefikleri de bu kayıpları paylaşıyorlar.
  • HDP’yle plan yapan Amerika zarar görüyor, planları tehlikeye giriyor.

Bu eylem kimin işine yarıyor?

            HDP’nin zararına olduğu için HDP’ye karşı olan kim varsa onun işine yarıyor. HDP’nin kaybettiği toplumsal itibarı, bölgesel iktidarı vb. ona karşı olanlar müdahil oldukları oranda bünyelerinde topluyorlar.

Nasreddin Hoca’nın Bu Eyleme Katkısı

Bir gün Nasrettin Hoca’nın canı et yemeği istemiş. Kasaptan iki kilo et alıp evine götürmüş.

“Akşama güzelce pişir bunları.” demiş hanımına. Ne var ki o gün eve hanımın misafirleri gelmiş. Kadıncağız eti pişirip onlara ikram etmiş. Akşam da bir tarhana çorbası çıkarmış. Hoca’nın önüne.

“Et nerede?” demiş Hoca. Kadın doğruyu söyleyeceğine bir yalan kıvırmış.

“Eti kedi yedi.”, demiş.

“Getir şu kediyi.” bakalım demiş Hoca. Sonra teraziyi çıkartıp kediyi tartmış. Bakmışlar ki tam iki kilo geliyor. Hoca hanımına sormuş:

“Peki hanım…” demiş, “Kedi bu ise bizim et nerede? Et buysa kedi nereye gitti?”

            Kimin işine yarıyor sorusu da bu soru gibi tüm çelişkileri ortaya döküyor. Peki bu eylemden en çok kim rahatsız oluyor? O halde Nasreddin hocanın içler dışlar çarpımı denklemiyle X’i bulalım.

X= HDP’nin Dostları

Matematik uzmanı olmaya gerek yok, Nasreddin Hoca’nın fıkrasından kıssayı alabilmek yeterli. “Bölen” kısmındaki “HDP’nin İtibarı” azaldıkça “Bölünen” kısmındaki “HDP Karşıtlarının Siyasi Gücü” artıyor, yani Türkiye güçleniyor. Denklemin diğer tarafı da aynı şekilde yorumlanır, Amerika zayıflıyor. Bu denkleme geri döneceğiz.

Eylemlerden Kim Rahatsız?

Bugün muhalefetin önemli bir kısmı bu eylemden alerji duyuyor. Annelerle ilgili çeşitli argümanlar üretmeye çalışıyor. “Kesin hükümet yaptırıyor.”, “Bugüne kadar neredelerdi?”, “Neden tam da kayyum atandıktan sonra çıktılar?”, “Yalan dolan.” vs. HDP bile annelere böyle bir tepki göstermedi. Öyle bir rahatsızlık ki “O Annelerin Yalanı Ortaya Çıktı” diye bir haber başlığı görseler Ayrılsak Da Beraberiz dizisindeki Feridun Bitir karakteri gibi “Yırttık abicim, yırttık.” diye sevinecekler. OdaTV, soL, Birgün, Tele1, Evrensel vb. tayfası bu manşetleri atmak için kıvranıyor ama henüz aradıklarını bulamadılar. Karın ağrıların biraz olsun dindirmek için böyle bir başlık koyduk. Bu satırları okurken de rahatsızlıkları artmaz umarım. Buraya kadar sabrettilerse kalanını da okumalarını rica ediyoruz.

Aileleri Hükümet Yönlendiriyor

Onlarca acılı aileye taşeron muamelesi yapmak ayıpların en büyüğü olsa gerek. Kaldı ki hükümet HDP aleyhine bir eylemin önünü açıyorsa, doğrudan ya da dolaylı olarak destek veriyorsa bile sorun ne? HDP’nin güç kaybetmesinden kim neden rahatsız oluyor? “Aman oylar AKP’ye gitmesin.” Bu mantıkla düşünüyorlarsa alsınlar HDP bildirisi dağıtsınlar ki yapmadıkları şey değil.

“Eylemlerin Yeri Orası Değil”

HDP’yi nasıl kurtarırım kaygısına düşen Aabi’ler, Dede’ler ve Abla’lar eylemin yerini beğenmiyorlar. “Gidin devletin kapısına oturun.” diyorlar. Çocukları devlet mi kaçırmış? Neden devletin kapısını hedef gösteriyorlar? Amaç anneleri çocuklarına kavuşturmak değil, HDP’yi rahata kavuşturmak. “Çocuklarımızı Amerika’ya uşaklığa gönderiyorsunuz.” diyen anneleri oradan kaldırarak Amerika’ya uşaklığı sürdürmeye çalışıyorlar. Eylemlerin yeri beğenilmiyor ama görüldüğü üzere uşaklığın yeri yok.

“Cumartesi Annelerine İzin Yokken Bu Annelere Neden Var? Biz Onların Da Yanındayız”

Cumartesi Anneleri diye anılan topluluk tüm kayıp ve faili meçhul cinayetleri devletin üzerine yıkmaya çalışıyor ve devlet düşmanlığı yapıyor. Çocukları dağa kaçırıp belki örgüt içi infazla, belki de çatışmaya sürerek öldüren PKK, gelip bir de Cumartesi Anneleri eylemine katılarak kayıp çocukların “hesabını soruyor.”, anneleri yıllardır manipüle ediyor. Bu annelerin yanından Diyarbakır Annelerini hedef almak da yine bir savaş cephesi beyanıdır. Tekrar söyleyelim; bu kadarını HDP bile yapmamıştır, belki de aklına gelmemiştir ancak Aabileri, Dede’leri ve Abla’ları imdatlarına yetişmiştir.

“Bunlar Değil Miydi Çözüm Sürecinde Dağa Çıkartan?”

Çözüm Süreci denilen Türkiye’yi bölme sürecinde ne olup bittiğini herkes biliyor. O dönem hayatta olan AKP-FETÖ-PKK ittifakı 2014’te dağıldı, biz dağıttık. Bilinmeyen, anlamamakta ısrar edilen bu. İstiyorlar ki AKP hala orada kalsın, yine çözüm sürecini sürdürsün, biz de rahatça muhalefet edelim. 24 Temmuz 2015 itibariyle Çözüm Süreci denilen bölünme sürecinden hızla geriye dönülmüştür. Akil İnsanlar’ı her yerde protesto eden, bölünmeye karşı üniversitelerden, liselerden yürüyüşler düzenleyen, Silivri duvarlarını yıkan bizler bu başarının öznesi olarak görüyoruz kendimizi. Maalesef dün yanımızda olan çoğu dostumuz 2014’ten beri takvim yırtmıyor, 2019’da yaşamıyor. AKP’nin çözüm sürecindeki yanlışları bugün insanların HDP’yi protesto etme hakkına nasıl ipotek koyabilir? Hepsini geçelim Davutoğlu, Gül, Babacan gibi sürecin asıl mimarı ve uygulayıcıları bugün ne yüzle o yılları hatırlatıyor şaşılası.

“Öcalan’ın Kardeşini Televizyona Çıkardılar, Mektubunu Okudular”

Öcalan Türkiye’ye getirilirken şöyle diyor: “Türk devletinin emrindeyim, zaten benim annem de Türk, beni kullanın.” Bu cepte. Sun Tzu Savaş Sanatı Kitabında “En iyi zafer savaşmadan kazanılandır.” diyor. Tarihte bunun pek çok örneği vardır. Terör örgütü mektubunda terör çağrısı mı yapıyor? Öcalan’ın kardeşi terör örgütüne katılım çağrısı mı yapıyor? Elbette terörü zayıflatmak için gayrınizami harp teknikleri, psikolojik savaş unsurları kullanılacak. Asıl kimsenin sorgulamadığı şu: Garo Paylan gibi Türkiye düşmanı birisi neden Halk TV’de programcı gibi sabit programa çıkıyor. Kayyumzede Ahmet Türk ve ekibi nasıl Halk TV ekranlarından Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni hedef alabiliyor? Terör karşıtlığında “samimiyet” aranıyorsa buralardan başlanmalı. Bir yanda öz itibariyle doğru, usulen yanlış bir şey varken diğer yanda hem özü hem biçimi itibariyle tepeden tırnağa kusur var. Samimiyet, samimiyetle sorgulanmalı.

“Devlet Protesto Etmez Müdahale Eder! Bu Yapılan Şov”

Devlet müdahale ettiğinde “Bu iş silahla çözülmez, demokratik yollarla mecliste çözülür.” diyenler demokratik hakkını kullanarak HDP’yi protesto eden annelere destek veren yetkililere “Şovu bırak müdahale et.” diyorlar. Devlet zaten terörle mücadele ediyor. Dağdakileri etkisiz hale getirdiği gibi dağa katılımları engellemek için çalışmalar yürütüyor. Teslim olanları en yüksek cezai indirimle ailesine teslim ediyor ve topluma kazandırmaya çalışıyor. Daha nasıl müdahale edecek? Demirtaş’ı verip çocukları almak gibi PKK’yla rehine takası yapılsın diyorlarsa çocuklar için değebilir ancak bunu da demiyorlar. Devlet vurunca dur diyorlar, durunca vur diyorlar. Tam arada kalsın istiyorlar olsa gerek.

Neden Tam Da Kayyumun Üstüne Oldu?

Devletin PKK’lı belediyelerin üzerine yürümesinden güç alan vatandaşlarımız HDP’nin kapısına dayanmış. Bundan daha doğal ve güzel ne var? Kayyum atanmasının ardından taziyeye giden HDP müttefiklerinin annelere destek vermesi tabii ki beklenemez. “Aman HDP’nin itibarı zedelenmesin, güç kaybetmesin.” kaygısıyla HDP karşısında kim varsa itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. Neden değil, ne de güzel oldu kayyumların üzerine.

Eylemlere Karşı Çıkanların Söylemediği Gerçek Çözüm

Eylemlere destek verilmesinden rahatsız olanlar “Madem annelerin yanındasın, HDP’yi neden kapatmıyorsun?” diye hesap sorsalar, samimiyet sorgulasalar anlayacağız, hak vereceğiz ancak bunu söylemekten kesinlikle kaçınıyorlar. Çünkü dertleri annelerin gözyaşlarını dindirmek, terörün üzerine yürümek değil, korku ve endişeden boncuk boncuk terleyen HDP’ye nefes aldırmak, kuşatmadan kurtarmak. Evet, anneler bugün “Burası Kandil’dir.” diyerek Terörist Devşirme Dairesi’ni kuşatmışlardır. HDP müttefiklerinin asıl rahatsızlığı bunadır.

Rahatsızlığın Geçmişi

24 Temmuz 2015’te başlayan terörle mücadele operasyonlarından beri aslında bu saflaşma varlığını sürdürüyor. Yıllarca “Terörle müzakere edilmez, mücadele edilir.” şiarını paylaştığımız nice dostumuz, terörle mücadele operasyonlarını sahiplenip “Hah, işte sonunda dediğimize geldiniz.” diyeceğine mücadeleye burun kıvırdı, dudak büktü, itibarsızlaştırmaya çalıştı ve PKK’nın Saray Savaşı söylemini paylaşarak cephesini seçti. Eğer bu Saray Savaşı’ysa ve ve Saray’ın kazanmasını istemiyorsanız TSK’nın başarılarına sevinemezsiniz. Ki artık onu Mehmetçik değil “Sarayın Ordusu” diye nitelendirirsiniz ve bu argümanınızı besleyen ne varsa ona tutunursunuz.

Baş düşmanınız emperyalizmse onun uzantılarının zarar görmesine sevinirsiniz. Baş düşmanınız Erdoğan’sa ona karşı emperyalizmle bile birleşirsiniz. Batı’ya “Gel de devir.” diye mektup yazarsınız, emperyalist gazetelere Türkiye’yi şikâyet edersiniz. “TSK Suriye’de çamura battı.” haberini tüm iletişim kanallarından paylaşırsınız ama terörle mücadelede kazanılan başarıları küçümsersiniz, altında yalan ararsınız. Bu bir tercih değil zorunluluktur. Muhalefetin artık inkâr etmediği, saklamaya gerek duymadığı HDP ittifakının sebebi budur. O ittifak sandık başındaki seçimde değil, 24 Temmuz 2015’te gerçekleşen tarihi seçimde kuruldu. Adalet Yürüyüşü ve devamındaki Demirtaş’ın “kahramanlaştırılması”, “Yeni çözüm süreci.” ilanları bu ittifakın getirisi. Bu yüzden kayyumlara da direniyorlar, Demirtaş’ın tutukluluğuna da üzülüyorlar ve onun “çığlığı” oluyorlar. Bu yüzden PKK orman yangınlarını sahiplendiğinde sesleri içine kaçıyor.

Nasreddin Hoca’dan Miras Sorular

Nasreddin Hoca denklemini hatırlayalım, terörle mücadele yoksa, BOP devam ediyorsa HDP’nin zarar görmesinden neden rahatsızsınız? HDP’nin zarar görmesinden rahatsız değilseniz bugün neden annelerin yanında değil karşısındasınız? HDP BOP’un ve Çözüm Süreci’nin ortağı değilse ortağı nerede? Teröre karşı çıkan annelerin yanında değil karşısındaysanız yanınızda kim var? Kediyle et deyip geçmeyin, bu sorular her şeyin yanıtını veriyor.

Peki Eylemlere Kim Duyarsız?

Bir de eylemleri “üzerine vazife” görmeyenler var. Gizli rahatsızlar. Onlara değinmemek olmaz. Kanser hastasını tedavi ettiren paralel sağlık bakanları, EYT’lileri emekli etmeye çalışan paralel çalışma ve sosyal güvenlik bakanları, KHK’lıları görevine geri döndürmeye çalışan paralel adalet bakanları, çocukların eğitimi için seferber olan paralel milli eğitim bakanları, PKK’nın dağa kaçırdığı çocuklara gözlerini kapatıyorlar. Sanırız kabinelerinde uygun bir bakanlık bulamadılar. Elbette insanların yaptığı iyilikler takdire şayan ancak iyilikle şov böyle zamanlarda belli oluyor. Kimse kimseden Salako gibi silah kuşanıp dağlara çıkmasını beklemiyor ancak o annelerin elinden tutulmaya o kadar ihtiyacı var ki. Ağaçseverler, çocukseverler, hayvanseverler, insanseverler, kadınseverler, maalesef annelerimizi sevemediler, kaçırılan çocuklarımızı sevemediler. Gözlerine dikiş attılar, kulaklarına beton döktüler.

Saatleri Çalıştıran Kadınlar, Yelkovan ve Akrebi Döndüren Çarklar

Böyle peş peşe sıralayınca sakın ha kendimizi azınlık görmeyelim. Hacire Ana’nın bakışları gözlerin de haykırabileceğini bir kez daha öğretti. O bakışlar tanklarımızın namlularından daha az delmedi terörün gövdesini. Yankısı olduk annelerimizin, dalga dalga yayıldık. Annelerimiz bir haykırdı, dağlar, göller, ovalar, üniversiteler, liseler, on binler yankılandı. Anneler, babalar, öğretmenler, avukatlar, kadınlar, öğrenciler Diyarbakır’a koştu. Yıllarca annelerimiz bizim elimizden tuttu, şimdi biz onların elinden tuttuk ve tutuyoruz.

Bildiğimiz bir gerçek var ki o da şudur: “Kadın ayağa kalktı mı saat işliyor demektir, gelecek geliyor demektir.” Bugün kadın ayağa kalkmıştır. Bakın o anneler aslında… geleceğin habercisidir. Gelecek gelmektedir. Annelerimizin elinden tutan bu geleceğe ortak olacaktır, yarının kurucusu olacaktır. Yarını paylaşmaktan korkumuz yok, yeterince kalabalığız ama yine de karşıda duranlara el uzatıyoruz, gelin zaferi birlikte paylaşalım, geleceği paylaşarak çoğaltalım. Terörün üzerine birlikte yürüyelim. Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Laik, Devletçi, Devrimci gerçek Atatürk Türkiye’sini birlikte kuralım.


Furkan Kaplan

TLB Genel Sekreteri

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler