YAZAR
Yılbaşında Cem Yılmaz’ın yeni gösterisi “Diamond Elite Platinium Plus” Netflix üzerinden gösterime girdi. Sonra ise bir yaygara koptu. Bu yaygara ise kendilerine karşı her türlü eleştiriye kılıçları çeken “İstemezük”cüler ile Cem Yılmaz arasında koptu. Türkiye’de hicvin ustalarından biri olan Cem Yılmaz’ın attığı taşlar kurbağaları rahatsız etmişti.
Deluxe Marul Tüketicileri
Gösterinin adı epey dikkat çekici: Diamond Elite Platinium Plus. Tüm bu sözcükler tek başına lüksü çağrıştıran sözcükler. İnsan gösteriyi izlerken, gereksiz ekstra ücretli paketleri düşünmeden edemiyor. Bu paketler hayatımızın her yerini sarmış durumda. Kendini özel, ayrı, matah hissetmek için sistemin üzerimize yağdırdığı sözde fırsatlar…
Manavdan marul mu alıyorsunuz, marulun başına Elite koyarsanız o marul artık hem daha pahalıdır hem de bazı özel yiyiciler için üretilmiştir belli ki. Zaten o marulu manavda da bulamazsınız. O marul artık süpermarket reyonlarında, zincir dükkanlarda esnaftan uzakta satılmaktadır.
Cem Yılmaz seyircilerden birisi ile sohbeti sırasında “Kış turizmini bilir misiniz zenginler?” diye sesleniyor. Seyirci ile sohbetinden sonra Yılmaz “Kış turizmi sosyoekonomik bir şey anlatır. Sen ben düşelim damar damar üstüne biner, bu düşsün ‘Aşil tendonu şey oldu da…’ Bunlara yayla çorbası içince geçecek bir şey olmaz.” Şimdi, eğri oturup doğru konuşalım, bunlar gerçekten sosyoekonomik durumların bir getirisidir. Kış turizmi örneğinden hareketle sadece bu oteller, kış sporlarının materyalleri vesaire oldukça pahalıdır. Bu materyalleri karşılamanın gerekliliği de yüksek ve düzenli gelirle başlar, benzer sosyal çevre ile devam eder. Dolayısıyla bu kış turizmi memur çocuklarının, serbest meslek çalışanlarının yapacağı tatillerden çok daha farklı olur.
Cem Yılmaz turşu bidonu ile gümrük geçmeye çalışan teyzeyi anlatırken katıla katıla gülenler kendilerinin elitist ve kendini beğenmiş olduğunu duyduklarında epey öfkelendiler. Hepimiz bu insanları tanıyoruz. Onlar yan komşusundan tutup yöneticisine kadar herkese tepeden bakan, gösteride Cem Yılmaz’ın tabiri ile “Allah bir tek onları yarattı zannedenler”. Dünyanın kendisi ve kendi tanıdığı insanların çevresinde döndüğünü sananlar sığ fikirleri ile kendilerini mağdur ilan ettiler. Bu insanlar sözde her eleştiriye açıktır ancak eleştiri kendilerine yöneldiğinde kıyamet kopar. Her fikre açıktırlar, örneğin teröristi bağlama çaldığı için savunabilir ya da sempatik bulabilirler ama bir insanın teröre karşı duruş sergilemesinden rahatsız olabilirler.
LGBTİ+ ve Diğerleri
Cem Yılmaz gösteri sırasında bir masöz ile yaşadığı anıyı paylaşıyor. Anı kısaca şöyle. Yılmaz gittiği salonda tercihen kendisine bir kadının masaj yapmasını istediğini belirtiyor. Ardından masöz ise bu tercihin homofobik olduğunu düşünüyor. Cem Yılmaz ise buradan şu eleştiriyi yapıyor: “LGBT+ üyesi değilse herkes homofobik bu insanlara göre”. Sosyal medyada çok eleştiri toplayan bir sahne de buydu. LGBTİ+ eylemlerinde, o eylemlerdeki sözlerde güya iletilen mesaj bu insanların “farklılıkları ile var oldukları”dır. Kazın ayağı farklı tabii… Herhangi bir hakkın kazanılması için değil, saf devlet düşmanlığı, saf halk düşmanlığı ile yürütülen bu eylemlerde ABD’nin fonları konuşur. Bölücülük mü arıyorsunuz? Buyurun, bu kitleye göre LGBTİ+ destekçisi değilseniz ötekisiniz!
İşin kötü tarafı bu insanlarla tartışmanın mümkün olmamasıdır. Onlar için ABD’nin fonlarının, gerici fikirlerin bir önemi yoktur. Onlar sadece kendilerini “homofobik” saydırmama derdinde, ABD’nin gemisine yetişme derdindedir. Dünyanın en büyük teröristi ABD’de özel okullara parası yetmeyenleri, uyuşturucu krizine girip sokakta sürünenleri, boğazına basılarak öldürülen George Floyd’ları görmezden gelip oralara öykünürler.
Bizimle Olup Bizden Olamayanlar
Cem Yılmaz’ın hemen sonrasında eleştirdiği bir diğer şey de Türk olup Türk’e ve Türk olmaya rahatsızlık duyanlardır. Cem Yılmaz gösterisinin başka bir bölümünde de yurtdışına çıkıp orada Türk görünce irite olan insanlardan bahsediyor. Ben gümrük memuru olsam içeri geri almam, diyor hatta. “Neden? İçeride çok Türk var.” Şakayı bir kenara bıraktığımızda yine sadece sosyal medyada var olabilen bu tipleri ülke sınırlarından çıkmadan da görebiliriz. Edebiyattan bahsederken Fransız edebiyatı, İngiliz edebiyatı, Alman edebiyatı diyenler sıra Türk edebiyatına gelince bir anda Türkçe edebiyat deme gereksinimi duyarlar. Türk aşısı ilan edilir “Bu aşıya güvenilmez” derler. Türk arabası yapılır; “Zaten büyük çoğunluğu yabancı ürünlerden yapılmış, neresi Türk?” derler, biz alamayız derler. Esasen içinde Türk geçen ya da bizim tarafımızdan yapılan her türlü işe alerjileri vardır. Türk olmaktan bu denli rahatsızlık duyulmasının sebebi nedir peki?
Noeliberal sistem “sınırları ortadan kaldırmak” iddiasıyla ulus devletlere sistematik bir şekilde saldırıyor. Bu saldırı çoğu zaman silahla bile değil, LGBTİ ya da Türkiyeli demek gibi kimlik beyanları ile oluyor. Bunun kimlik beyanı olduğunu nereden anlıyoruz? Bunun için millet olmanın anlamını belirlemek lazım. Mustafa Kemal Atatürk millet kavramını “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” diyerek yapıyor. Yani bu tanıma göre köken, inanç, varlık fark etmeksizin herkes Türk milletinin bir parçasıdır. Dolayısıyla Türk kimliğinden duyulan rahatsızlık bir reddi miras demek.
Ülkemiz 50 yıla yakın süredir PKK ve FETÖ terör örgütü ile mücadele ediyor. İkisinin de kaynağı aynı emperyalist ABD’den geliyor. Bölünmemek için en aşağı 50 yıldır amansız bir savaş veren ülkemizi silahla değil, fikirle bölmek için o reddi mirasın gerçekleşmesi şart.
Boşa Hasret Çekenler
Yukarıda bahsettiğimiz kişilerin kesişim noktasını düşünün. Rahatsız oldukları şey aslında kendilerinden gelen talep değil, neo-liberal sistemin onların ağzına doldurduğu şeylerdir. Kimseyi zengin olduğu için aşağılayacak değiliz, sevdiği spordan dolayı da aynı şekilde. Ancak Türk olup Türk olmaktan rahatsızlık duymak farklı bir şeydir. Bu anlayış bir saldırının yansımalarıdır çünkü. Çok basitçe soralım: İngiliz olmaktan nefret eden bir İngiliz, Rus olmaktan nefret eden bir Rus mantıklı bir şey midir? Şimdilerde herkesin ağzına pelesenk ettiği kendini sevmek ifadesi biz Türkler için mümkün değil midir? Bu gösteride yukarıda bahsettiğimiz eleştirilerden rahatsız olanlar, tam olarak bunun için bu kadar yaygara koparıyorlar. Çünkü Türkiye’de Türk olduğunu söylemenin suç sayıldığı, Andımızın kaldırıldığı Çözüm Süreçleri bu neo-akil insanların en rahat olduğu süreçlerdir. Çözüm Süreçleri sadece o insanların değil, aynı zamanda ABD’nin de Türkiye’de rahatça bombalar patlattığı dönemlerdir. Türkiye’nin AB’nin kapısında yattığı dönemlerdir.
Diamond Elite Platium Plus eleştirilerden rahatsız olanlara kötü bir haberimiz var: Türkiye’de bir daha asla yaşanmayacak olan bir dönemin hasretini çekiyorlar. Bu hasretin sonu ise hüsran. Türkiye için ABD’nin yer aldığı sisteminin sonu ölümdür, bölünmedir. Türkiye ise kendi ayakları ile ölüme yürümeyecek, aksine Avrasya’da yeni kurulan dünyada kendine onurlu bir yer edinecektir.
Gözdenur MERCAN
TGB GYK Üyesi