ABD'nin en eski dergilerinden The Atlantic, Erdoğan, Putin, Xi Jinping, Lukaşenko ve Maduro'yu kapağına taşıdı. Dergi, 'Otokrasi A.Ş.' olarak tanımladığı liderlerin birbirlerini kolladığını, ABD ve Batı'ya karşı zafer kazandıklarını belirtti.
The Atlantic dergisi, Erdoğan, Putin, Xi Jinping, Lukaşenko ve Maduro'yu yan yana koyarak "Kötü herifler kazanıyor" başlığıyla kapak yaptı. Anne Applebaum'un kaleme aldığı makale 15 Kasım’da yayımlandı. Makalede Avrasya ülkelerinin ABD ve Batı'ya karşı güç kazandıkları vurgulandı. Derginin ana fotoğrafında ise 5 devlet başkanı yer alıyor: Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jinping ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan. Bu 5 liderin, 'demokrasi'ye yani Batı'ya karşı kazandıkları anlatılırken, özellikle ABD başta olmak üzere Batı'nın eskisi kadar güçlü olmadığı itirafı yer alıyor.
BİRBİRLERİNİ KOLLAYAN OTOKRASİ A.Ş
Yazar Applebaum, bu 5 ülke ve liderlerinin bir arada hareket etmesi ve birbirlerini kollamasını Otokrasi A.Ş olarak tanımlıyor. Belarus örneği ile başlayan yazıda, Belarus'taki batıcı ayaklanma sırasında Lukaşenko'un bir planının olmadığı, fakat Rusya'nın Belarus'a yardım ettiğini belirtiyor. Putin'in, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a destek verdiği gibi Belarus'a da aynı şekilde yardım ettiğini belirten yazar, ekonomik ambargoların delinmesine dikkat çekerek, şunları belirtiyor:
"Lukaşenkoyu kurtarma paketi ekonomik unsurlar da içeriyordu. Rus şirketleri, demokratik Batı tarafından yasaklanan Belarus ürünleri için pazarlar sundular" diyor. Belarus konusunda Küba, İran ve Çin'in de destek verdiğini vurgulayan yazar, "Belarus, Çin'in en büyük denizaşırı kalkınma projelerinden birinin yeri olmaya devam ediyor. İran geçen yıl Belarus ile ilişkilerini genişletti. Kübalı yetkililer, BM'de Lukaşenko ile dayanışmalarını ifade ederek, 'dış müdahaleye' son verilmesi çağrısında bulundular".
Yazar, "Yine de Nicolás Maduro rejimi, Rusya ve Çin'den petrol yatırımının yanı sıra kredi de alıyor. Türkiye, Venezuela'nın yasa dışı altın ticaretini kolaylaştırıyor. Küba, ülkenin yöneticilerine uzun zamandır güvenlik danışmanları ve güvenlik teknolojisi sağlıyor" ifadelerini kullanıyor.
Afganistan için ise, "Bölgede çalışan bir Batılı yetkilinin Financial Times'a söylediği gibi, 'Batı'nın onlara vermediği her paranın yerini Çin, Pakistan, Rusya ve Suudi Arabistan'ın alacağını varsayıyorlar'" hatırlatmasını yapan yazar, böylece o bölgede kimin önder konumda olduğunu itiraf etmiş oluyor
'TÜRKİYE'NİN ÇİN POLİTİKASI DEĞİŞTİ'
Yazar, Türkiye'nin Çin ile gelişen ilişkisine de dikkat çekiyor. Erdoğan'ın 2009-2014 arası Çin politikası ile sonrasında yürüttüğü politikanın tam tersi olduğunu belirten yazar, Erdoğan'ın eski Avrupa ve NATO müttefiklerine açıkça düşman hale geldiğini, bunun sonucunda Çin'e yakınlaştığını vurguluyor: "Erdoğan'ın Çin dostluğuna, yatırımına ve teknolojisine olan ilgisi ve Çin propagandasını yansıtma isteği arttı. Çin Komünist Partisi'nin 100. yıl dönümünde, partisinin amiral gemisi gazetesi, 'Çin Komünist Partisi'nin 100 Yıllık Şanlı Tarihi ve Başarısının Sırları' başlığının altında uzun ve ciddi bir makale yayınladı. Bu değişikliklerin yanı sıra hükümetin Uygurlara yönelik politikası da değişti" ifadelerini kullanıyor. Yazar ayrıca, Türk medyasında, siyasetinde ve iş dünyasında Çin'e yakın güçlerin varlığının arttığını savunuyor.
ARTIK ESKİ GÜCÜMÜZDE DEĞİLİZ İTİRAFI
Yazar tüm bu gelişmeler yaşanırken ABD ve Batı'nın bu ülkelere karşı müdahalelerinin artık eskisi gibi etkili olmadığını kaydediyor. The Atlantic yazarı, 20'nci yüzyıl ve 21'inci yüzyıl arasındaki farkı şu şekilde yorumluyor:
"20'nci yüzyıl, liberal demokrasinin komünizm, faşizm, şiddetli milliyetçilik gibi diğer ideolojiler üzerindeki zaferiyle sona eren yavaş, eşitsiz bir mücadelenin hikayesiyse, 21'inci yüzyıl şimdiye kadar tam tersi bir hikayedir. Yaklaşık 50 yıldır yıllık 'Dünyada Özgürlük' raporu yayınlayan Freedom House, 2021 baskısını “Kuşatma Altında Demokrasi” olarak adlandırdı. Stanford bilgini Larry Diamond, bu dönemi 'demokratik gerileme' çağı olarak adlandırıyor."
Yazar, ABD'nin yıllarca uyguladığı yaptırımlarla ilgili ise, "On yıllardır süren ABD yaptırımları, tartışılmaz ekonomik etkilerine rağmen İran rejiminin veya Venezuela rejiminin davranışını değiştirmedi. Çoğu zaman, yaptırımların zamanla kötüleşmesine izin verilir; aynı sıklıkta, otokrasiler artık birbirlerinin etrafından dolaşmasına yardımcı oluyor" ifadelerini kullanıyor.
'STRATEJİMİZ VE ALTERNATİFİMİZ YOK'
Yazar, Avrasya ülkelerinin yükselişine karşı alternatif üretilemediğine dikkat çekerek, çabalarının göründüğünden daha küçük olduğunu ve dünyanın dört bir yanındaki ülkelere altyapı anlaşmaları sunan Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'ne henüz gerçek bir yanıtlarının olmadığının altını çiziyor. Çin'in oluşturduğunu iddia ettiği Birleşik Cephe'nin eşdeğerine veya başka bir stratejiye sahip olmadığını vurgulayan Applebaum, "Amerika, gevşek bir şekilde “demokrasi yardımı” olarak adlandırılabilecek projelere hâlâ para harcıyor, ancak miktarlar, otoriter dünyanın ortaya koymaya hazır olduklarıyla karşılaştırıldığında çok düşük." itirafıyla ekonomik karşılaştırma yapıyor.
'AMERİKALILAR İNANCINI KAYBETTİ'
Amerika'da, özellikle de Amerikan solunda son yaşanan gelişmeler ve krizler sonrası insanların ABD'nin gücüne karşı inancın yitirildiğini kaydeden yazar, "Amerikan solunun bir kısmı, 'demokrasinin' ABD dış politikasının kalbine ait olduğu fikrini terk etti. Amerika tarihinin soykırım, kölelik, sömürü tarihi olduğuna ve başka pek bir şey olmadığına inanarak, dünyadaki diğer sıradan insanlarla ortak davada birleşmenin değerini görmüyorlar." ifadelerini kullanıyor. Son olarak yazar, "Amerika'nın kendi acı sorunlarına odaklandıkları için artık Amerika'nın dünyanın geri kalanına sunabileceği bir şey olduğuna inanmıyorlar" ifadesiyle ABD'deki umutsuzluğu gözler önüne seriyor.
Özgür Altınbaş / Aydınlık