
Cemaat'in kaleleri bir bir düşerken, kalelerin garnizon komutanları bir bir Silivri'nin yolunu tutarken, geride kalan Fethullahçı kadrolardan ve dönek aydınlarımızdan çıkan sesler de bir o kadar yükseliyor ve aymazlaşıyor.
Daha bir kaç yıl öncesinde, AKP'nin iktidar ortağı olan, demokrasi ve adalet kavramlarının içini boşaltarak yurtseverleri, gazetecileri, askerleri ve aydınları hukuksuzca, sahte deliller üreterek hapislere dolduran Fethullahçılar, bugün Adalet ve Demokrasinin, Janus'u bile utandıracak düzeyde savunucusu gözükmektedirler.
Sokaklardan, sıralara kadar her alanda karşımıza çıkan bu duruma, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde ders vermekte olan Prof. Dr. İbrahim Öztürk'ün 7 Mart tarihli yazısı da eklenince, cevap da bizzat kendi öğrencisinden geldi. Marmara Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler öğrencisi olan Egehan Soysüzen, öğretmenine bir mektupla karşılık verdi:
ATIN CUMHURİYET VE MİLLET DÜŞMANLARINI AŞAĞIYA!
Değerli hocam,
her devrimcinin, devrimci olmaya karar verdiği bir olay vardır. Bu olay öyle bir olaydır ki, devrimcinin vicdanına en derin biçimde saplanır. Beni devrimci yapmaya iten olayı sizin demokrasi kahramanı ilan ettiğiniz kurumlar organize etmişti. Bundan 6-7 yıl önce olsa gerek, haber kanallarında bir asker gördüm, arabanın arka koltuğunda, bakışlarında, biraz kanıksama biraz da şaşkınlık vardı. Bu askerimiz sizin hemşehriniz sayılır, Tokat'lıdır kendisi. Evli ve 2 çocuk sahibidir.Albay Dursun Çiçek. Ben yaklaşık 12-13 yaşlarımdaydım, bir çocuğun vicdanıyla sarsılarak zihnime kazıdım o görüntüyü. Küçükken aklım pek ermezdi, sadece babamın televizyon önünde yaptığı yorumları hatırlıyorum "saldırı Türk milletine, cumhuriyete" derdi sürekli. O görüntünün üzerinden 3 yıl geçmişti, aylardan Haziran, Cemaat ve AKP'nin ülkeyi sürüklediği bataklığa karşı milyonlarca insan harekete geçti, Gezi Parkında, Haziran Halk Hareketi başladı. Yaşıtlarım-abilerim-ablalarım, bu eylemlerdeki orantısız gücün (şiddetin) sonucunda öldürüldü, ben o zamanlar Lise 2'ye gidiyordum, okul sıralarından kalkıp Antalya'da kent meydanında çadırda sabahlıyordum. Yine sizin savunduğunuz ve demokrasi kahramanı ilan ettiğiniz kurumların ülkeyi getirdiği durumdan rahatsızlık duyarak TGB'ye katıldım, örgütlendim, liseli başkanı oldum, Türkiye Liseliler Birliği'ni yüzlerce liseli arkadaşımın katılımıyla kurduk. Aradan 2 yıl geçti, liseden mezun oldum, Marmara Üniversitesi sıralarına oturdum, ve bu dönem sizden ders almaya başladım. Sizin dersinizden çıktığım bir günün akşamında, sizin yazdığınız bir yazıyı okuduktan sonra, bu satırları kaleme almaya başladım. Buraya kadar olan kısım, benim hikayemdi. Fakat değerli İbrahim hocam, siz de ben de bu bahsettiğim 6-7 yılın öznesi değil nesnesiyiz oysa..
Değerli hocam,
yıl 2013 ve Nisan'ın 8'İ , kucağında çocuklarıyla "anneler", yanında torunlarıyla dedeler, ellerinde Türk bayraklarıyla yaşlı teyzeler, ev hanımları, üniversiteli gençler Anayasayı askıya alanların işgaline karşı mücadele etmek üzere toplanmış bekliyorlar. Son ses haykırıyorlar, yok öyle sessiz sedasız beklemek. Suç imparatoru Fethullah Gülen ve Tayyip Erdoğan bu çığlıktan korktu. Hesaba katamadılar ki, bozdukları kantar bir gün gelir onları tartar. Başörtülüsü de başı açığı da, genci de yaşlısı da buz gibi havada TOMA'ların suyuna, biber gazlarına maruz kaldı, coplandı fakat ağlayıp sızlamadı, barikatları yıktı ve hukuksuzluğun kalesi ÖYM'lerin kapısına dayandı. Çanakkaleyi geçemeyip, İzmir'den yurda giremeyenlerin çocuklarına karşı dimdik "Vatan ve Millet" mücadelesini savundu.
Değerli hocam,
yıl 2013 ve Haziran'ın 1'i, halkın hayat tarzına ve fikirlerine, Cumhuriyet devrimlerine ve Atatürk'e bırakın sahip çıkmayı, hatta saygı göstermeyi, tahammül bile edemediğinden, bölüp pörçüştürdüğü ve lokma lokma yutmaya çalıştığı, gram gram insan haklarını, temel anayasal haklarını elinden aldıkları "Türk Milleti" , kendisini ekin gibi biçmeye kalkan "Suç İmparatorlarına" karşı dimdik ayakta ve haykırıyor "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz!".
Bugün, İnsan Hakları ve Demokrasi kahramanı kesilen Cemaat kesimi, o gün kapkara haykıran puntolarla "şiddeti, hukuksuzluğu, insan haklarının ihlalini" savunuyordu. Bir insan evladının parça pinçik edilmesine sessiz ve umarsız kalanlar, "vurmayın, öldüm!" diye yalvaran gençlerin ölümüne alkış tutarken hangi demokrasiden yanaydılar ? Nereye kadar vicdanlarını susturmak için "iyi ama kardeşim onlar camide bira içmişlerdi" diye ipe un sermeye devam edebilirler ?
Değerli hocam,
Aydınlık gazetesi'nin ve Ulusal Kanal'ın bütün Genel Yayın Yönetmenlerini, başyazarını, bir çok köşeyazarını, Oda TV yazarlarını, Nedim Şener'i, Tuncay Özkan'ı, Mustafa Balbay'ı "darbeci" ilan ederken ve 8 Ağustos 2013 tarihli "Benim Ergenekon'um" yazınızda aynen şu ifadeleri kullanırken :
""Nitekim, bugün artık Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) ifadesi, ‘iddia edilen’ değil, yargı tarafından ispat edilen bir gerçektir. Zaten en büyük merci olan millet vicdanında bu böylece tescillenmiştir. Referandumdaki ‘evet’ ile ardından gelen seçimdeki güçlü destek bunun içindi. Bu aşamadan sonra olayın Ankara koridorlarında kirli pazarlıklara kurban edilmesi imkansızdır. Açıklanan mahkeme kararları milyonlarca mağdur mazlumun ahının yerde kalmadığını göstermiştir. Yargısız infaz zulümlerine karşı adalet! Eğer varsa, kurunun yanında yaşın yanmaması ise hukukun temel ödevidir. Bu vesile ile mücadelenin kahramanlarına teşekkür etmeliyiz. İlk teşekkür kandan irinden deryalar geçerek bu yola baş koyan Başbakan Tayyip Erdoğan ve ekibinindir. İkinci olarak milletimize kurulan büyük tezgahı deşifre eden vatansever isimsiz kadrolara teşekkür ederim. Bunlar, her sabah çocukları ve eşiyle helalleşerek kellesini koltuğunun altına alan yiğitlerdir. Bu meyanda Zekeriya Öz’ün şahsında sembolleşen hukukçulara minnet borçluyuz. Ergenekon ile mücadeleye devam etmek yerine, bu nesli ve kurumlarını çil yavrusu gibi dağıtanlar, referandumda tecelli eden millet iradesini iğdiş edenler, geriye adım atıp, dostla düşmanı karıştıranlar bindikleri dalı kesmiş olurlar. Kurtla kuzu dost olmaz.""
nasıl oluyor da halen, hiç yüzünüz kızarmadan, karşınızdaki insanların hafızasını yok sayarak, salak yerine koyarak çıkıp "insan hakları ve demokrasi savunucusu" kesilebiliyorsunuz ?
Değerli hocam,
Siz 8 Ağustos 2013 yılında bu yazıyı kaleme almadan 3 gün önce yani 5 Ağustos'ta, ben ve arkadaşlarım Silivri'de sizin kolluk güçlerinizle mücadele ederek Silivri zindanına dayanıyorduk. O gün vicdanında "Dursun Çiçek'in bakışını" taşıyan Egehan, şu slogana eşlik ederken, şimdi o günlere keyifle bakıyor "Yurtseverler çıkacak hesap soracak!". 13 Mart Cuma olması lazım, bir okul çıkışı Dursun Çiçek'i, Doğu Perinçek'i, İlker Başbuğ'u almaya Silivri'ye gittik. Şimdi hepsi dimdik ayakta, fakat sizin o gün selamlar gönderdiğiniz Zekeriya Öz, Ermenistan'a ve ardından Almanya'ya kaçtı. O gün övgüler, minnetler yağdırdığınız Tayyip Erdoğan, aynı sizin gibi "bu milletin hafızasını yok saymaktadır". İşin komik yanı şu ki, Cemaat'in enkazına kendisi de karışacak ve tarihin çöplüğüne gömülecektir, sizin gibi o da bunu görmemekte ısrarcı.
Değerli hocam,
Siz ne ismen, ne de yüzüne- gözlerinin içine- bakamayacağınızdan, muhtemelen tanıyamayacağınız birini tanıtacağım size, adı Gökçen. Babası, kendisine atfedilen iftiraları şerefine ve namusuna yediremediği için intihar ettiğinde daha 10 yaşındaydı. Gökçen'in cenaze günü ettiği feryadı, bir kaç satır sonra hatırlatacağım. Gökçen Tatar 17 yaşına geldi, hukuk okumak istiyor, "demokrasi ve adalet maskeli suç imparatorları" ondan babası Yarbay Ali Tatar'ı aldı, babası ,Zekeriya Öz gibi kaçmadı. Eli kanlı suç imparatorluğunu savunmanıza daha fazla göz yumamadım, Gökçen benim akranım sayılır, eminim ki bir kaç yıl sonra bir mektup da ondan alacaksınız.
Değerli hocam,
sözlerime son verirken, 14 Mart 2011 tarihli "Ergenekon'un alevi sömürüsüne suç duyurusu" başlıklı yazınıza atıfta bulunarak, Gökçen'in ve tüm kumpas mağdurlarının adına "Fethullahçıların demokrasi sömürüne suç duyurusunda" bulunuyorum. Nitekim, o gün yazınızda "Hrant Dink feryadı" olarak ettiğiniz feryadın ve faillerin yakalanması talebinizin karşılığı olarak "Ali Fuat Yılmazer'in" tutuklanmasından oldukça memnun olmanız gerekir. Failler yakalansın demiştiniz, yakalandı ve yakalanmaya devam edecek...
"Atın Cumhuriyet ve Millet düşmanlarını aşağıya"!
Saygılarımla
Egehan Soysüzen
Marmara Üniversitesi Öğrencisi
Kaynakçalar :
http://www.ozgurdusunce.com/ibrahim-ozturk/atin-sunu-asagiya-14632/
-
http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:JabEI0LNef8J:www.zaman.com.tr/yazarlar/ibrahim-ozturk/benim-ergenekonum_2117996.html+&cd=10&hl=tr&ct=clnk
-
http://www.timeturk.com/tr/makale/ibrahim-ozturk/ergenekon-un-alevi-somurusune-suc-duyurusu.html
-
http://imgs.stargazete.com/imgsdisk/2014/12/25/251220141200030738508_3.jpg
-
https://tr.wikipedia.org/wiki/Dursun_%C3%87i%C3%A7ek
-
Dursun Çiçek'in ilgili fotoğrafı:
http://image.samanyoluhaber.com/Images/News/20101211/163667_dursun-cicek.jpg
-
Gökçen'in ilgili fotoğrafı :
http://i.milliyet.com.tr/GazeteHaberIciResim/2009/12/22/fft16_mf463695.Jpeg