YAZAR
Tarihte denizcilikte kendini ilerletmiş devletler çağ açmış, yükselen medeniyetin ana aktörü olmuşlardır. Birçok devletin yükselişte olduğu dönem, denizcilik alanına yaptığı yeniliklerin olduğu dönemdedir. Örnek vermek gerekirse Coğrafi keşifler denizciliğin yükselişte olduğu devletler tarafından yapılmış ya da Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetmek için gemileri karadan geçirmiş, boğazdan geçen gemileri kontrol etmek için Anadolu Hisarının karşısına Rumeli Hisarını yaptırmıştır. Bu örnekler çoğaltılabilir.
Denizden veya denizcilikten vazgeçmiş devletler ise gerilemeye ve çökmeye mahkum olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğunun gerileme ve çöküş döneminde bunu rahatlıkla saptayabiliriz. Hatta şu tespiti yapmak bile mümkündür. Osmanlı İmparatorluğunun güçlü bir donanması olsaydı Çanakkale’de Arıburnu gibi kritik yerlerdeki mücadeleler çok daha az zayiat verilerek kazanılabilirdi, hatırlanacak olursa burada düşman en zayıf alandan, denizden saldırmış ve orduda büyük zarara neden olmuştu.
Bugün ülkemize bakacak olursak jeopolitik olarak çok kritik bir bölgede yaşıyoruz. Ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olması, Avrupa ile Asya’yı birleştiren bir konumda olmamız ayrıca Akdeniz’deki en kritik yerlerden birisi olan Yavru Vatanımız Kıbrıs’la olan deniz sınırlarımız ülkemizin jeopolitik önemini göstermektedir. “Kıbrıs Türkiye’nin anahtarıdır, ona sahip olan Türkiye’ye de sahip olur.” sözü de Kıbrıs’ın jeopolitik önemine işaret eder. Bugün Türkiye ve Kıbrıs denizlerden tehdit edilmektedir. Türkiye’nin denizleri Emekli Tüm Amiralimiz Cem Gürdeniz’ in de söylediği gibi Türkiye’nin Mavi Vatanıdır. Denize sınırı olan her devletin denizlerde yetki alanları da vardır. Bu devletler ana karadan 200 mt uzaklıktaki alan içinde MEB ilan edebilir ve bu alan içindeki deniz altı kaynaklarını kullanabilir. Türkiye’nin sınırları Edirne’den Kars’a kadar sınırlı değildir. Aslında denizlerimizde de her türlü ekonomik faaliyetleri yürütebileceğimiz sınırlar yani Mavi Vatanımızda vardır. Mavi Vatanımızın büyüklüğü ülkemizin karasal olarak yüz ölçüsünün yarısına eşittir, yani 462 bin km karedir. Ülkemiz bu alan için de arama kurtarma, sondaj çalışmaları yapabilir ve var olan kaynakları çıkarıp, işleyerek ekonomisine katma değer sağlayabilir
Neden Doğu Akdeniz
Dünya üzerinde denizcilik Sanayi devrimi ve dünya savaşları sonunda 1947 yılının sonlarında, tarihte ilk kez denizden petrol çıkarılmasıyla çok büyük aşamaya geçti. Bu olayla birlikte denizcilik ulaşım ve ticaretten farklı olarak üretim alanı olarak değerlendirilmeye başlandı. Günümüzde denizlerin, deniz güvenliğinin değeri kat kat artmıştır. Bunun en büyük nedeni ise Ortadoğu gibi dünyanın petrol rezervlerinin merkezindeki kaynakların artık tükenmek üzere olması, kaynakların tekelleşmesi ve bu kaynaktan beslenen küresel sistemin kendini devam ettirmesi için daha fazla kaynağa ihtiyaç duyması,denizlerde var olan kaynaklardan daha az maliyetle daha çok verim alınabilmesi gibi nedenler sayılabilir.
Günümüzde enerji savaşları doruk noktasına ulaşmıştır. Doğu Akdeniz’de çok büyük bir enerji kaynağıdır. Bu bölgede Yunanistan, İsrail gibi devletler arama ve sondaj çalışmaları yapmakta, doğalgaz, petrol elde etmektedirler. Türkiye’nin burada 150 bin km kare deniz yetki alanı bulunmaktadır. Türkiye burada tehdit altındadır. Tehdidin görünen yüzü Yunanistan asıl kaynağı ise AB ve ABD’dir. Buna örnek olarak Doğu Akdeniz’den ülkemize doğrultulan namlular, yapılan tatbikatlar, Türkiye’nin Fransa tarafından tehdit edilmesi gösterilebilir. Amaç ise bellidir, Türkiye’yi yıldırmak ve haklarına el koymak. Bu amaç doğrultusunda emperyalist kutup doğrudan Türkiye’yi hedef almakta Ege’de adalarımızı işgal etmekte,adaları gerekçe göstererek Türkiye’nin MEB’ini ihlal etmeye çalışmaktadır.
Yunanistan’ın Meis Adasını gerekçe göstererek Akdeniz’de akla ve hayale sığmayacak bir bölgeyi işgal etme girişimi bu ihlalin en büyük örneğidir. Fakat deniz hukukuna göre adalar üzerinde MEB ilan edilemez ve Lozan antlaşmasında ülkelerin deniz yetki alanları 3 mil ile sınırlandırılmış adaların silahlandırılması yasaklanmıştır. Yunanistan hem adaları silahlandırdı hem de Ege Denizinde kendi deniz sınırını ilk aşamada 6 mil’e daha sonrasında 9 mil’e çıkarmak için Avrupa birliğine başvuruda bulundu. Eğer Yunanistan bunu gerçekleştirirse adaların hepsini ele geçirmiş olacak. Türkiye batıdan sarılmış ve Akdeniz’den koparılmış olacak Türkiye’nin deniz ihracatının en az %30 unu Akdeniz’den gerçekleştirdiğini ve Akdeniz’ de gerçekleştirilen balıkçılık faaliyetlerini düşünürsek bu Türkiye’ye her açıdan çok büyük bir darbe indirecektir.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Mücadelesi
Bugün Doğu Akdeniz bir savaş arenasıdır. Türkiye bu arenada AB, ABD, Yunanistan, GKRY, İsrail, BAE ve Fransa’ya karşı savaşmaktadır. Bu ülkeler Türkiye’ye doğrudan cephe almış durumdalar ve düşmanlıklarını doğrudan yaptıkları tatbikatlara, açıklamalar ve Navtexlerle ilan ettiler. Tatbikatlar sıradan nedenlerle yapılmaz, soruna karşı çözüm üretmek amacıyla yapılır. Bugün onlar için Doğu Akdeniz bir sorundur ve buradaki sorunun çözümü Türkiye’yi haklarından vazgeçirmek, Doğu Akdeniz’i kanunsuzca yani özgürce sömürmektir. Yapılan MilleniumChalange tatbikatının da, Nemesis tatbikatının da, Noble Dina tatbikatının da temel amacı budur. Bu tatbikatlar doğrudan Türkiye’yi hedef almaktadır.
Dışarda yaşanan bu tehditlerin yanı sıra birde ülkemiz içerisinde Türkiye’yi tekrar Atlantik Rotasına sokma çabası içerisinde olan bir kesim var. Bu kesim Türkiye’nin sorunlarının çözümünü hala AB ve ABD ‘de görmekte, en ufak bir sorun yaşansa koşa koşa Türkiye’yi şikayet etmek için bu merkezlere başvurmaktadır. Oysaki Türkiye artık bu merkezlerden göbeğini kesmiş ve çöküşte olan bu merkezlere karşı kendi kaderini çizmeye Asya’ya yerleşmeye başlamıştır. Yıllardır girmeye çalıştığımız AB dağılmakta, AB üyesi ülkeler artık yeni birlikler, ittifaklar arayışındadır. Bunun yanı sıra Türkiye’de artık AB kapısında bekleyen bir Türkiye değildir. Astana sürecinin başlaması ile Türkiye artık Batı Asya ülkeleriyle birlikte hareket edeceğini göstermiştir. Türkiye ne zaman bu doğrultuda hareket etse umudu hala bu ülkelerde görenler ortaya çıkmışlardır. Ve Türkiye’nin bu cepheyle birleşmemesi adına çığırtkanlıklar yapmışlardır. Terör partisi HDP’nin PKK’ya kaynak aktarmakta kullandığı belediyelere kayyum atandığında, Rusya’dan S-400 hava savunma sisteminin alınmasında yaşadık. Doğu Akdeniz’de ise Libya ile yaptığımız deniz sınırları antlaşmasında, araştırma gemimiz Oruç Reis’in ikmal ve bakım için Antalya’ya demirlediğinde, Libya’da ne işimiz var dediklerini, Oruç Reis’in ana karaya döndüğünde neden gitti, neden döndü diye karşı çıkanları gördük. Bu muhalefetin beslendiği esas kaynakta ABD’dir. ABD’den fon alan her sorunda ABD’ye başvuran sanki ülkemiz ABD’den yönetiliyormuş gibi davrananlar umudu ABD’de görmektedir.
İçerde ABD’ye yaranmak için Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin çıkarlarına muhalefet edenler, dışarda ise yapılan tatbikatlar ve Türkiye’ye karşı hamleler bizlere göstermektedir ki Mavi Vatanımıza tehdit okyanus ötelerinden gelmektedir. ABD Türkiye’ye karşı Akdeniz’e yakın olan bölgelerde askeri üsler kurmakta, Türk akımını bölmek için Ukrayna gibi ülkelerle antlaşmalar yapmakta, PKK, IŞİD gibi terör örgütlerine silah yardımı yapmaktadır. Sonuç olarak da o silahlar ülkemize, Mehmetçiğimize doğrultulmaktadır. ABD dolaylı ve doğrudan Türkiye’yi hedef almaktadır.
Türkiye bu tatbikatlara Deniz Kurdu, Akdeniz Kalkanı, Turgut Reis tatbikatlarıyla Libya ile deniz yetki sınırlaması anlaşmasıyla, NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE olarak kodlanan Navtex ilanlarıyla, bölgeye gönderdiği sismik araştırma ve sondaj gemileri ile karşılık vermiş ve Doğu Akdeniz’deki kararlılığını dost, düşman herkese göstermiştir. Buradan artık geri dönüş olamaz çünkü Doğu Akdeniz’den vazgeçmek Türkiye’nin milli kimliğine, birlikteliğine çok büyük zararlar verecektir.
Doğu Akdeniz bugün yürüttüğümüz vatan savaşının en büyük cephesidir. Türkiye’nin doğuda teröre karşı verdiği savaşın denizlerdeki devamıdır. Nasıl ki Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde terörle mücadele edildikçe o bölgede yaşayan halk özgürleşiyorsa, Mavi Vatanımızda verilen mücadele ilerledikçe Türkiye özgürleşecek, bağımsızlaşacaktır. Ülkemiz bu savaşı en kısa yoldan zafere ulaştırmak istiyorsa Doğu Akdeniz’deki ittifak potansiyelini değerlendirmelidir. Tehdit bellidir. ABD’ye karşı aynı Barış Pınarı harekatında ve Karabağ Zaferin’de olduğu gibi bölgesel çözümler aranmalı, Astana formulü Doğu Akdeniz’de de uygulanmalıdır.