Mücadeleden Birliğe: Birinci Meclisin Mirası

Ulusal bağımsızlık amacı Birinci Meclis’in karakteriydi. Bugün bu karakter bizlerin mayasında hala vardır.

Mücadeleden Birliğe: Birinci Meclisin Mirası
İ. Göksu Nacar
İ. Göksu Nacar
YAZAR

12 Ocak 1920 tarihinde, İstanbul'da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920 günü, Türk milletinin asgari haklarını belirleyen Misak-ı Milli’yi kabul etti. Bu durum, Osmanlı İmparatorluğu’nu topyekûn parçalama emelinde olan itilaf Devletlerini rahatsız etti. Bu karara cevap olarak 16 Mart 1920 tarihinde Osmanlı başkenti resmen işgal edildi. Mebusların bir kısmı tutuklandı. Meclis çalışamaz duruma getirildi. Kabul edilen Misak-ı Milli, millet hakkını ilan eden prensipler bütünü olması yanında, Osmanlı Devleti’nin tam bir tasfiye senedi oldu. Osmanlı Mebusan Meclisi, 18 Mart 1920 günü 24. içtimaında son celsesini yaptı. Aydın Mebusu Hüseyin Kazım Bey'in başkanlığında yapılan bu celsede, Sinop Mebusu Dr. Rıza Nur Bey ve on altı arkadaşının verdiği takrirle, vazife yapmasına imkan kalmadığı gerekçesiyle umumi toplantıların geri bırakılması teklif edildi. Verilen teklif oya kondu ve ittifakla kabul edildi. Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mart 1920 tarihinde İllere, Bağımsız Sancaklara ve Kolordu Komutanlıklarına Temsilciler Kurulu adına gönderdiği telgraf ile yeni meclisin kurulması için ilk çağrıyı yaptı:

“Devlet başkentinin de Bağlaşık Devletlerce resmi olarak işgali; yasama, adalet ve yürütme gücünden meydana gelen ulusal devlet gücünü kırmış ve Millet Meclisi, bu durum karşısında görev yapamayacağını hükümete resmi olarak bildirerek dağılmıştır. Şu duruma göre devlet başkentinin korunmasını, ulusun bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlayacak tedbirleri düşünüp uygulamak üzere ulusça olağanüstü yetki verilecek bir meclisin Ankara’da toplantıya çağrılması ve dağılmış olan milletvekillerinden Ankara’ya gelebileceklerin de bu meclise katılmaları zorunlu görülmüştür. Bunun için, aşağıda bildirilen yönerge gereğince, seçimlerin yapılmasını yurtseverliğinizden ve anlayışlılığınızdan beklerim.”

Heyet-i Temsiliye Başkanı
Mustafa Kemal

Mustafa Kemal Atatürk bu telgraf ile “Türk milleti, kabiliyet-i medeniyesinin, hakk-ı hayat ve istiklâlinin ve bütün istikbâlinin müdafaasına davet edildi” demek suretiyle, İstanbul’un işgalinin, Türk milletinin yaşama hakkı ve bağımsızlık sorununu birinci plâna çıkardığını belirtiyordu.

BİR DEVLETİN DOĞUŞU

23 Nisan 1920 Türkiye Milli Kurtuluş Hareketinin kendi devletini kurduğu tarihtir. Bu tarihte, Milli Mücadele, artık bir halk hareketi olmaktan çıkmıştır. Bir halk devletinin yaratılış süreci başlamıştır. Bunun merkezi ise Büyük Millet Meclisi Hükümetidir ve yarının Türkiye Cumhuriyeti bu yaratılış sürecini temel alacaktır. 23 Nisan, içeride ve dışarıda tam bağımsızlık savaşının bayrağını göklere çekmiştir. 23 Nisan, Milli Mücadele’nin artık kendine tam anlamıyla güvenişinin beyanıdır.
23 Nisan günü memleketin her tarafından seçilerek gelen mebuslar ile İstanbul'dan Ankara'ya gelen mebuslar, bütün hükümet memurları, Ankara halkı, Hacı Bayram Veli Camii’nde topluca cuma namazı kıldıktan sonra ellerinde sancaklarla Meclis'in önüne geldiler. Kapı önünde dualar okunup kurbanlar kesildikten sonra Meclis'e girildi. İlk celsede Sinop mebusu Şerif Bey en yaşlı üye olması nedeniyle geçici başkan seçildi. 115 mebusun katılımıyla yapılan bu ilk oturum gayet kısa sürdü. İlk önce Şerif Bey kürsüye çıktı. Meclis'in toplanma amacını kısa bir konuşmayla açıkladı. Arkasından Mustafa Kemal Paşa da kısa bir konuşma yaptı ve bir sonraki gün toplanmak üzere oturum tatil edildi. 24 Nisan 1920 tarihindeki oturumda, Mustafa Kemal Paşa uzun bir konuşma yaparak, Mütarekenin imzasından Meclis’in açılışına kadar geçen dönem hakkında geniş bir bilgi verdi. Aynı oturumda Meclis Reisi, İkinci Reis ve Reis Vekilleri seçimine geçildi. 115 mebusun katıldığı bu oylamada Mustafa Kemal Paşa 110 oyla Meclis Reisliğine, Celalettin Arif Bey 109 oyla İkinci Reisliğe, Konya Mebusu Çelebi Abdülhalim Efendi ile Kırşehir Mebusu Çelebi Cemalettin Efendi Reis Vekilliklerine seçildiler. 25 Nisan 1920 tarihli toplantıda bir beyanname hazırlanarak millete ilan edildi. Bu beyannamede, Büyük Millet Meclisi'nin Halife Padişahı düşman baskısından ve memleketi düşman işgalinden kurtarmanın amaç edinildiği belirtiliyor ve milletten düşman kışkırtmalarına kanmaması isteniyordu.

FEVZİ ÇAKMAK’IN MECLİSE KATILIŞI

25 Nisanı 26 Nisan’a bağlayan gece Ali Fuat Paşa Lefke’de, kendi karargahındaki odasındadır. Vakit gecedir. Ertesi gün Geyve'ye hareket edecektir. Tam kendisini istirahate vereceği sırada yaveri telaşla içeri girer. Şaşırtıcı bir haber verir:

“Fevzi Paşa hazretleri teşrif ettiler. Görüşmek istiyorlar. Gelen, Eski Harbiye Nazırı Ferik Fevzi Paşa’dır efendim.”

Ali Fuat Paşa yerinden sevinçle fırlar. Fevzi Paşa kapıdadır. Yorgundur. Ali Fuat Paşa’nın elini alır ve sıkar. İlk sözleri şunlar olur:

“Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur, derler.”

Bu olay Milli Mücadele Hareketi açısından önemli bir olaydır. Ertesi gün tüm memleket, tüm kumandanlar bu olayı haber alacaktır. Eski emirlerin tereddütleri artık silinecektir. Milli Mücadele’nin tek çıkış olduğuna dair yeni bir kanıt daha gözler önüne serilmiştir. İstanbul'un ve ordunun önemli bir askeri şahsiyeti Milli Mücadele safına katılmıştır. Haber, memlekette ve halk arasında da geniş yankılar bulur. Milli Mücadele yeni bir kumandan daha kazanmıştır.

BİRİNCİ MECLİS’İN YAPISI

19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda ortaya çıkan Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük ve Batıcılık gibi fikir akımları temelde Osmanlı İmparatorluğu’nu yaşatmak amacını gütmüşlerdir. Düşünce, yöntem ve uygulamaları birbirinden farklı olan bu fikir akımları son dönem Osmanlı aydınlarının zihinlerini meşgul etmiştir. Yusuf Akçura,1904 yılında yazdığı "Üç Tarz-ı Siyaset" isimli makalesinde Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülüğün muhasebesini yaparak sonuçta Türkçülükte karar kılmış ve döneminde önemli bir tartışma başlatmıştır. Bu fikir akımları değişik çevrelerden taraftar bulmuştur. II.Mahmut'la birlikte başlayan ve II.Abdülhamid'e kadar süren dönemde Osmanlıcılık etkin olmuştur. II.Abdülhamid, saltanatı döneminde İslamcılık akımına destek vermiş ve uygulayıcısı olmuştur. II.Meşrutiyet’le birlikte Türkçülük-Batıcılık Türk siyasetinde uygulanmaya çalışılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, bu fikir akımlarından etkilenenlerle doludur.

Anadolu'daki direniş hareketinin başlaması ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri aracılığıyla halk tarafından desteklenmesiyle bu fikirler ve çözüm yolları 23 Nisan 1920 tarihinde açılan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde mücadele alanı bulmuştur. Meclis'i oluşturan mebusların vilayetlerdeki Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetleri kaynaklı olmaları bu çeşitliliğin en önemli sebebidir. Kısacası ülkedeki tüm fikir akımları Birinci Büyük Millet Meclisi'nde yer almıştır. Meclis'in açılması sırasında pek berrak olmayan bu fikirler zaman geçtikçe çeşitli grupların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu küçük gruplar bir süre sonra Meclisteki iki büyük grubu oluşturmuştur. Bunlar Müdafaa-i Hukuk Birinci Grubu ve Müdafaa-i Hukuk İkinci Grubu’dur.

Birinci Grup genellikle yenilikçi fikirleri savunanlar tarafından oluşturulmuştur. Grupta çok sayıda İttihatçı vardır. Grup, Milli Mücadele’nin başarılmasının yanı sıra bir süreç içinde gerekli yapısal değişiklikleri gerçekleştirmeyi amaç edinmiştir. 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yer alan koşulsuz millet egemenliği prensibinden hareketle rejim topyekûn olarak değiştirilecektir. Rejim değişikliği yapılmadan kangren olmuş sorunların çözümlenmesine imkan yoktur. Sonuçta, milli sınırlar içinde çağdaş bir Türk Devleti kurulacaktır. Bu fikirler tamamen açık olmasa da Birinci Grubun yayın organı durumunda olan Hakimiyet-i Milliye ve Yenigün gazetelerinde işlenmiştir.

İkinci Grup ise, genellikle muhafazakar eğilimli mebuslardan oluşmuştur. Aralarında Mustafa Kemal Paşa'nın yükselişini engellemeyi amaç edinmiş mebuslar da vardır. Şeriatçılar, Osmanlı Islahatçıları ve İttihatçılar gibi geniş bir düşünce yelpazesine sahiptir. İkinci Grup, Milli Mücadele'nin başarıya ulaşmasının yanı sıra siyasi rejimi tamamen değiştirmeye yönelik çabalarla mücadele etmeyi amaç edinmiştir. Birinci Grubun rejimi değiştirmeye yönelik çabalarından aşırı derecede rahatsız oluyorlar ve bunu engelleyici bir gayret içinde bulunuyorlardı. Hükümete hakim olmadıkları için soru önergesi ve gensoru ile Meclis müzakerelerinde hükümeti kıyasıya eleştiriyorlardı. İkinci Gruba göre sistemdeki aksaklıklar giderilmeliydi. Ancak bu aksatan unsurlar da kısmi düzenlemelerle yapılmalıydı. Milli egemenlik düşüncesini meşruti bir düzen içinde algılıyorlardı. Kendi düşüncelerine karşı olanları Mustafa Kemal Paşa'da simgeleştirmişlerdi. Eğer, Paşa etkisiz kılınırsa onun temsil ettiği ve Türk Milletinin bünyesine uymayan düşüncelerinin uygulamaya geçirilmesine engel olabilirlerdi. 1923 yılı başında yayınlamaya başladıkları Tan Gazetesinde geniş inceleme yazılarıyla kendi düşüncelerini işlemişlerdir.

Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Birinci Grup iktidarı, İkinci Grup ise muhalefeti temsil etmiştir. Dolayısıyla Birinci Grup uygulayan, İkinci Grup ise bu uygulamaları eleştiren konumdadır. İkinci Grup içinde yer alan güçlü hatipler, Grubun muhalefet gücünü önemli ölçüde arttırmıştır. Meclis içinde azınlıkta olmalarına rağmen etkili bir üslupla zaman zaman istediklerini yaptırabilmişlerdir. Birinci Grup’ta yer alan İttihatçılar, İttihatçılığın geleceğini bu grupta görmüşler ve bu grup saflarında mücadele gereği duymuşlardır. İkinci grupta yer alan İttihatçılar ise yönetimin kendi ellerinden gittiği endişesiyle Mustafa Kemal Paşa'yı yıpratma mücadelesi içinde olmuşlardır. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki bu iki grup, İmparatorluğun son yıllarında zaten var olan ancak biri yönetime hakim iken diğerinin etkisiz kaldığı Yenilikçi-Muhafazakar fikirlerin aynı çatı altında mücadelesini sağlamıştır. Bu rekabet Milli Mücadele’yi olumsuz yönde etkilememiş, aksine işlerin büyük bir itina ile yürütülmesini sağlamış ve Milli Mücadele’ye önemli katkıda bulunmuştur.

BİRİNCİ MECLİSİN BIRAKTIĞI MİRAS

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutkundan okuduğumuzda en çok öne çıkan önderliğin belirleyiciliği olmuştur. Atatürk yalnızca dış tehditle mücadele etmemiştir. Meclisin içinde dahi her iki grupta da birçok yanlış fikir ve tavizle de savaşmıştır. Yalnızca cephe savaşının değil Türk Devrimi’nin kumandanı olması buradan gelir. Mecliste mandacılıktan, ümitsizliğe, karamsarlıktan bencilliğe kadar birçok fikir, farklı sesler üzerinden filizlense dahi, kararlı önderlik fikirsel savaşta da cephede de zaferi getirdi. Birinci Meclis birçok farklı meslek grubu, fikirsel kökeni var ederken faydayı da zorluğu da beraberinde getirdi. Atatürk Birinci Meclis’e önderlik ederken, Birinci Meclis de Türk milletine önderlik etti. Atatürk’ün “Egemenlik ulusundur. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden başka hiçbir makam, ulusun alınyazısında etkin olamaz.” sözünün teminatı oldu.

Fakat asıl vurgulanması gereken nokta Birinci Meclis’in yapısını incelediğimizde öne çıkan farklılıklar değildir. Farklılıklara rağmen yaratılan birliktir. Daha büyük tehdide karşı, vatanın bekası için, varoluş mücadelesi için bir araya geliştir. Emperyalizme karşı mücadelede omuz omuza veriştir. Gemi battığında derin suların kimseyi ayırt etmeyeceğinin bilincidir. Aynı rotada ortaklaşmaktır. Durumun vahametini görmek ama korkmamaktır. Fevzi Paşa’nın, Ali Fuat Cebesoy’a “Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur” sözünü söyleyişi bu farkındalığın bir ürünüdür.

“Türkiye Gençlik Birliği, ulusal bağımsızlık amacı ve Cumhuriyet Devrimleri etrafında birleşmiş Türk gençliğinin ortak mücadele örgütüdür. TGB Türk gençliğini sağ-sol ayrımı yapmadan vatan savunmasında birleştirmek amacıyla yola çıkmıştır.” Türkiye Gençlik Birliği’nin Temel İlkeler Bildirgesi’nin ilk maddesidir. Birinci Meclis’in 100 yıl önce bize bıraktığı mirasa yaslanıyoruz. 100 yıl önce Birinci Meclis’in lideri olan Mustafa Kemal Atatürk bugün devam eden vatan savaşının önderliğini sürdürmektedir.

Ulusal bağımsızlık amacı Birinci Meclis’in karakteriydi. Bugün bu karakter bizlerin mayasında hala vardır.
23 Nisan, Milli Mücadele’nin artık kendine tam anlamıyla güvenişinin beyanıydı. Bugün o güven artarak devam etmektedir. Türk milletine, Türkiye Cumhuriyeti’ne güvenenler zafere koşanlardır.

Birinci Meclis’in mirasını kararlılıkla sırtlıyoruz, milletimize sonuna kadar güveniyoruz.

100 yıl önce olduğu gibi zafere giden yolda, aynı gemideyiz!

İkra Göksu Nacar

TGB GYK Üyesi

TGB İzmir İl Yöneticisi

Kaynakça:

1- Mustafa Kemal Atatürk- Nutuk
2- Şevket Süreyya Aydemir- Tek Adam
3- TBMM ARŞİVİ
4- Atatürk Araştırma Merkezi Daire Başkanlığı
5- Milli Kurtuluş Tarihi- Doğan Avcıoğlu
6- İstiklal Harbi’mizde PTT- T.C Ulaştırma Bakanlığı Arşivi
7- Mahmut Esat Bozkurt- Atatürk İhtilali 1-2
8- Türk Tarih Kurumu Arşivi
9- Hacettepe Üniversitesi Tarih Arşivi
10- Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma Enstitüsü Arşivi

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler