Türkiye, önceki gün PKK'nın üst düzey bir ismini daha etkisiz hale getirerek terör örgütüne ağır bir darbe indirdi. Bu kez operasyonun adresi Mahmur'du. Örgütün en büyük eğitim kamplarından biri olan Mahmur'un sözde Genel Sorumlusu “Doktor Hüseyin” kod adlı Selman Bozkır, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın nokta operasyonuyla öldürüldü. “Doktor Hüseyin” operasyonuyla birlikte gözler yeniden Mahmur'a döndü. Anadolu Ajansı’nın aktardığı bilgiye göre yaklaşık 13 bin teröristin yaşadığı değerlendirilen Mahmur Kampı, PKK için hayati önem taşıyor. Son dönemde eleman bulmakta zorluk çeken PKK, bu kamptan eleman devşirerek ayakta kalmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın da “Kandil'in kuluçka yuvası” olarak tarif ettiği Mahmur Kampı'nın ayrıntılarını, sınır ötesinde uzun yıllar görev yapmış Emekli Kurmay Albay Ünal Atabay ile konuştuk.
Mahmur'un temizlenmesi noktasında ne Irak Merkezi Hükümeti'nden ne de Erbil'den bir adım beklemenin faydası olmayacağını belirten Atabay, kampla ilgili önemli bir planı da anlattı. Atabay, PKK'nın kampı Ranya'ya taşıma planı olduğundan bahsederek, “Ranya, Dukan Gölü'nün hemen kuzeyindedir. Süleymaniye, Dukan Havzası ve Asos Dağları, buralardaki yerleşim yerleri ile dağ silsilesi bir bütünleşik halde terör örgütünün yerleşik hayata geçtiği bölümdür. Bu kampın da o bölgeye taşınmasını sağlayarak kendi bölgelerinde tam kontrol altına alacaklar. Daha sonra belki de Süleymaniye-Dukan Havzası'nda, terör örgütünün yerleşik hale getirdiği diğer bölgeleri de BM koruma şemsiyesi altına almaya çalışacaklar ve özerk bir statü yaratacaklar” uyarısında bulundu.
21.YY. Türkiye Enstitüsü Terörizm ve Terörizmle Mücadele Araştırmaları Merkezi Başkanı Emekli Kurmay Albay Ünal Atabay, Mahmur'la ilgili şu bilgileri paylaştı:
'TAMAMEN ÖRGÜTE MÜZAHİR BİR KİTLE'
“Mahmur'da yaşayanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdırlar. 1992-94'lü yıllar arasında PKK tarafından zorla göç ettirilen aileler bunlar... Ama o dönem Türk Silahlı Kuvvetleri bu insanları zorla göç ettirmiş gibi propaganda yaptılar ve bugün de devam ediyorlar. Terör örgütü bu insanları zaman içinde baskı altında tutmak suretiyle tamamen örgüte müzahir bir kitle oluşturdu. Bu insanlar 1992-94 yılları arasında göç ettikten sonra üç kamp dolaşıp Atruş Kampı'na yerleştiler. Atruş'tan sonra da 5 kamp daha dolaştılar. Mahmur, gittikleri 9. veya 10. kamptır. 1995 yılında Birleşmiş Milletler, Atruş Kampı'ndaki insanları mülteci statüsünde koruma altına aldı. 1995-97'de Atruş'ta kaldılar ve 1997'de Türkiye'nin girişimleri ile Atruş'tan çıkarıldılar. Türkiye o dönemde BM'ye müracaat etti, Dışişleri çok iyi bir diplomasi yürüttü ve ağırlığını koyarak BM'ye Atruş Kampı'nı kapattırdı. Fakat sonra Saddam bölgesine, yani bugünkü Mahmur Kampı'na konaklaya konaklaya geldiler.
“Burada kritik bir konu var: 1995'te BM'nin koruma şemsiyesi altına giriyorlar, fakat bunların mülteci statüsünde olmaması gerekiyor. BM bu adımı Türkiye'nin insiyatifi dışında attı. Halbuki bunlar terör örgütü tarafından zorla göç ettirilmiş insanlar... O yüzden Türkiye her zaman BM nezdinde bu insanların geriye iadesini istedi. 1994'te, 2004'te ve 2014'te girişimlerimiz oldu. 2004'te ABD, Türkiye, Irak üçlüsü müzakere ettiler, kısmen ilerleme de kaydedilmesine rağmen geriye dönüşler sağlanamadı. Sonra 2009’da 'çözüm süreci' döneminde de Türkiye'ye giren 34 kişinin büyük bir kısmı sembolik olarak Mahmur'dan getirildi. 2014'te de benzer bir girişim oldu ama sonuçlanmadı. BM, dış aktörlerin de etkisiyle bu insanları Türkiye'ye iade etme konusunda hep çekimser davrandı. Bu nedenle Türkiye, BM nezdinde girişimlerde bulunarak buranın tasfiyesini ve kampın ortadan kaldırılmasını istiyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanlar Türkiye'ye dönsünler diyor. Haklarında bir işlem varsa pişmanlık yasasından faydalanabilecekleri ifade ediliyor.
“Kampın güvenliğini terör örgütü sağlıyor. Çevresinde mevzilenmiş kontrol noktaları var, orada bir 'Mahmur Savunma Gücü' oluşturulmuş, 18-60 yaş arasındaki insanlardan oluşan bir güvenlik gücü kurmuşlar. Aslında Mayıs 1998'de Mahmur Kampı teşkil edilirken, BM Saddam yönetimiyle bir protokol yapmıştı. Bu kampın güvenliğini Irak Ordusu'nun sağlaması şartıyla kamp Mahmur'a taşınmıştı. Fakat Irak yönetimi 2003'teki ABD işgali, sonrasındaki istikrarsız dönem ve İran'ın Irak üzerindeki etkisi nedeniyle kampın güvenliğini sağlama noktasına ulaşamadı. Bu güvenlik boşluğundan da PKK istifade etti. Bugün oranın asayişini ele geçirdiği için, insanları da istismar edebiliyor.
'BARZANİ ASLA PKK'YA KARŞI TEDBİR ALAMAZ'
“Barzani yönetimi hiçbir zaman PKK'ya yönelik bir tedbir almaz. Bu bizi çok yanıltır. Bunlar kendi aralarında 96 savaşındaki anlaşmalarını bozmuyorlar. Bozdukları zaman her iki taraf da zarar göreceğini bildiği için sözleri söylem bazında kalıyor. Barzani yönetimi daima Türkiye'ye sözler verir, kağıt üzerinde evet derler ama sahada hiçbir adım atmazlar. Onlardan bir adım beklersek zaman kaybederiz. 2019’da Barzani Amerikalılara Mahmur'un güvenliğini sağlayalım şeklinde teklif götürdü ama Amerikalılar bunu reddettiler. Dolayısıyla Peşmerge'nin Mahmur'ıun güvenliğini sağlama şansı yok. Ayrıca burası tartışmalı bölge statüsünde. 2005'teki Irak Anayasası'nda belirlenen tartışmalı bölgeler henüz referanduma sunulmadı, güvenliğini kimin sağlayacağı muğlak. Zaman zaman Irak Merkezi Hükümeti ile Erbil arasında geçici anlaşmalar yapmak suretiyle buralarda ortak operasyon odaları kurma kararları alınıyor ama bunun da sahada yansıması yok. Bu tartışmalı bölgeler İran sınırındaki Tuzhurmatu'dan başlıyor, Mahmur üzerinden Kerkük'e devam ediyor ve Sincar'ı da içerisine alan bir hat oluşturuyor. Böyle 14 bölge var ve en önemli iki tanesi, birisi Sincar birisi Mahmur, terör örgütünün kontrolünde. Sorun bu hattın güvenliğinin sağlanaması. Buralar istikrarsız alanlar. Irak yönetimi de egemen ve bağımsız değil. Bir devlet otoritesi yok, inisiyatifleri yok. Böyle olunca bizim Irak Merkezi Hükümeti'nden beklentimizin karşılığı da yok. Dolayısıyla Merkezi Hükümet yada Erbil'den Mahmur konusunda bir netice çıkmaz.
“Türkiye, uluslararası hukuk nezdinde, Irak'ın da toprak bütünlüğüne saygısı nedeniyle gerekli prosedürleri işletiyor. Ama buradan bir netice çıkmayabileceğini bilen de bir Türkiye var. İşte bu girişimlerden bir netice çıkmaması durumunda, Türkiye'nin meşru müdafaa hakkı doğuyor. Nedir meşru müdafaa hakkı, müdahale hakkı... Bu müdahale havadan yada karadan olabilir. Ama oradaki sivil insanların da zarar görmemesi için detaylı bir istihbarat çalışmasıyla nokta operasyonlara odaklı bir Türkiye görüyoruz. Nitekim kimse zarar görmeden terör elebaşı etkisiz hale getirildi. Bundan sonraki operasyonlar da benzeri olacaktır. Mahmur, 180 kilometre derinlikte bulunuyor. Hava harekatınn dışında karadan bir operasyon biraz güç ama mümkün mü, mümkün. Türkiye'nin bunu yapma kapasitesi var. Şu an Türkiye'nin istediği öncelikle BM'ye buranın terör örgütüne yardım yataklık yapan, eleman devşirilen bir kamp olduğunu anlatmak. Buranın iç yönetimi terör örgütünün elinde. Halk meclisleri kurmuş, kongreler düzenlemiş bir model yaratmışlar. Kandil'le de bağlantıları var. Buralarda barınıyorlar.
KAMPI RANYA'YA TAŞIMA PLANI
“Kampta 5 bin civarında çocuk var. 3 bin civarında da okula giden öğrenciler var. Bunların genç beyinlerini zehirleyerek örgüte müzahir hale getiriyorlar. Örgüt son dönemde eleman temininde güçlük çekiyor. Örgüte katılımlar azaldı, dolayısıyla yeni eleman ihtiyacının önemli kısmını buradan karşılamaya çalışıyor. O yüzden örgüt, özellikle Mahmur Kampı'nın dağıtılmasını istemiyor.
Son dönemde kampın Ranya'ya taşınması yönünde de çalışmalar var. Ranya, Dukan Gölü'nün hemen kuzeyindedir. Süleymaniye, Dukan Havzası ve Asos Dağları, buralardaki yerleşim yerleri ile dağ silsilesi bir bütünleşik halde terör örgütünün yerleşik hayata geçtiği bölümdür. Köylerde meskun mahallerde yaşıyorlar. Bu kampın da o bölgeye taşınmasını sağlayarak kendi bölgelerinde tam kontrol altına alacaklar. Daha sonra belki de Süleymaniye-Dukan Havzası'nda, terör örgütünün yerleşik hale getirdiği diğer bölgeleri de BM koruma şemsiyesi altına almaya çalışacaklar ve özerk bir statü yaratacaklar. Böyle bir niyetleri olduğu görülüyor.”
BM gözetimindeki Mahmur kampı terör örgütü için adeta korunaklı bölge. Burada her yıl yüzlerce terörist yetiştiren terör örgütü, yabancı istihbarat örgütleri ile ilişkilerini de bu kamp üzerinden sağlıyor. Örgüt içinde gayrimeşru ilişkilerden doğan çocuklar da bu kamplarda özel eğitimden geçiriliyor.
13 BİN KİŞİ KALIYOR
Erdoğan’ın “Terör örgütünün kuluçka merkezi” açıklamasıyla MİT ve TSK’nın hedefine giren Mahmur Kampı, tam bataklık. 1998 yılında Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kurulan kamp, Erbil kent merkezine 65 km uzaklıkta. Kampta kalanların sayısı 11 bin ila 13 bin arasında değişiyor. Kamp sözde sivilleri barındırdığı için, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği gözetimindeki kamplar arasında bulunuyor.
İlk endişelenen ABD oldu
MİT’in, PKK’nın sözde Mahmur sorumlusu Selman Bozkır’ı etkisiz hale getirmesine ilk tepki, terör örgütün faaliyetlerine göz yuman ABD’den geldi. ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Linda Thomas-Greenfield, Mahmur’daki operasyondan “derin endişe” duyduğunu söyledi. Greenfield, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, şu ifadeleri kullandı: “Türk yetkililere Mahmur Mülteci Kampı’ndaki sivilleri hedef alacak herhangi bir saldırının uluslararası ve insancıl hukukun ihlali olacağını açıkça belirttim. Bugün kampın yakınındaki patlamadan derin endişe duyuyorum ve tüm tarafları mültecilerin haklarına saygı duymaya çağırıyorum.”
tgb.gen.tr