TERTİPÇİLERİ TERS AYAKTA YAKALAYACAĞIZ

Bu cereyan bir operasyondur ve düğmesine basan ABD’dir. ABD, tribünlerimizi, sporseverlerimizi, futbol seyircisini asla planına alet edemez.

TERTİPÇİLERİ TERS AYAKTA YAKALAYACAĞIZ

YAZAR

    Bir süredir gündemimizde tribünlerin içine çekilmeye çalışıldığı iklim, atılan sloganlar, tepkiler, kulüp yönetimlerinin açıklamaları ve son yaşanan gerginlikler var. Bu olayların önünü arkasını tartışmadan önce tribünleri, söz konusu olan büyük camiaların aslını ve kökünü anlamaya, sonra kurulmak istenen tuzak ve tertibi tüm çıplaklığıyla görmeye çalışalım.

SAHADA KIRAN KIRANA, SİPERDE OMUZ OMUZA

    Milyonlarca taraftarının renklerine gönül verdiği, kolay kolay yan yana gelmez diyeceğimiz asırlık camiaların köklerinde nasıl bir ortak mücadele var? Bu milyonlarca taraftarı olan kulüplerimizin doğduğu yıllarda hangi zemin onları birleştirmiş?

    Birleşilen zemin; meşin topu üzerinde yuvarlayıp, toza çamura bulandıkları vatan toprağı ve üzerindeki milletin istiklali için girişilen mücadele oldu. Emperyalizme karşı iki asırlık savaşımızın en önemli anlarında kulüplerimizin kanıyla, canıyla, mücadelesiyle katkıları var.

İstanbul’un Üç Büyükleri’nden başlayalım;

   Galatasaray kuruluşunda felsefesini “Türk olmayan takımları yenmek” olarak belirlemişti. Balkan Savaşları’nda, Çanakkale’de Mektebi Sultani sıraları boş kalırken, Galatasaraylı futbolcular cephelerdeydi. Galatasaray kaptanı Celal İbrahim, Çanakkale Savaşı’nda çarpıştıktan sonra Filistin, Irak ve Kafkas cephelerinde de mücadele etmiş bir neferdi. Galatasaray’ın ilk uluslararası maçında ağları havalandıran golcüsü, Bağdat Savunmasında İngilizlere şehit düştü. Mektebi Sultanili İbrahim Orhan, üsteğmen Ali Rıza Göker’le birlikte Çanakkale’de bir Fransız düşman uçağını makineli tüfek atışıyla havada düşüren ilk pilot olmuştu. O da 1918’de Yunan topçular tarafından düşürülen uçağında şehit oldu.

   Beşiktaş, İttihatçıların kulübü. Kulübün uzun yıllar başkanlığını yapan, 1 numaralı kurucu üyesi Fuat Balkan; cepheden cepheye dağlarda komitacılık yapan bir fedai. Yine kuruculardan Kılıç Ali Mustafa Kemal Paşa’nın en yakınlarından, Güney Cephesi’ndeki direnişin örgütçülerindendi. 22 kurucudan Cami Bey 23 Nisan 1920’de toplanan Birinci Meclis’te Mustafa Kemal Paşa başkanlığında kurulan ilk hükümetin İçişleri Bakanı’ydı. İlk kurulan Beşiktaş futbol takımının ilk 11’inden 8’i Çanakkale ve Kafkas cephelerinde şehit düşüyor. Üzerine düşen havan mermisiyle şehit olan Kaptan Şair Kazım’ın kanlı üniformasından çıkan kağıt parçasında ilk Beşiktaş marşı yazıyor: “Biz 11 arkadaşız lakin arkamız daha var.” Kulübün Köyiçi’ndeki binası İstanbul’un işgalinden sonra Rumlar tarafından yağmalanıyor çünkü Milli Mücadele’nin İstanbul’daki gizli bir merkezi olduğu düşünülüyor.

   Fenerbahçe, Çanakkale ve Balkan Savaşlarında futbolcularını şehit verdiği gibi İstiklal Savaşı’nda Anadolu’ya silah ve cephane sevkiyatının da merkeziydi. Hatta Dereağzı’ndan Anadolu’ya gizlice silah kaçırırken İngilizler tarafından basılan Fenerbahçelilerden iki futbolcu şehit ediliyor. Kulübün o dönemki başkanı Sabri Bey, İngilizlerin Malta sürgünlerinden. İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington kulübün kapısına kilit vurmaya kalkıyor. Kapatmaya çalıştığı Fenerbahçe, İstanbul’u terk etmeden önce Harrington’ın kendi adıyla düzenlediği kupada İngiliz karmasını yenerek son tokadı atıyor. General Harrington Kupası’nı kazanan Fenerbahçe’ye yıldırım tebrik telgrafı, Lozan Konferansı’nda zaferi masada dünyaya tescil ettirme mücadelesi veren İsmet Paşa’dan geliyor.

   İstanbul’un büyüklerinden ibaret değil futbol kulüplerimizin emperyalizme karşı isyanı.

   Ankaragücü’nün Ankara’nın gücü olma hikayesi bile İstiklal Savaşı’mızın ortasında gerçekleşiyor. İstanbul’da orduya mühimmat üreten İmalat-ı Harbiye’nin işçileri ve İmalat-ı Harbiye futbol takımı, Selahattin Adil Paşa’nın komutasında devrimin başkenti Ankara’ya taşınarak “Ankaragücü” oluyorlar.

   İzmir’in işgalinde düşmana karşı direnişin merkezi haline gelmiş Karşıyaka semti ve kulübü Milli Mücadele ile o kadar özdeşleşiyor ki, Kuvvacılar arasında kullanılan bir parola: Biz Karşıyakalıyız.

Yaşı Cumhuriyet’ten büyük asırlık çınar birçok camiamızın tarihi bu gurur sayfalarıyla dolu.

Peki bu anekdotlar tarih olmuş hatıralar mı? Artık günümüz futbolunda bunların izleri yok mu?

 

KENETLENMENİN ADRESİ TRİBÜNLER

     Eğer bu ruh tarih olsaydı; Dağlıca Baskını’ndan bombalı terör saldırılarına, FETÖ tertiplerinden bölgemizdeki kanlı Amerikan işgallerine kadar vatanımızın bütünlüğünü, milletimizin birliğini hedef alan her emperyalist güdümlü saldırıda ilk kenetlenen kesimlerden biri futbol seyircisi ve tribünleri olur muydu?

        Milleti korkuyla sindirip teslim almaya çalışan terör, stadyumlarda hep bir ağızdan “Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez” tezahüratına çarpar mıydı?

        Deprem felaketlerinde yeşil sahalar oyuncaklarla, atkılarla dolar; tribünler zorlukları yenmek için kenetlenen Türk Milleti’nin ateşleyicisi olur muydu?

        FETÖ kumpaslarına karşı Silivri önlerinde mücadelenin sloganı olmuş “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” dalga dalga tüm tribünlerde yankılanır mıydı? Futbolseverleri FETÖ’ye karşı tek yumruk yapar mıydı?

       Bu sayısını arttırabileceğimiz örnekler bizi bir gerçekle buluşturuyor: Tribünler toplumumuzun en hareketli, en dinamik, toplumsal olaylara en hızlı tepki veren, hayatın ve toplumsal mücadelelerin içinde kesimlerinden. Bu bilinç ve dinamizm hep bir mevzide birleşmiş ve sesini yükseltmiş: Emperyalist tehditlere karşı duruş ve milli birliği ateşleme.

       Bütün sloganlar ve marşlar bu mevzide sınanır ve sınav verir. Eğer mevzi emperyalizme karşı Türk Milleti’nin saflarını güçlendirmekse millet bağrına basıyor; arkasındaki plan başkaysa sönüp gidiyor.

       Futbol tribünlerinin de Türk Milletinin de karakteri budur.

GÖRÜNENE DEĞİL GERÇEĞE, ŞEKLE DEĞİL İÇERİĞE BAKALIM

          Biliyoruz ki emperyalizm her kılığa girer ve bundan çekinmez. Emperyalizmin milliyetçileri, emperyalizmin Atatürkçüleri etrafımızda kol geziyor. Kitleleri kazanmak için “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganı da atarlar, İzmir Marşı da söylerler. Bu milletin yükselen değerinin Atatürk olduğunu çok iyi bildikleri için; içi boşaltılmış bir sahte Atatürk cephesi kurup; sözde halk hareketi içinde milleti FETÖ ve PKK ile birleştirmeye bile kalkarlar.

        O yüzden sloganın şekli ve sözleri değil; içeriği önemli. Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’in mevzisi FETÖ’nün tertiplerini dağıtan antiemperyalistlerin mevzisidir. Milleti bölen değil birleştirenlerin mevzisidir. Her Mustafa Kemal diye bağırana nerede durduğuna bakmadan koşup sarılamayız.

      Son yaşadığımız olayları da bu mevzide sınayalım ve anlayalım. Önce görünenin arkasındaki gerçeği görmek gerek.

TERTİBİN HEDEFİ TRİBÜNLER

     Gerçek bize şunu söylüyor: Süreci de anlayarak gidersek; ABD hizadan çıkan, Asya’ya yönelen, bölgedeki planlarını bozan Türkiye’yi hizaya sokma derdinde.

    Bunu 2015-2016’da canlı bombalar, terör saldırılarıyla milleti yıldırmaya çalışarak denedi. 15-16 Temmuz’da FETÖ Gladyosu’yla darbeye kalkışarak denedi. Neoliberalizmin borçlanma sistemiyle dışa bağımlı ve tahrip olmuş ekonomimize manipülasyonlar ve dolar operasyonlarıyla denedi. Fakat hizaya sokma denemeleri başarılı olmadı.

    Son planı ABD Başkanı Joe Biden, başkan seçilmeden önce verdiği mülakatta açıklamıştı: “Türkiye’de iktidarı, muhalefeti destekleyerek değiştireceğiz.” Daha açık ifade edilemezdi.

    Tabi bu plan başka bir boyuta geldi. Seçime doğru giderken kanlı kargaşa senaryoları, Soros operasyonları emperyalist merkezlerden ardı ardına duyuruldu.

     ABD Dışişleri’nin yarı resmi organı Foreign Policy, 1 Ocak’ta yayınladığı makalede Türkiye’deki seçimler için “kan banyosu yaşanacak” tehdidinde bulundu. Alman devletine yakın haber dergisi Stern, Cumhurbaşkanı Erdoğan için “yangın kundakçısı” ifadesini kullandı. Seçimlere giden ortamı şiddet sarmalıyla ve kaosla tehdit ettiler. Dünyada emperyalizm destekli turuncu devrimlerin organizatörü George Soros, son beyanatlarında Türkiye’de hükümet değişikliği senaryoları üzerinde duruyor ve Rusya, Hindistan, Çin ve Türkiye’yi özel hedef seçiyor. Zaten Atlantik yayınlarının geçmiş kapaklarında da Cumhurbaşkanı Erdoğan; Putin, Maduro, Lukaşenko ve Xi Jinping gibi emperyalizme direnen gelişen dünya liderleriyle birlikte “kötü adamlar” listesine konmuştu.

    Bunların hepsi emperyalizmin somut ve nesnel adımları. Hedefleri kontrolden çıkan Türkiye’yi hizaya sokmak. Bu planların bir şekilde hayat geçmesi için bir yerde düğmeye basılacağı açıktı, peki ne zaman?

    Deprem felaketini yaşadığımız günlerde ilk denemeler yapıldı. Enkaz altından canlarımızı kurtarma ve yaraları sarma mücadelesi ancak ve ancak devlet liderliğinde yürütülebilecekken “devlet enkaz altında kaldı, devlet milletin üstüne yıkıldı” propagandasıyla mücadele baltalanmaya çalışıldı. Bu girişimler büyük oranda devlet ve milletin seferberlik ruhuna çarptı. Ama depremin yarattığı zorluklar ABD’nin “kan banyosu” tertiplerinin müttefikiydi artık.

    Ardından düğmeye basılan ve toplumun fay hatlarına oynayan esas hamle geldi: Tribünlerde atılan “Hükümet İstifa” sloganları ve Pazar günü Bursaspor-Amedspor maçında yaşanan gerginlikler. Arkasının da getirilmeye çalışılacağı görülüyor.

    Hükümeti eleştirmek, hükümeti istifaya davet etmek, hükümet aleyhinde bağırmak… Bunların hepsi anayasal haktır ve kimse bu hakları çiğneyemez. Fakat konu bundan ibaret değil. Başta da söylediğimiz gibi sloganlar içerdiği sözlerle sınırlı değildir; bağlı olduğu plan ve amaçlarıyla beraber okunabilir.

    Topluca bağırılan her sözün doğru olmadığını biliyoruz. Hatta dünya savaşlarına yol açan faşist diktatörlerin bir dönem nasıl halk desteğiyle iktidara geldiğini, Yugoslavya’yı parçalayacak olayların bir futbol maçından nasıl ateşlendiğini, Soros’un turuncu devrimlerine halk kitlelerinin nasıl alet edildiğini de biliyoruz.

    Bu sebeple tertibi aydınlatmak görevimiz. Tribünlerde başlatılan bu slogan furyasının iki esas amacı var: Birincisi ABD’nin kendi yayınlarında “kan banyosu” diye tanımladığı, kaos ve kargaşa odaklı seçim planına tribünlerden bir cereyan yaratarak halk desteği sağlamak. İkincisi, tribünleri siyasi kamplaşmalar içine iterek gerginlik ve çatışma ortamını diri tutmak.

 

   Önümüzde seçimler var ve hepimiz Türkiye’nin nasıl yönetilmesini istediğimize dair seçeneğimizi tartışacağız ve seçimlerde de irademizi ortaya koyacağız. Fakat bu cereyan bir operasyondur ve düğmesine basan ABD’dir. ABD uzun zamandır ilmek ilmek ördüğü senaryosunun görevlilerinin düğmesine basabilir ama tribünlerimizi, sporseverlerimizi, futbol seyircisini asla planına alet edemez.

     Bu tertiple mücadelenin yolu maçları seyircisiz oynatmak, sloganı başlatanları bulup ceza kesmek, polisiye tedbirler almak değildir. Bunlar aksine çıkartılmak istenen yangına körükle gitmek olur.

      Tertibi bozmanın yolu belli: Operasyonun arkasındaki ABD’yi kamuoyuna, halkımıza ve tribünlerimize göstermek. ABD’nin seçime giderken Türkiye’de yaratmak istediği süreci anlatmak.

     Emperyalizm hiçbir zaman toplumda karşılığı olmayan taleplerden kendisine mevziler kurmaz. “Hükümet istifa” üzerine kurduğu yeni mevziyi, yarın Atatürk ve İzmir Marşı üzerine de kurmaya kalkabilir ama başaramayacaktır.

     Toplumumuzun en dinamik kesimlerinden futbol seyircilerimizin üzerinde hep birleştiği şaşmaz mevziyi saptamıştık: Emperyalizme karşı duruş ve milli birlik. O zaman operasyonun arkasındaki ABD’yi kulağından tutup kanıtlarıyla milletin önüne çıkartmak tertibi bozmanın anahtarıdır. O zaman tertipçi emperyalistleri ters ayakta yakalayıp, fileleri havalandırmış oluruz.

     Ters ayakta yakalanmak genellikle kalecilerin başına gelen bir futbol terimi. Kalecinin topun yöneldiği yere doğru hamle yaptığı sırada topun havada aniden yön ve ivme değiştirip kaleciyi etkisiz hale getirmesine deniyor. Kurulan tuzağın arkasındaki gücü milletimize anlatmak, emperyalistleri ters ayakta bırakacak.

     Depremin ağırlaştırdığı koşullarda, ABD-İsrail durmuyor. Silah ve üslerle donattığı Yunanistan’ı her türlü ateşe sürmek için düğmesine basması yeterli. ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley’in Suriye’nin kuzeyine kadar gelip teröristleri ve üslerini denetlediği son PKK-YPG ziyareti, hepimiz için önemli bir mesaj. Cephemizi birbirimize değil emperyalist tehditlere dönmemiz gerek.

     Tribünlerimizden ve tüm vatanseverlerimizden en gür sesle yükselecek slogan bellidir:

Celal İbrahim’in,

Şair Kazım’ın,

Şehit Arif Bey’in ruhuyla; Yaşasın Türkiye!

 

Tarih:
Diğer Haberler