Tarihçi yazar Mustafa Solak, Andımız'ın yazarı, Atatürk'ün fikir fedaisi Dr. Reşit Galip'i Aydınlık gazetesine yazdı.
Biz de tgb.gen.tr olarak bu yazıyı siz değerli okurlarımıza sunuyoruz. İyi okumalar...
ANDIMIZ'IN YAZARI REŞİT GALİP KİMDİR?
“Atatürk’ün fikir fedaisi olarak” bilinen Reşit Galip 1893 yılında Rodos’ta doğdu. 2. Meşrutiyet’ten temmuz ayında ilan edilmesinden esinlenerek “Ferday-ı Temmuz” (Gelecekteki Temmuz) adlı bir gazete çıkardı.
1911’de Tıbbîye’ye girdi. Burada “Hakikat” adlı bir gazete ve “Sivrisinek” adlı karikatür dergisi çıkardı. Türk Ocakları’nın bir şubesini açtı. Gönüllü olarak Balkan ve 1. Dünya Savaşlarına katıldı.
HALKÇILIĞININ BİR ÖNREĞİ: KÖYCÜLER CEMİYETİ
I. Dünya Savaşı sonunda köylere yerleşip çalışma hedefiyle kurulan “Köycüler” adlı cemiyete katılarak Doktor Hasan Ferit ile birlikte Tavşanlı’ya yerleşti. Bu sırada Kurtuluş Savaşı başladığı için köylerde milli mücadelenin propagandasını yaptı. Cemiyetin dağılması üzerine Ege bölgesindeki muhacirlere doktorluk yaptı. “Yeni Mersin” ve “Yeni Adana” gazetesindeki yazılarında Anadolu’nun kurtarılması, milli birliğin pekişmesi için temel sorunun köylere hizmet götürmek ve köylüyü eğitmek olduğunu vurguladı. Onun Halkçılığını en iyi “organlar hücrelerden oluyor, bizim temel hücremiz köylüdür” cümlesi özetler.
ÇOK YÖNLÜLÜĞÜ
Atatürk, Yunus Nadi’ye Reşit Galip’i anlatırken “Hem hekimdir, hem edebiyat doktorudur, hem hukuk doktorudur, hem tarih doktorudur. Mühim bir gün gelecek, ‘Doktor iş başına geç’ diyeceksiniz ve bu adam iş görecek” demiştir.
Lozan Anlaşması’nın imzalanmasından sonra anlaşma gereğince Türkiye-Yunanistan arasındaki nüfus değişimini düzenlemek için kurulan Türk-Yunan Mübadele Komisyonu’nda delege olarak görev yaptı.
Cumhuriyetin kuruluşundan önce doktorluk yaptığı Mersin’de Reşit Galip’in hitabetinden etkilenen Atatürk, Reşit Galip’i iki yıl sonra milletvekilliğine aday gösterir. 1925 yılında Şeyh Sait İsyanı sırasında Ankara İstiklal Mahkemesi'nde, Türk Ocakları’nın kapatılması üzerine onun yerine kurulan Halkevleri örgütünün kurulmasında ve Türk Dili Tetkik Cemiyeti içinde görev yapar. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yanısıra Türk Dil Kurumu’nun başkanlığını da üstlenir.
Liselerde okutulacak tarih kitaplarının ve “Türk Tarihinin Anahatları” isimli önemli kitabın yazarları arasında yer alır. Ölüm döşeğinde dahi Hititçe öğrenmeye çalışmıştır.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Milli Kütüphane ile İlimler ve Sanatlar Akademisi’nin kurulması onun Milli Eğitim Bakanlığı döneminde kararlaştırıldı.
Ezanın Türkçeleştirilmesinde görev aldı.
KABINA SIĞMAYAN DEVRİMCİ
Reşit Galip, karakterinden ödün vermeyen bir kişiliktir. Devrimin başarısı, pekişmesi, şahsi ilişkilerini zedeleyecek, Atatürk’e kafa tutacak kadar önemlidir. Bununla ilgili Atatürk’ün öğretmeni Milli Eğitim Bakanı Esat Bey’i, Atatürk’e rağmen eleştirmesini örnek verebiliriz.
1931 yılında Atatürk’ün sofrasında Milli Eğitim Bakanı Esat Bey’in, “kızların kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu giymelerini uygun görmediğini” ifade etmesi ve bir tamim yayınlayıp daha kapalı giymelerini isteyeceğini söylemesi üzerine Reşit Galip buna karşı çıkar:
“Bu bir geriliktir. Kadınlar eski durumda yaşayamazlar. İnkılaplardan en mühimi, kadınlara verilen haklardır.”
Atatürk “kısa çorap giyip giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız” dese de Reşit Galip “af buyurunuz Paşam! Bu, inkılap ve zihniyet meselesidir. Müsaade buyurursanız fikrimizi söyleyelim. Hatta daha ileri giderek diyeceğim ki, sizin huzurunuzda bu sofrada inkılapları zedeleyeceği icraattan bahsedilmesi küstahlıktır, hoş görülemez” diye yanıt verir ve ekler “bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez.”
Atatürk, Reşit Galip’e “sözlerinizde müsamahalı, ölçülü olunuz” der. Reşit Galip ise 57 yaşındaki Esat Bey’i eleştirisini şöyle sürdürür:
“Devrimci devrimcidir. İnsanlar bir yaştan sonra ister istemez tutucu olurlar. Meclis’te bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı yapmak hatadır.”
Atatürk, Harbiye’den öğretmeni Esat Bey’i “davamıza inanmıştır ve benim hocamdır” diyerek Reşit Galip’e “beni okutmuş olması sence bir değer taşımıyor mu?” diye sorar. Ancak Reşit Galip, küpüne sığamamaktadır:
“Kusura bakma Paşam, taşımıyor! Okuttuklarının içinde sizin gibi bir devrimci çıkmış ama kim bilir nice tutucu da çıkmıştır. Sizi de eleştiririm!”
Sabrı taşan Atatürk, “bu sofrada hocama ve bir Milli Eğitim Bakanı’na hakaret etmenize müsaade edemem” diye artık tartışmaya son vermek istese de Reşit Galip susacak gibi değildir:
“Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız, sizi de eleştiririm.”
Pes eden Atatürk olacaktır. “Yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin” der. Reşit Galip ise “burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar, benim de hakkımdır” diye yanıtlar. Atatürk, sofrada olanlara dönüp “öyleyse biz kalkalım” diyerek Reşit Galip’i yalnız bırakırlar.
“PARASI YOK AMA CESARETİ VAR”
Reşit Galip bir süre sonra yaptığının farkına varır ve bütün geceyi bir koltukta geçirir. Sabah olduğunda gitmiştir ve Atatürk’e “ sabaha kadar bekledi, mahcubiyetini size iletmemizi istedi. Ankara’ya gidecek kadar borç para istedi. 25 lira verdik” derler. Atatürk “Ankara’ya gidecek adama 25 lira mı verilir. Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira verseydiniz, cebinde beş parası yok ama karakterinden hiç taviz vermiyor. Parası yok ama cesareti var” diyerek Reşit Galip’i takdir ettiğini belli eder.
Aradan belli bir süre geçer. Bir gün Atatürk, Reşit Galip’in Ankara Radyosu’ndaki bir konuşmasındaki “devrimleri her yerde, herkese karşı savunacağız. Gerekirse babamıza ve çocuklarımıza karşı bile” sözü üzerine Reşit Galip’i sofraya davet ederek Milli Eğitim Bakanı olduğunu açıklar.
Vasfi Zorlu’ya göre Reşit Galip “evin şımarık çocuğu” idi. “her şeyi söyler yine de Atatürk onu hoş görürdü.” Milli Eğitim Bakanı olması, Atatürk’ün Reşit Galip’in fikirlerini önemsemesi ve sevgisi bakımından önemlidir. Ölümünde Atatürk çok üzülecektir.
“ANDIMIZ"I YAZDI
23 Nisan 1933’te çocuklarına yazdığı andı, Çocuk Haftası'nı açış konuşmasında okumuştu. Bundan sonra “Andımız” okullarda “Andımız” okutulmaya başlandı. 1933 yılında “Andımız” şöyleydi:
"Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.”
1972 yılında “budunumu” kelimesi “milletimi” olarak değiştirilirken “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan cümle ile sonra yer alan “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesi eklendi:
1997’de şu şekli aldı:
Türküm, doğruyum, çalışkanım.
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, hiç durmadan yürüyeceğime and içerim.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türküm diyene!
27.8.2003 tarihli ve 25212 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 12. maddesi ile yürürlükten “Andımız” kaldırılmıştır.
“Andımız” ilkokul öğrencilerinin vatan, millet, cumhuriyet kavramlarını pekiştirmek, için okutuluyordu. Üstelik birçok devlette benzer uygulamalar vardı. ABD’de okullara giderseniz sabahları çocukların “ABD’nin bayrağına ve o bayrağın simgelediği cumhuriyete bağlı kalacağıma, herkese özgürlük ve adaletle; tanrının gözetiminde, bölünmez, tek ulus için ant içerim” sözleri vardır.
2013’te ise “ırkçı” bulunarak” kaldırıldı.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNİ KURDU
1931 yılında verilen “İstanbul Darülfünunu”nun çağdaş bir üniversiteye dönüştürülmesi kararı Reşit Galip’in bakanlığı sırasında hayata geçti. Bir heyet kurarak makale ve kitap yayınlamak gibi bilimsel ölçütlere uymayan öğretim üyesi tasfiye edilmiştir. Kiminin kalması yönünde ricaları dinlememiş 240 öğretim üyesinin 157’si görevden alınmıştır. Darülfünun’un kaldırılıp yerine İstanbul Üniversitesi’nin kurulmasına dair kanun 31 Mayıs 1933’te TBMM’de kabul edildi. Daha önce konu birkaç kez bakanlar kuruluna getirilse de üniversite meselesinin üzerine gidilememişti. Başarısından dolayı Atatürk tarafından “doktora gıpta ediyorum. Üniversite Reformu gibi büyük bir meseleyi eline aldı ve onu başarıyor” demiştir.
Bazı öğretim üyelerinin Atatürk’e bu durumu şikayeti üzerine Atatürk ile arası açılmış ve 13 Temmuz 1933’te bakanlıktan istifa etmiştir. 19 Eylül 1932-13 Ağustos 1933 arasında Milli Eğitim Bakanlığı yaptı.
İstifasında hastalığının sebep gösterilmesi işin görünen tarafıdır.
AŞI VE SERUMLARI ÜZERİNDE DENEDİ
1 Ağustos 1933 günü İstanbul Üniversitesi’nin açılışında ‘Türk’ün öz malı bir bilim yaratmalıyız, bunu yaratmaz isek başka ilmi terakkilerin (ilerlemelerin) haraçgüzarı (borçlusu) oluruz’ demişti. 1. Dünya Savaşı yıllarında bu sözü kendisi hayata geçirmişti. Gaz yağı lambasının ışığında askerlere bakteri, aşı, serum üreterek üzerinde denedi. Varlığını Türk varlığına armağan etmekten çekinmeyen bir kişiliktir Reşit Galip.
Bir deniz gezisinde denize düşenleri kurtarmak için verdiği mücadele esasında Balkan Savaşı’nda geçirdiği zatürre nükseder ve 5 Mart 1934 günü hayatına gözlerini yumar. Cebinde 5 lirası, yatak odasında binlerce kitabı dışında bir şeyi yoktur.
Şevket Süreyya Aydemir, Reşit Galip hakkında Kadro dergisinin Mart 1934 tarihli 27. sayında şunları yazar:
“Doktor Reşit Galib’in şahsında Türk milleti bir büyük evlâdını ve inkılâpçı Türk münevverliği, en enerjik ve en idealist şeflerinden ve mümessillerinden birini kaybetti. O bir mebus mu idi? Bir vekil mi idi? Bir mütefekkir mi idi? Hayır! Onun bütün bu
sıfatlarından üstün ve bütün bu sıfatlarından ileri diğer bir vasfı vardı ki; kendisine emanet olunan bütün resmî unvanlar ve salâhiyetler, onun o vasfından daima sonra gelirdi: Reşit Galip her şeyden evvel bir idealistti…
Reşit Galip! Senin en büyük hizmetin, senden sonra gelecek inkılâp nesillerine inkılâpçı karakterin inkılâpçı enerjinin ve ahlâkın büyük misali olmandır! Senin bu talihine gıpta ediyoruz.”
Orhan Seyfi Orhon, Reşit Galip için şunu diyecekti:
“O bizim yürüdüğümüz yolda koşuyordu!”
tgb.gen.tr