27 Mayıs Neden Devrimdir?

"Gençlik, 27 Mayıs 1960’ta olduğu gibi, bugün de devrimin merkezindedir..."

27 Mayıs Neden Devrimdir?

YAZAR

“nasıl doğmakla başlarsa ölüm
ölmekle başlar öyle hayat
bil ki dünyayı sarsan sıçramalar
birikmiş şuurlarla gelir”(1)
Attila İlhan

 


Dünya tarihinde hiçbir toplumsal hareket, gökten zembille inmemiştir. Her toplumsal hareketin, kendine özgü koşulları, ittirici nedenleri vardır. Türk Devrim tarihimiz açısından, Kemalist Devrim’in 21. Yüzyıldaki son atılımı olan 27 Mayıs Devrimi’nin de kendine özgü koşulları, nedenleri vardı.
Anadolu’da bir atasözüdür: “Perşembe’nin gelişi, Çarşamba’dan bellidir” derler. 1950 seçimleri ile %52.7 oy oranıyla İktidara gelen Demokrat Parti hükümeti, iktidara gelir gelmez Atatürk’ü, Cumhuriyet Devrimini, laikliği, bilimi ve özerk üniversiteyi hedef tahtasına oturtan, basın ve yayın özgürlüğünü kısıtlayan uygulamaları ile 27 Mayıs Devrimi’nin koşullarını hazırlar.

 


Ziya Gökalp’ler tarafından da dile getirilen ezanın Türkçe okunması, 1932 yılında Atatürk’ün teşvikiyle dinen caiz olup olmadığı tartıştırılır. Caiz olduğu kanaatine varılır ve 18 Temmuz 1932’de Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından bütün camilere bildirilen genelge ile ezan, Türkçe okunmaya başlanır. Menderes iktidarı, ilk iş olarak Arapça ezan yasağını kaldıracak, 18 yıldır Türkçe okunan ezan, yerini Arapçaya bırakacaktır. Devrimlerin yara alması, irticanın ise palazlanması bundan sonra hız kazanır. DP Konya Kadınhanı ilçe kongresinde dile getirilen; fes ve sarık giyimine izin verilmesi, tekke ve zaviyelerin açılması, birden fazla evlenmeye izin verilmesi gibi laiklik ve Cumhuriyet karşıtı istekler, daha iktidarın ilk yılında diğer il ve İlçe kongrelerinde de seslendirilecektir. (2) Tekke ve Zaviyeler açılacak, 1949’da Kurs şeklinde açılan İmam hatipler, 1951’de okula dönüştürülecektir. (3) Üretirken ve cephede savaşırken en önde olan Türk kadını, bu dönemde üretim hayatından koparılmaya çalışılır, aşağılanır. Yine bir Devlet Bakanının katıldığı Çorum İl Kongresinde bazı Delegeler, kadın resimlerinin yasaklanmasını, kadın memurlarının işten çıkarılmasını önerir. Bu öneriler kongrece kabul edilecektir. (4) Menderes ise bu isteklerin büyütülmesinin, “‘memlekette irtica var’ diye heyecan uyandırılarak, vicdan hürriyetine karşı baskı oluşturmak amacı taşıdığını” söyleyecektir. (5)
Atatürk büst ve heykellerine saldırılar da yine bu dönemde başlayacaktır. NATO’ya üye olabilmek için TBMM’nin onayını almaksızın, Kore Savaşı’nda ABD’ye askeri destek veren Demokrat Parti, yine Amerika’ya Türkiye’de üs kurma izni vermekte de tereddüt etmeyecektir. (6) Daha sonra ise “Dini canlandırma politikası” adı altında ABD ve NATO’nun dayattığı “Yeşil Kuşak” projesi uygulamaya konulacaktır. “Beni serbest bırakınız, anarşizmi ve komünizmi bitireyim” diyen Said i Nursi’nin elini öpüp, hilafet bayrağı altında hayır dualarını alan (7) ‘Toprak Ağası’ Menderes, toprak reformuna da karşı çıkacak, Çiftçiyi Topraklandırma Yasasının feodal toprak mülkiyet biçimlerini gidermeyi amaçlayan 17. maddesini yok sayacaktır. Kültür merkezleri olarak çalışan Cumhuriyet yurttaşının can damarı 478 Halkevi, ve 4 bin 322 Halkodası kapatılacak, Köy Enstitülerine ise son verilecektir.
4 Ağustos 1958 kur ayarlaması ile dolar, 2.80’den bir gecede 9.00 TL’ye çıkacak, kamu kuruluşlarının ürünlerine zam yapılacak, hayat pahalılığı bir anda yüzde 300- 500 artacaktır. (8)

 


Türkiye, tarihinin en derin ekonomik buhranlarından biri ile Menderes iktidarı döneminde tanışacaktır. Böylesine ciddi bir ekonomik bunalımla karşı karşıya gelmiş olan Menderes, büyük umutlar beslediği ABD’den beklediklerini sağlayamama durumuna düşecektir. ABD ise, Rockefeller’in Eisenhower’e yazdığı ünlü mektubunda (9) ifade ettiği üzere, “oltadaki balık” durumundaki bir ülkeye yardım etmenin “gereksiz bir yük oluşturacağı” anlayışının gereğini yapmaktadır. Bu durum Menderes’i olağanüstü ölçüde etkileyecek, 1956’da Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmasında, bu konuda Forum dergisinde hoşuna gitmeyen bir yazı yazmış olan Osman Okyar’a olanca öfkesini şu sözlerle dile getirecektir:
“ ‘Bu Amerikalılar size para veremez. Onların da kaynaklarının hudutları vardır. Onların da dostlukları ve kaynakları muayyendir’ diyor. Bunların ilim neresinde arkadaşlar? Bu ilim mi? Onların kendilerinin söyleyemediklerini kendisi üzerine almak ve bir üniversitede cübbesini sırtına geçirerek iktisat kabiliyetini on defa teyit ettikten sonra bu mevzuda konuşmak… Bu yasaktır bu memlekette arkadaşlar!

 


“Nasıl din siyasete, ordu siyasete karışmayacaksa, üniversite de siyasete ve günlük işlere karışmayacaktır.” (10)
Meclisten çıkan ve dalga dalga ülkeye yayılan Tahkikat Komisyonu’nun gerginliği, gençliği harekete geçirecek, eylem arayışına itecektir. Menderes iktidarına bir ay süreyle üniversite kapattıran gençlik, “Hürriyet! Hürriyet” sloganlarıyla meydanları ve Üniversite bahçelerini dolduracak, şehitler verecek, devrimi yapacak ve sahip çıkacaktır. 27 Mayıs, Anayasa teminatına bağladığı bilimsel özgürlük ve üniversite özerkliği sayesinde üniversitelerin uzunca bir süre rahat nefes almasına ortam sağlayacaktır. 27 Mayıs’ın kazanımları, üniversite özerkliği ile sınırlı kalmayacak, ayrıca yargı bağımsızlığı, radyonun tarafsızlığı, basın özgürlüğü, sendikal haklar gibi temel ilkeler de 1961 Anayasasında yerini alacaktır. 27 Mayıs, ABD’nin Demokrat Parti eliyle Türkiye’de kurduğu denetimi zayıflatmış, kitle mücadelelerinin önünü açmıştır. Menderes iktidarı ile palazlanan irticanın, gericiliğin önünü kesmiştir 27 Mayıs. Türkiye Cumhuriyeti 27 Mayıs’la, “Atatürk Devrimlerine bağlılığın tam şuuruna sahip olarak” Anayasanın ikinci maddesinde “İnsan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olarak yeniden tanımlanacaktır. Cemal Gürsel’in, profesörlerin de bulunduğu İhtilal Karargâhı’nda 27 Mayıs’ın ilk saatlerinde yaptığı konuşma ise ihtilalcilere hâkim olan düşüncelerin bir yansımasıdır:
“Biz Üniversiteye inanıyoruz, yalnız inanmıyoruz, iman ediyoruz. Bize derhal yeni bir Anayasa yapın. Bunu en kısa zamanda başarmanızı bilhassa rica edeceğim. Zira üç ay içinde seçimlere gidip iktidarı sivil idareye bırakmak kararındayız… Öyle bir Anayasa yapın ki, bir daha ihlali mümkün olmasın, dinin istismarına imkân bırakmasın.”
On yıllık Demokrat Parti iktidarının tarihi, Cumhuriyet Devrimiyle hesaplaşma tarihidir. 27 Mayıs Devrim’i, bu koşullarda gerçekleşmiştir. İlerici mi, gerici mi olduğu sorusu, her toplumsal hareketin mihenk taşıdır. Bütün toplumsal hareketler burada sınanarak devrim veya darbe kimliği kazanır. 27 Mayıs bu bağlamda bir gençlik devrimidir.

 


Türkiye’de gençliğin devrim yapma pratiği yüz elli yıl öncesine yaslanır. Gençlik, 27 Mayıs 1960’ta olduğu gibi, bugün de devrimin merkezindedir. Türk Gençliği olarak, Yüzelli yıllık tarihin imbiklerinden damıtıla damıtıla günümüze kadar ulaşan ve bizlere miras kalan devrim yapma tecrübesiyle, geleceğe özgüven ve umutla bakıyoruz.
27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramımız kutlu olsun!

 


Emrah ZORBA, Cumhuriyet Üniversitesi


Kaynakça:
Attila İlhan, Diyalektik Gazel
Öfkeli Yıllar, Altan Öymen, Doğan Kitap, s.171
3- El-Cevap, Sinan Meydan, sayfa 194
Menderes Demokrasi Yıldızı, Şevket Çizmeli, Arkadaş Yayınevi, s.204
Öfkeli Yıllar, Altan Öymen, Doğan Kitap, s.183
Menderes’in Dış Politikası, Doç. Dr. Hüner Tuncer, Kaynak Yayınları, s.32-33
http://ahmetdursun374.blogcu.com/demokrat-parti-1950-1960-donemi/2132582
Soner Yalçın, Sözcü, 08.06.2014
Menderes Demokrasi Yıldızı, Şevket Çizmeli, Arkadaş Yayınevi, s. 677
Üçüncü Dünyadan Bir Büyükelçinin Anıları, İstanbul Matbaası, Mahmut Dikerdem, s.21

Tarih:
Diğer Haberler