

YAZAR
Tanrı Janus, Türkiye'de yaratılan yeni aydın tipolojisini örneklemek için güzel bir örnek. Janus, bir yüzü sağa bir yüzü sola bakan iki yüzlü Roma Tanrısıdır. Buradaki iki yüzün neyi temsil ettiğine ilişkin farklı tartışmalar mevcut. İki yüzlülük sadece fiziki anlamda mı kullanıyor, yoksa insanın yarattığı mitlerde Janus, insanın riyakarlığını da mı temsil ediyor? Janus'un bir yüzü doğuya bir yüzü batıya mı bakıyor, bir yüzü iyiliği bir yüzü kötülüğü mü temsil ediyor tartışması bitmez, çünkü Janus'u yeniden yeniden üreten bilinç endüstrisi* Janus'un tek yüzü olduğunu anlatır durur.
Türk Aydınının Penceresi
Büyük Ortadoğu Projesi olarak adlandırılan, içerisinde Türkiye dahil onlarca ülkenin sömürgeleştirilmeştirilmesi planının döktüğü kanı görmemek için, hayata bakan pencerelerimizi duvarlarla kapatmış olmamız gerekir. Türkiye'de yaşayan hiçbir insanın bu acıları görmediğini zannetmiyorum. Buradaki temel mesele sonuçlara nereden baktığımızla ilgili. Türk aydının temel sorunlarından birisi bunların müsebbine yine o müsebbibin gözleriyle bakarak anlamaya çalışmasıdır.
Bugün Türkiye'nin ortadoğu ülkesi olduğunu kabul eden ve bu coğrafyada özgürlük, barış ve demokrasi için mücadele eden "Türkiye'li aydın"lar bastığı topraklara nereden bakıyor? Türkiye, Irak İran, Suriye nereye göre orta nereye göre doğu?
Aydının Konumlanışı
Aydın, sınıfının öncüsüdür. Aydının sınıfını belirleyen içerisinde bulunduğu üretim ilişkileri değil ideolojik konumlanışıdır. Aydın, sınıfının düşüncesini ve tasarımlarını üreten kişi olarak sınıfına karşı sorumluluğu en yüksek olan kişidir. Gramsci aydının işlevini şöyle tarif eder; Aydın, ideolojik safa girmenin ötesinde, bir işlev sahibidir. Aydın bir sınıf adına düşünce ve sanat eseri üreterek o sınıfın toplum üzerindeki hegemonyasına ve ya siyasal yönetimine hizmet eder.
Bugünün konumlanışını tarif edecek olursak neo-liberalizm ve küreselleşmeni gereği olarak ulus devletlerin yıkılmaya çalışıldığı, milletlerin küçük etnik gruplara ayrılarak büyük balıklara yem edilmeye çalışıldığı bir süreçteyiz. Bu süreç kendisini yaratırken geçmiş tecrübelerinden ders alarak bu süreci bizlere demokrasi, barış, özgürlük olarak sundu.
Yanılsamalar Zinciri
Günümüzde doğruyu bulmanın ve yanlışlara karşı mücadele etmenin önündeki en büyük engel şüphesiz yanılsamalar. Gerçeği aramanın kağnı arabasıyla tavşan avlamaya* benzedeği dünyada zihinleri bulanıklaştırmakla ünlü bir sistemle mücadele ediyoruz.
Bu koşullar altında demokrasi, özgürlük, bağımsızlık, insan hakları gibi kavramların post-modernizm tarafından içinin boşaltıdığını görmemek mümkün değil demek yanlış olur. Bu durum neredeyse tüm insanların sık sık düştüğü hatalardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Öyleki en temel insani değerleri savunmak için bu değerlerin katilleri ile aynı masaya oturup önümüze konulanları kabullenmemek işten bile değil. Bu değerlerin katillerini ise sözümüzü esirgemeden söyleyelim ABD ve AB emperyalizmi.
Bu yanılsamalar zincirinde gerçeği aramak için kağnı arabasına binmeyi göze almazsak Aylan bebeğin katili insan hakları savunucusu, Said-i Nursi savunucuları laik olur. Irak ve Suriye'de milyonlarca insanın katili olan emperyalizmin verdiği silahla, emperyalizmin suçuna ortak olmuş PKK/PYD ve onun siyasal uzantısı HDP özgürlük ve demokrasi savunucusu olur. Bu yanılsamalar zincirinden kendini kurtaramayanların ise katillerle aynı masaya oturmaktan başka yolu yoktur.
Bugün Güneydoğu'da yürütülen Terörle mücadeleye karşı imza toplayan terörle mücadeleyi katliam olarak yorumlayan aydınlarımız ise işte tam burada emperyalizmin safında konumlanıyor. Çünkü onlar için en büyük terörist Amerika'nın, kara gücüm dediği PKK özgürlük savaşçısı. Emperyalizmin yıkmaya çalıştığı ulus devletler ise tükaka.
SINIF'ın ozanıyım Mimli;
Rıfat Ilgaz'ın Okutmak Üzerine şiiri "SINIFın ozanıyım mimli,/HABABAM SINIFInın yazarıyım ünlü./Kim ne derse desin,/Çocuklar için yazdım hep." mısraları ile başlar. Sınıfının aydınıdır, dünyaya sınıfının gözleriyle bakar. Nazım Hikmet Kız Çocuğu şiirinde Hiroşima'da ölen insanların gözüyle bakar dünyaya, o da sınıfının aydınıdır. Rıfat Ilgaz da Nazım da sınıflarının geleceği için mücadele ederler. Dört yanları puşt zulasıdır lakin mücadele etmekten bir adım geri atmazlar bu onlar için aydın olmanın gereğidir.
Bugünün aydını ise kıyaya vuran Aylan bebeklere üzülür üzülmesine, yakılarak katledilen Özgecan vicdanlarını titretir elbet, bunun için facebookta, twitterda yazar çizer ancak mücadele etmez. Mücadele etmek onlar için ayak takımının işidir. Bir disiplin altında yaşamak onlar için müritliktir, kötüdür. Onlar bağımsız aydındır. Onlar ezen ile ezilen arasındaki ayrımda üçüncü bir yol ararlar lakin dönüp dolaşıp ezenlere payanda olurlar. Tanrı Janus gibi hem ezilene hem ezene bakmaya çalışmak ikiyüzlülüktür riyakarlıktır. Onların safı riyakarlığın merkezi olan emperyalizmdir.
Çağımızın En Büyük Suçu
12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin en önemli amacı toplumu apolitikleştirmek ve mücadelenin dışına itmekti. Etkileri uzun yıllar sürdü. O havanın dağılmaya başladığını geçmiş tecrübelerimizden görebiliyoruz, sis perdeleri ve aralanıyor artık önümüzü daha net görebileceğimiz bir süreçteyiz. Çağımızın en büyük suçu Aylan bebeklerin kıyıya vurduğu topraklarda kendi kabuğuna çekilmektir. Devrimci ve aydın olmanın en büyük koşulu kendimizi sadece bitmek bilmeyen okuma faaliyetlerine hapsetmek değil, mücadele etmektir. Bu mücadelede sırtımızı yaslayacağımız yerler Aydınlanmadır iki asırlık devrimci geleneğimizdir. Cumhuriyettir en büyük dayanağımız. Uğur Mumcular, Nazım Hikmetler, Mustafa Kemallerdir dayanağımız. Geleceğimiz için birlik olmak vatansever devrimci aydının varlık koşuludur. Januslarla mücadele için Birliğe!
* Bilinç Endüstrisi kavramı Kırmızı Beyaz Dergisi Aralık 2015 sayısında yayınlanan Cemil Gözel ve Özgür Bursalı'nın Devasa Bilinç Endüstrisi yazısında tarif edilmiştir.
Ozan Can Coşkun/TGB İstanbul İl Yöneticisi
tgb.gen.tr