

YAZAR
Tüm dünya koronavirüs pandemisi ile kıran kırana bir savaş veriyor. Bu süreç, dünyanın dört bir yanında bazen kaygı, bazen de şaşkınlık verici durumlarla karşılaştırıyor bizi. Mesela biri midesini virüsten korumak için üç bardak sıvı sabunu lıkır lıkır içip hastanelik olmuştu. Bunun üzerine Donald Trump'ın “Madem dezenfektan cildimizdeki virüsü öldürüyor... O zaman vücudumuza dezenfektan enjekte edelim de akciğerimizdeki virüs ölsün.” sözlerini de aynı şaşkınlıkla karşıladık.
Tabii, koronavirüs günleri böyle geçerken bir yandan da farklı cephelere, karşı balkonlara taşınanlar var. Milli egemenliğimizin 100. yılında aynı balkonda olmak yerine her konuda balkonları ayıranlar var. Karşı balkondakiler, birbirlerinin yalanları ve karalamalarına dayanarak 23 Nisan, sağlık sistemi, milli dayanışma kampanyası, infaz indirimleri gibi konularda sistemli bir bozgunculuk faaliyeti yürütüyor. Bu kişilerin ise özellikle sosyal medyada Atatürkçü maskesi altında Atatürkçülükten uzak bir düşman cepheyi oluşturduğunu biliyoruz. Keza yürütülen bu bozgunculuk faaliyeti ve karalama kampanyalarının tek hedefi ise devletin ve milletin birliğini zedelemek. Özellikle sosyal medyada karşılaştığımız sistemli saldırıların arkasında FETÖ bağlantılı hesapların olduğu da ortada. Bu cepheye karşı mücadele eden bir cephe de var tartışılmaz. Başta devletimiz olmak üzere genciyle yaşlısıyla koronavirüse karşı tek yumruk olduk. Birliğimizin bozulmasını arzu edenlere karşı mücadelede Türk gençliği olarak görev başına geçtik. 203 üniversite topluluğu olarak milli birliğimizin inşasına bir tuğla koyduk. 100. yaşına giren milli egemenliğimizi milletçe aynı balkondan kutladık. Tam 100 yıl önceki gibi, hep birlikte aynı balkondaydık. Karşı cephenin birliğimize zarar vermeye çalışmasına rağmen bir birlik mesajı bundan daha güzel nasıl verilirdi?
Peki, söz ettiğimiz Türkiye karşıtı cephe, bu birliği nereden vurmak ve yaralamak istiyor?
SAĞLIK SİSTEMİ ÇÖKTÜ MÜ?
Karşı balkondan koro eşliğinde bir ses yükseliyor: “Türkiye'de sağlık sistemi çöktü.” Durmadan Bilim Kurulu'nu eleştirenlerin hepsi doktor, hepsi bilim insanı kesildi. Çin'de devlet-millet birlikteliği ile sağlık sisteminin başarılı mücadelesine kulak tıkadılar. Ercüment Ovalı, Aykut Özkul, Aykut Özdarendeli hocalarımızın ismini bu cepheden bir kez duyduk mu? Duyamayız, çünkü değerli hocalarımız sağlıkta çağ atlatacak ve virüsle savaşta etkili bir silah olacak başarılı bir çalışma içerisindeler. Oysaki bu kişilere göre Türkiye'de sağlık sistemi çöktü. Onlara göre ABD bile bu virüsü yenemediyse bizim vay halimize! Kaldı ki işin gerçeğini biz görüyoruz. New York Times gazetesine demeç veren Barış Yarkadaş'ın Türkiye'yi şikayet ettiği ABD, virüsten kırılıyor. New York semalarında uçan akbabalar görülüyor. Öve öve bitiremedikleri Avrupa Birliği ülkeleri arasında maske savaşları başlıyor. Virüsün merkezi İtalya'da AB bayrakları indirilip Çin bayrağı göndere çekiliyor. Avrupa ve Amerika'da bunlar yaşanırken Türkiye'den virüsle savaşan ülkelere üzerinde anlamlı bir mesaj ile yardım uçakları uçuyor: “Ümitsizliğin ardında nice ümitler var. Karanlığın ardında nice güneşler var.”
Tabii bir de korona dinlemeyenler var.
PKK KORONA DİNLEMİYOR
Her gün artan can kaybı haberleri ile koronavirüs yüzünden hayatını kaybeden vatandaşlarımızın üzüntüsünü yaşarken, PKK korona dinlemiyor. 8 Nisan günü Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde PKK’nın yola tuzakladığı bombaları patlatmasıyla 5 orman işçisi vatandaşımız şehit oldu. Aynı gün, Halk TV ekranlarında PKK'nın siyasi sözcüsü HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın eşi Başak Demirtaş'ı gördük. PKK'nın insanlarımızı katlettiği gün, PKK'ya adalet istiyordu. 25 Nisan günü de Irak'ın kuzeyindeki Haftanin bölgesinde 2 askerimiz şehit düşerken 2 askerimiz yaralandı. Muhalif medyanın ise, haberleri yaparken PKK'nın adını anmaya, katledilen vatandaşlarımıza şehit demeye dili varmıyor. Yine durmadan devleti katil olmakla eleştiren sözde solcu-sosyalist cephe, PKK terör örgütü emekçilerimizi katlettiğinde hayalete dönüşüyor. Hangisi, kendi kendini öldüren Grup Yorum şarkıcısı Helin Bölek için sergiledikleri "duyarlılığı" PKK'nın şehit ettiği köylülerimiz için sergiledi?
KİMİN GENÇLİĞİ BU?
23 Nisan'ın 100. yılında video çekmeyenler Grup Yorum ve DHKP-C militanları için üst üste kamera karşısına geçti. DHKP-C'nin talimatıyla ölüm orucuna başlayan ve hayatını kaybeden militanlar için video çeken CHP İzmir Gençlik Kolları HDP'nin, DHKP-C'nin, Grup Yorum'un taleplerini dile getirdiği kadar, cephede savaşan Mehmetçiği sahiplenmedi.
CHP Gençlik Kolları'nın DHKP-C hayranlığı, basit bir romantik devrimcilik değil, sistemli bir ideolojik beyandır. CHP milletvekilleri her fırsatta adalet istedikleri bahanesiyle devlet ve yargı karşıtlığı yapıyor. Oysaki “adalet” istedikleri kişiler, ellerinde Cumhuriyet Savcısı Şehit Mehmet Selim Kiraz'ın kanını taşıyor.
Nitekim CHP gençliği kimin gençliği olacağına dair siyasi bir tercihte bulunmuştur. Atatürk ile Cumhuriyet ile alakaları kalmayanlar, Grup Yorum, DHKP-C gibi örgütlerin militan devşirme rolünü üstlenmiştir. DHKP-C'nin ölüm orucu eylemleri üzerinden, sonu gelmeyecek taleplerle terörün meşrulaştırılması kabul edilemez. Bu topraklarda teröre izin vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz.
TERÖRE AF KİMİN KİTABINDA?
Öte yandan HDP’lilerin, cezaevleri boşalsın diye kampanya yaptığı af yasasına gelelim. PKK ve FETÖ'ye siyasi mahpuslar diyerek dışarı çıkarmanın derdindeler. Bu kervana katılan Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan da, “Türkiye'de insan hakları, özgürlük ve şeffaflık sorunu var” sözleri ile yargının bağımsız olmadığına işaret ediyor. Yani bu cepheye göre yargı PKK'yı ve FETÖ'yü hapsettiği için bağımsızlıktan uzaktır. Buradan bir sonuç daha çıkarıyoruz. Mevzubahis bölücülük ise gerisi teferruattır. Tek ve en önemli koşuldur her şart altında muhalefet. Kapılar FETÖ'ye de PKK'ya da açıktır sözüm ona Atatürkçüler için.
ONLAR VARSA BEN YOKUM MUHALİFÇİLİĞİ
Bu cephe, öyle bir muhalefetçilik hastalığına yakalanmıştır ki, evimizden çıkamadığımız bu zor koşullarda 23 Nisan Türk Devrimi'nin 100. yılında evlerimizden yapacağımız coşkulu 23 Nisan kutlamasını bile işin içinde iktidar var diye hazmedememiştir. Emin Çölaşan'ın “Ne Biçim Kutlama” başlığıyla yazdığı ve 23 Nisan'da balkonlarımızda hep bir ağızdan İstiklal Marşı'mızı okumamıza “zorlama” dediği yazıyı ise Cumhuriyet Halk Partisi'nin Sözcü Gazetesi'nden okumuştuk. Atatürkçü Düşünce Derneği'nin (ADD), TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un 21.00 çağrısına “Hayır. Biz 14.00'da okuyacağız.” çıkışı da, milletçe söylenen İstiklal Marşı’na katılmamaya kadar vardı. Nihayetinde de balkonları ayırdılar.
SOSYAL BOZGUNCULAR
Sosyal medya bir savaş alanı. Cepheler orada kuruluyor, kılıçlar orada çekiliyor. Bozguncular da klavyelerinin başında hazır bir şekilde bekliyorlar. Daha sonra da klavyelerini çekip başlıyorlar mesaiye: Vurun kahpeye!
Klavyeler, Mart ayının son günlerinde Milli Dayanışma Kampanyası başlatılınca kınından çıktı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 Mart Pazartesi akşamı yaptığı açıklamada, koronavirüs salgınıyla mücadele kapsamında “Milli Dayanışma Kampanyası” adı altında bir bağış kampanyası başlatıldığını duyurmuştu.
İçinden geçtiğimiz bu zor koşullarda devletin ve milletin dayanışma içine girmesi bu ekibi yine rahatsız eden konulardan biri oldu. “Devlet dediğin...” diye başlayan cümlelerle ahkam kestiler. Tekalif-i Milliye'den örnek verilmesine yine Atatürkçü maskelerini takıp karşı çıktılar. Buradan gördük ki yalnızca Milli Dayanışma Kampanyası'na değil Tekalif-i Milliye'ye de karşılar. Hem ulusalcılığı bir hastalık olarak gören Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu'nun IMF'ci politikaları dururken bağış kampanyası ne haddimize?
100 YILDIR AYNI RUHU TAŞIYORUZ
Hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olmasının üzerinden yüz yıl geçti. 100. yılında 23 Nisan'ı kimileri gibi ithal süper kahramanlarla değil, bu toprakların yetiştirdiği milli kahramanlarımızı yaşatarak kutladık. Milli Mücadele ve milli egemenlik bir ruhtur. Onların ruhunu bugüne taşıdık.
Milli egemenlik, yüz yıl, meclis, Atatürk... Bu değerler etrafında birleştik 23 Nisan'ın 100 yılında. Saat 21.00 olunca balkonlardan tek ses yükseldi: Korkma! Balkonlar bayram yerine döndü. Dünyanın en büyük korosunu kurduk o akşam. Türk Milleti Korosu!
Bugün aynı ruhu yaşamak kimlerin işine gelmez çok iyi biliyoruz. “Onlar” kutlayacak diye başka kutlama çağrıları yapanlara en güzel cevap oldu birliğimiz. İnançla ve hep birlikte aynı ruhu bugüne taşıyoruz. Kalbimiz bu vatan, bu millet için atıyor. En nihayetinde bu zor günleri yine milli mücadele ruhuyla aşacağız. Çünkü biz 100 yıldır aynı balkondayız.
Eda Yücel
TGB İzmir İl Yöneticisi
tgb.gen.tr