Kısaca Aşk

Kısaca Aşk

 Aşk… İlk baktığınızda çok basit görünen üç harfli, sıradan bir kelime... Hatta hiç tatmadıysanız aşkı, ona “sıradan bir duygu” yakıştırmasını bile yapabilirsiniz. Peki, gerçekten öyle basit ve bir yudumda içilip atılacak bir duygu mu aşk? Yoksa evrenden ya da bir atom zerreciğinden daha mı karmaşık? Sanırım biraz öyle görünüyor. Aşkın tanımını ezilenlerin paydasıyla açıklayalım. 1- MAZLUMLARIN AŞKI Ömrünü kömür madeninin karasına bulamış bir madenciyi, kırbaç patlayan sırtından toprağı kanla besleyen bir marabayı veya fabrikada elini, kolunu diyet veren bir işçiyi düşünün. Derinden düşünün. Öyle derinden ki; sırtınızda patlayan kırbacı, üzerinize çöken madeni hissedin. Ve umutları hissedin, o küçücük umutları. Eve götüreceğiniz ekmeğin kuruşunu hesaplarken, bir gün dışarıda yemek yiyebileceğinizi düşünün. Çocuğunuza başkalarının elinden düşme değil, gıcır gıcır sıfır bir bisiklet alabilme ümidini hissedin. Aşkla hissedin! Bisikleti görünce çocuğunuzun yüzündeki coşkulu gülümsemeyi hissedin. Eğer samimiyseniz - ki bu çok önemli - şu an hissettikleriniz aşktan başka bir şey değil. Umut etmek… Aşk, umudun çocuğudur. Geleceğe ve hatta bugüne dair beslediğimiz umutlar, aşka gebedir. Umut yoksa aşk da yoktur. Tabi aşkı “İsa” gibi kutsayanlar için söylemiyorum bunu. Bir köylünün, öküzüne ve sabanına beslediği duygu kadar sade ve samimi bir histir aşk. Aşk, âşık olunan kişi için her şeyi yapabilme iradesidir. Daha nicesidir. Aslında bunları genellersek, ortaya emek kadar kutsal bir olgu çıkar. Hani o efsane filmde söylüyor ya; “Sevgi, emekti.” Sevmek, başlı başına bir emektir. Sevip umut etmek, ona şiirler yazmak, geceleri uykusuz kalmak, ona emek harcamak… Aslında burada şu gerçeği de görüyoruz. Aşk diye bir şeyin olmadığını savunanlar, emek harcama iradesinden korkanlardır. Bence korkulmamalı. Severken yorulmak, emeklerin en kutsalıdır. Gerçi bu kişilere göre sevgi ve aşk arasında uçurumlar vardı değil mi? Öyle olsun, bu kişiler aşkı bir Tanrı gibi görerek ona inanmama zahmetinde bulunup koca bir ömrü samimiyetsiz geçiredursunlar. Biz emeğe, aşka devam edelim. Aslında şu an değineceğimiz konu da bu, aşkı putlaştırıp ondan kaçanların dramı…2- NEOLİBERAL AŞK Son zamanlarda ivmesini arttıran kültür aşınmasını hepimiz hissediyor olmalıyız. Emperyalizm, ülkemizi sömürme yolunda en çok da öz kültürümüze saldırıyor. Bunu televizyon, sosyal medya, dergi, gazete vs. aracılığıyla sürdürüyor. Peki, konumuz aşk bu saldırılardan nasıl etkileniyor? Hepinizin eline geçmiştir o safsata dergiler, makaleler veya romanlar. Özellikle Elif Şafak, İskender Pala gibi isimler bu konuda gerçekten uzmanlaşmış şahsiyetler. Şafak, aşkı ödenmiş bedeller, acılar ve sıkıntılar olarak yorumluyor. Villalarda yaşayıp eline pembe bir kalem alarak “halka iniyoruz” diyebilme hürriyetinin bedeli ağırdır elbet. Düşünsenize bu kişilerin çektikleri acıları ve sıkıntıları... Kolay değil kafan rahatken boğazda akşam yemeği yemek. Aşkı bile kariyerinle birlikte değerlendirmek kolay mı? Neyse, birileri elinden tutmuş olacak ki bir anda yıldız gibi parlayıverdiler Türkiye’de. Bu da zor zanaat tabi… Şeref ve şöhret arasında sıkışıp kalmak… Bunların türü çok fazla; kıytırık pembe dizilerde, (güya) politik dergilerde, sosyal medyada bu saldırıların türevlerine her an maruz kalmaktayız. Etkilenmekteyiz de çoğundan. Sevgilimizle geçirdiğimiz hiçbir vakit yok ki sosyal medyada paylaşılmasın. Nerede Nazım’ın dört duvar arasında sıkışmış aşkı, nerede sosyal medyaya tıkılmış neoliberal aşk. Aslında bir önceki başlıkta bahsettiğimiz putlaştırılan aşk da bu saldırıların bir sonucu. Dizilerde köşk aşklarını hayranlıkla izleyip aşkı putlaştıranlar veya aşkın olmadığını savunanlar, tam da bu saldırıların amacına uygun hareket etmektedirler. Aşk, emektir ve sistem de emek düşmanı bir sistemdir. Aşkı Pir Sultan gibi, Yunus Emre gibi yaşayarak emek düşmanlarına savaş açmak yerine, ya onu rafa kaldırıyoruz ya da Elif’in satırlarına sıkışıp kalıyoruz. Bırakalım sistemin şaşalı aşk yalanlarını. Orhan Kemal’in satırlarındaki aşka yelken açalım. Onu putlaştırmak yerine sevgiyle bağdaştıralım. Bir insanı sevmekle bir kavgayı sevmenin arasına uçurumları koymayalım. Devirelim aşkı putlaştıranları. Ve yeni bir düzen, yeni bir aşk yaratalım ellerimizle. Bir annenin, evladına olan aşkından mahrum bırakmayalım ömürlerimizi. Annenin yavrusuna, çobanın kavalına olan aşkıyla aşık olalım.Yani arkadaşlar son tahlilde; aşk, savaşma cesaretidir. Peki, siz aşka kapılarınızı açacak kadar cesur musunuz?Anekdot: Aşk; aşık olunan kişi için her şeyi yapabilme iradesidir.  Aykutalp AVŞARTGB Kayseri İl Başkanı

Tarih:
Diğer Haberler