

YAZAR
Geçtiğimiz günlerde Muğla’nın Milas ilçesinde ‘’500 Trilyon Dolarlık Hazine’’ başlığıyla gazetelerde ve haber ajanslarında birçok haber yayımlandı.
Haberin içeriğine girip baktığımız zaman 3200 yıl toprak altında kalmış ve 10000 yıllık bir hazine olduğu iddia ediliyor.
Hazineyi anlatırken “Arkadaşlar bu hazine tümüyle Truva Krallığından kalma, içlerinde ünlü Palladion , Baphomet,Repteliyan ve diğer heykeller ile kraliyet altınları ile mücevherlerin bulunduğu hazinedir. Allah’ın izniyle cumhuriyet ve dünya tarihinde devletimizin ve de bir devletin bir kerede kazanabileceği en büyük hazine olacak. Bize göre toplam piyasa değeri 500 trilyon ABD doları civarındadır”
Sözlerini kullanıyor.
Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan şu kadar yılda buradan ekledik mi tamamdır mantığıyla yapılan bu tarihlendirme ve hesaplama hayret verici ve bir o kadar da düşündürücü…
DEFİNECİLİK VE KÜLTÜREL MİRAS
Günümüzde özellikle sosyal medyada ve görsel basında sıkça karşımıza çıkan ‘’A Şehrinde Hazine Bulundu’’ Tarzı haberler ile Definecilik özendirilirken birçok vatandaşımız da bunlardan etkilenerek iş makineleri, kazmalar, kürekler ile buldukları yerleri delik deşik etmeye başladılar. Bu girişimlerin birçoğu başarısızlık ile sonuçlanırken bir kısmı da kültürel tabakaya ve tarihi dokulara verilen büyük zararlarla sonuçlandı. Her iki durumun ortak olarak kesiştiği nokta iste ‘’Define Avcılarının’’ eli boş dönmesidir. Hiç şüphesiz Dünya üzerinde tarihi açıdan en zengin coğrafya bizim coğrafyamızdır. Bu zenginlik Ülkemize hem ekonomik hem kültürel hem de sosyokültürel alanlarda önemli katkılar sağlama avantajına sahipken bu avantajı kullanmayıp suistimal ediyoruz. Bu durumun başlıca nedeni ise ülkemizde ki arkeolojik bilinçsizlik ve tarihe yeteri kadar önem verilmemesi tarihin bir külfet olarak görülmesidir.
EKONOMİK VE KÜLTÜREL ÖNEM
Hiç şüphesiz ki insanlık tarihi her zaman üstene koyarak ilerlemiş ve ilerlemeye devam etmektedir. Günümüz teknolojilerinin temeli her zaman insanlık tarihinin başlangıcına dayanır ve ilerleme üstüne koyarak devam eder. Bunun yanı sıra günümüzde hala devam eden geleneklerimizde de bu izleri taşımakta ve devam ettirmektedir Örneğin; Çömlek yapımı ve çarkların kullanımı günümüzde hala devam etmekte ve geçmişe ışık tutmaktadır. Yaşadığımız toprakların altında binlerce yerleşim ve kent bulunmakta bunlara sahip çıkmak gerekli önemi vermek ülke turizmine büyük katkılar sağlamakla birlikte ülke ekonomisine katkılar sunma olanağı taşır.
KAÇIRILAN ZENGİNLİKLER
Büyük Tüccar Heinrich Schliemann illiada’yı defalarca okuyup Troia üzerine uzun uzadıya çalışmalar yürütmüş ve uğrana servetini bile harcadığı hayali olan Homeros’un anlattığı Troia’yı (İlios kenti) bulmak adına çok önemli veriler saptamıştı. Hayallerinin Çanakkale Boğazının Güneyinde yer alan Hisarcık Tepesinde olduğuna inanmış ve çalışmalara başlamıştı. Aslında Heinrich Schliemann’ın anlamlandırdığı bu kentte 1863-1865 yılları arasında küçük çaplı kazılar yapan Frank Calvert (konsolos, yöreyi iyi tanıyan bir bilimadamı ve eski eser koleksiyoncusu), Hisarlık Tepesi'nin bir höyük olduğunun daha önceleri farkına varmıştı. Ancak yapılan bu küçük çaplı çalışmaların ardından 1871-1874 yılları arasında tekrardan başlayan çalışmalar Heinrich Schliemann’ın başkanlığında dokuz çalışma döneminde tamamlandı.
Buraya kadar herşeyi kabul edebilmek ve Heinrich Schliemann’ı çalışmalarından ve inadından dolayı tebrik etmek mümkünken Heinrich Schliemann hayallerini kurduğu ve uğruna servetini bile harcamayı göze aldığı şeyi; Priamos Hazinesini göz ardı etmemek gerekiyor.
Bu çalışmaların ardından hazinenin bulunması gayet normal diyebiliriz.
Bütün işler hazinenin bulunmasının ardından değişiyor.
Osmanlı Toprağı olan Çanakkale de bulunan bu eserlerin Osmanlı devletine teslim edilmesi gerekirken Heinrich Schliemann’ın bu eserleri yurt dışına kaçırması o güne yaptığı bütün çalışmaların üzerine kara bir leke çaldığı aşikâr.
*Bir eser bulunduğu topraklardan koparılmadığı derecede değerlidir...
DÖNEMİN KOŞULLARI
Elbette ki Heinrich Schliemann’ın yaptığının doğruluğunu hiç kimse savunmuyor ancak buralarda kendimizde de hatalar aramak ve koşullarımızı değerlendirmek zorundayız. Osmanlı Devleti gerileme dönemine girmiş hatta ‘Hasta Adam’ gözüyle bakılıyor ve toprakları üzerinde deyim yerindeyse bir paylaşım savaşı yapılıyordu. Özellikle 1838 İngiliz Ticaret sözleşmesinden sonra iyice gerilemiş ve sömürgeleşme yolunda çok büyük darbeler almıştı. Osmanlı toprakları üzerinde süregelen bu olayların gölgesinde Heinrich Schliemann’ın bu yaptığı Osmanlının uğraşabileceği belkide son şeydi. Millî mücadelenin başlaması ve mutlak zaferle sonuçlanmasının ardından yurtdışına kaçırılan bu eserlerin Türkiye’ye getirilmesi yolunda birçok diplomatik adım atılmış ve bazı eserler yurda geri dönmüştü ancak birçok eser hala yurtdışında müzelerde sergileniyor.
GÜNÜMÜZ SCHLİEMANNLARI
Günümüzde de Türkiye topraklarında çalışma yapan birçok yabancı arkeolog ve üniversite bulunmakta örneğin insanlık ve inançlar açısından çok büyük öneme sahip olan ‘’Göbeklitepe’’ Göbekli Tepe çalışmaları 2007 yılından itibaren bakanlar kurulu kararı ile Prof. Dr. Klaus Schmidt başkanlığında devam etmekte ve insanlık tarihi açısından önemli bilgilere ulaşılmaktadır. Burada şu soruyu sormak gerekiyor ;
Neden Alman Arkeolog ?
Sorunun cevabı aslında çok basit , hükumetin izlediği eğitim politikaları ve yaptığı hamleler...
EĞİTİM SİSTEMİ , ARKEOLOJİ VE BİLİNÇ
Bu başlık altında çok derinlere inmek mümkün ; Köy Enstitüleri , öğretmen liseleri Cumhuriyetin ilk yıllarında benimsenen bilimsel eğitimler. Ancak buralara uzun uzadıya değinmeye gerek yok. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra eğitim alanında yapılan devrimler ile birlikte çok büyük gelişmeler sarf edilmiş ülkede ki okuma yazma oranı artmış ve temeli sağlam bilimsel bir eğitim sistemi benimsenmişti. Köy enstitüleri ile birlikte öğrenciler ilgisi olan alanlara yönlendirilmiş (Sanat,müzik,tarih,matematik,eğitim) ve alanında uzman bireyler yetiştirmiştir. 1950li yıllarda Adnan Menderes ile başlayan ‘Küçük Amerika Süreci’ ile birlikte eğitim sistemlerinin temeline bombalar yerleştirilmiş Köy Enstitüleri Kapatılmış İmam Hatip liseleri açılmış ve eğitimin içi boşaltılmıştı. 2000’li yılların Türkiyesi ve Türk hükumetide 1950’lerin Hükümetiyle aynı sistemi benimsemiş ve devam ettirmiştir.
Günümüzün en büyük problemlerinden biri olan eğitim sistemimiz bu gün Göbeklitepe Kazı başkanının Klaus Schmidt olmasının temelleridir.
TERÖR TEHTİDİ VE PALMYRA
Palmira Antik Kenti, Hindistan’dan Roma’ya, Çin’den İran’a kadar uzanan ticaret yollarının kesişme merkeziydi. Suriye çölünün ticari kervanlarının geçiş noktasında olması sebebiyle “Çölün Gelini” olarak da bilinen şehrin ismi ilk olarak MÖ. 2. yüzyıla tarihlenen tabletlerde geçse de, Roma İmparatorluğunun kontrolü altına girdiğinde gelişerek önemli bir merkez konuma geldi. MS. 272 yılında yağmalanmasına rağmen, Ba’al Tapınağı, Diocletianus’un kampı ‘’büyük askeri kompleks’’ ve şehrin dışında kalan geniş nekropol gibi birçok kalıntı günümüze ulaşmayı başarabilmişti. Palmira antik kenti 272 yılında olduğu gibi günümüzde de IŞID terör örgütü tarafından yağmalanmış , tahrip edilmiş ve yıkılmıştır. IŞID terör örgütü Suriye topraklarında gösterdiği onlarca vahşi ve insanlık dışı faliyetlerinin yanısıra kültüre ve Dünya miraslarına karşı olan alerjisinide Palmira antik kentine yaptığı saldırılar ile tekrar gösterdi. Bu düzenlediği saldırıları Youtube , Facebook , Twitter gibi sosyal mecralardan yayınlayarak propaganda yaptı. İtalyan basınında çıkan ve BBC’nin de haberleştirerek sunduğu ‘’ IŞID tarihi eserleri silah karşılığında İtalyan Mafyalarına satıyor’’ haberleri de gösteriyor ki ISID Dünya mirasını mafyalara satarak Ortadoğu'da sürdürdüğü terör eylemlerinde kullandığı silahları alıyor ve bizlerin mirasıyla terör estiriyor.
GEÇMİŞİN AYNASI : ARKEOLOJİ VE TÜRKİYE
Kültürel miras, definecilik, Türkiye de ki arkeoloji bilimi bilinçsizliği önce ki başlıklarda ele aldık. Peki nasıl düzelecek?
Kişisel çıkar kaygısı ülkemizde kültürün, bilimin, doğanın düzenini bozuyor insanımızı tarihinden ve güzellik miraslarından koparıyor.
Vatan, çıplak kayalar,çorak topraklar, kirletilmiş sular değildir. Tarihsiz ve Kültürsüz araziye Vatan denemez. Yurdumuzun doğasını, tarihini, kültürünü korumak için mücadele etmek gerekir ve bu mücadeleyi Vatan Mücadelesi olarak görmek esastır. Yazının ilk başında vurguladığımız gibi ‘’ Hiç şüphesiz Dünya üzerinde tarihi açıdan en zengin coğrafya bizim coğrafyamızdır’’ bu cümleyi kendimize görev edinip Kültür varlıklarımızın yıkıma uğratılmasına , yağmalanmasına , yurtdışına kaçırılmasına karşı kararlı bir mücadele örgütlemeyi görev olarak edinmek gerekir. Bu mücadelenin esası milletimizi , doğa ve tarih bilincine kavuşturmaktır. Kültür varlıklarımızın korunması ve açığa çıkartılması için Türk bilim insanları seferber edilmelidir. Bu mücadelenin temeli Cumhuriyetimize sahip çıkmak ve Vatan mücadelesi vermektir. Unutmayalım ki vatanı olmayanın ne kültürü nede mirası vardır. Üzerinde yaşadığımız toprakların kıymetini bilmek her karış toprağı için mücadele etmek birinci vazifemizdir.
Orhun Çoban
TGB Muğla İl Yöneticisi
tgb.gen.tr
KAYNAKÇA:
1. http://arkeofili.com/?p=17839
2. http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/03/160328_isid_sonrasi_palmira
3. http://www.troiavakfi.com/Home/Sayfa/1013
4. Teori dergisi Şubat 2016