YAZAR
İran’daki eylemler üçüncü ayında. Artık “İran’daki molla rejimine karşı” diye başlayan haberlere alıştık sayılır. Ama ne olup bittiğini anlamak için araştırıp okuyan her insan üç aydır yaşananların merhum Mehsa Emini’yle, başörtüsüyle zerre alakası olmadığını ortaya seriyor. Çünkü “başörtüsüne karşı özgürlük” sloganı ile başlatılan gösterilerin amacı bambaşka.
Olayların seyri, 1979 devrimiyle ABD emperyalizmini ülkesinden kovan Avrasyacı siyasi iradeye darbe vurma amacını açığa vuruyor. İran İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu Ayetullah Humeyni, mevcut devrim lideri Ali Hamaney ve bölgede IŞİD ile ABD’nin gücünü kırdığı için suikasta uğrayan General Kasım Süleymani gibi bağımsızlık sembolü kişilerin poster ve anıtlarının tahrip edilmesi de gayet anlamlı.
Hadi, İran bayrağının yerlere atılıp yakıldığı bir ortamda gelin de demokratik, barışçıl eylemci arayalım! Dünya Kupası’nda İran milli takımı ABD karşısında yenilince İran’da ABD bayrağıyla bunu kutlayacak kadar vatansız ve onursuz olan eylemcilerin olduğuna kör kalmak mümkün mü!?
BİZ OLSAK NE YAPARDIK?
Düşünsenize, okula veya işe gidiyorsunuz ancak ellerinde kendi düşünceleriyle alakası bile olmayan genç yaşta hayatını kaybetmiş bir kadının posteri, ağızlarında hükûmet karşıtı “özgürlük” sloganlarıyla yürüyen bir grup, nefretle Türk bayrağını yakıyor; Türk polisine ve kamu binalarına taş, sopa, molotof kokteyli ve ateşli silahlarla saldırıyor. Çarşaflı bir kadının başındakini çıkarmaya çalışan, kadın karşı koyunca da onu yerde sürükleyenler. Ne düşünür, ne hissedersiniz? Aklıbaşında her insan bunun sadece hükûmete muhalif olmakla alakalı olmadığını anlar.
Hatta ortalama bir Türk genci bu manzara karşısında Türk polisine yardımcı olmaya çalışır veya en azından çevredeki insanları korumak için çabalar. Hadi en kötü bu eylemlere kanıp gitmek isteyen saf arkadaşını uyarır, sosyal medyada bu eylemlere özendiren paylaşımları şikayet eder. Zaten İran’a gitmeye gerek de yok, biz bunları sözde Kürt açılımı süreçlerinde, HDP/PKK’nın elebaşı olduğu 6-7 Eylül olaylarında ve Hendek Savaşları’nda yoğun bir şekilde tecrübe ettik. “Kadın hakları” kılıfıyla devlet, polis, ordu düşmanlığını kusan, erkekleri sapık, tecavüzcü, katil ilan eden, neoliberal kimlik siyasetleriyle özgürlük adına her türlü bölücülüğü savunurken kendi bedenini metalaştıran PKK-LGBTİ destekçisi “feminizm” de buna dahil. İdeolojik ve pratik düzlemde Türk gençliği olarak bunlarla mücadele de ettik, ediyoruz.
GENÇLER, ESNAF VE İŞÇİLER HEDEFTE
Akademik takvimin başlamasıyla sokaktaki eylemler üniversitelere taşındığını gördük. Dikkat: Sıçramadı, taşındı. Çünkü sıçraması için ulusal bir karşılığının olması gerekirdi. Ancak demokratik sınırları aşan gayrımeşru eylemler hiçbir zaman güçlü devlete sahip tecrübeli toplumlarda karşılık bulmaz. Tabi CIA-MOSSAD yönlendirmesinde olan organize eylemler, toplumsal huzuru bozmak için ekonomik ve ticari faaliyetleri de hedef aldı. CIA-MOSSAD dahlini nereden mi biliyoruz? 1. Mağarada yaşamıyoruz. 2. İran’ın devlet güvenlik raporları ve tutuklananların itiraflarından. Örneğin Aydınlık Gazetesi’ni takip edenler, olayların başladığı ilk günden itibaren İran’dan aktarılan gelişmeleri okuma fırsatı buldu.
ABD beslemesi işçi-emekçi düşmanı terör örgütleriyle ilişkili kurum ve kişiler, “genel grev” çağrısıyla sadece işçiye iş bırakma değil, esnafa bile zorla kepenk kapatmaya çalıştı. Tabi bu çağrı işçi ve esnafın umrunda olmayınca yine yoğun şiddet ve vandalizme başvurdular. Teröristlere sağlanan silah, mühimmat desteğiyle çatışmalar şiddetlendi. Bu nedenle 1979 devrimiyle kurulan ve “İran’ın Kuvayı Milliyesi” olarak bilinen gönüllü İran vatandaşlarının oluşturduğu Besiç (Basij) güçleri, işçileri ve esnafı korumak için İran polisinin yanında teröristlerle çatıştı.
Bu çatışmalarda teröristler, İran vatandaşlarını, Besiç üyelerini hatta devletin güvenlik güçlerini yaraladı ve öldürdü. Terör iklimini yaymak için yakaladıkları Besiç üyelerinin ve güvenlik güçlerinin boğazını keserek insanları katlettiler. Sayısı 100’e yakın güvenlik personeli hayatını kaybetti. Ne kadar tandık değil mi? Geçen sene Kazakistan’da olduğu gibi.
Bu bireysel vandallık sınırlarını aşan sistemli terör eylemleri, “korku duvarları aşıldı” şeklinde ifade edildi. Zaten bizdeki halkçı ve solcu geçinen PKK kuyrukçusu halk düşmanı grupçuklar da bu eylemleri aynı sloganlarla destekledi. BBC, VOA, NBC, DW, CNN, France24 gibi Batı medyasının başını çektiği İran karşıtı kampanyaya ülkemizde “molla rejimine karşı İran halkı ayaklandı”, “Mehsa Emini protestoları sürüyor”, “İran’daki Kürtler ve Türkler ayaklandı” şeklinde dolaşıma sokuldu. Aydınlık Gazetesi ve Ulusal Kanal dışında hiçbir Türk medya kuruluşu olayların iç yüzü nedir ne değildir deyip de araştırma, İran’a gidip yerinde görme, Türkiye kamuoyuna gerçekleri anlatma gibi bir kaygı taşımadı. Çünkü “medyamız”, yılların hastalığı olan Amerikancılık ve dünyaya Batı’nın gözüyle bakma hastalığından henüz kurtulamadı. Hele bir de buna sosyal medyada ne idüğü belirsiz pıtırcık gibi türeyen tek amacı takipçi kasıp reklamdan para kazanmak olan künyesiz sözde haber sayfaları, Türkçülük pozları kesen NATO kafalı troller da eklenince yalanın, ucuzluğun biri bin para!
İRAN’IN ŞİÖ ÜYELİĞİ FİTİLİ ATEŞLEDİ
Şu çok açık: Batı’nın demokrasi ve özgürlük söylemleriyle güzellediği her olay gibi İran’daki eylemlerin de asıl hedefi Batı merkezciliğe karşı kararlı duran meşru hükûmeti devirip yerine Batıcı, iradesiz, işbirlikçi bir sözde yönetim getirmektir. Tek kutuplu dünya sistemine karşı kararlı duran, ABD hegemonyasına meydan okuyan, bağımsızlığına ve egemenliğine düşkün olduğu için yaptırım ve ablukaya maruz kalsa da tutumundan vazgeçmeyen her kararlı ülke ve hükûmet gibi İran hükûmeti de Batı saldırganlığıyla yüzleşiyor. Eylemlerin demokratik bir özgürlük alanı açmak değil, alışılageldik seküler güzellemelerle süslenen Şah dönemine benzer Batı denetiminde bir rejim getirmek için organize edildiği çok geçmeden anlaşıldı.
Ama önemli bir kısmı vurgulamdan geçmeyelim. İran’ın ŞİÖ’ye üyeliğinin onaylanmasıyla İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, “Dünya yeni bir döneme girdi. Hegemonya ve tek taraflılık ortadan kalkıyor. Uluslararası sistemdeki güç, bağımsız devletler lehine değişiyor” dedi[1]. Ancak ŞİÖ’nün Semerkant’taki zirvesi henüz sürerken, ABD ve İsrail’in İran’da kaos yaratma ve ülkeyi bölme eylemleri örgütlendi. Emperyalist-Siyonist tehdit, Batı ambargo ve ablukalarını yarmak için bölge ülkeleri ve ŞİÖ’yle iyice yakınlaşan İran’ı daha önce olmadığı kadar yoğun biçimde hedef alıyor.
Finanse edip silahlandırdıkları terör örgütleri eliyle turuncu devrimin başarıya ulaşmayacağını gören Washington ve Tel Aviv, Mehsa Emini gibi Kürt etnisitesine ait genç bir İranlı kadının “İran polisi tarafından öldürüldüğü” yalanıyla bile epey bir su kaldırdı. Aslında mesaj açık: “Deviremiyorsak kaos yaratırız, ülkenizin sokaklarında bile varız”. Nitekim 1 ay önce yaşanan IŞİD saldırısı ve geçtimiz günlerde Pakistan sınırında bölücü terör örgütü “Ceyş’ul Adl” ile yaşanan ölümlü çatışmalar da eylemlerle bağlantılı.
TÜRKİYE’DEN SONRA İRAN DA BOMBALADI
PKK/PJAK, İran Kürdistanı Devrimci Emekçiler Topluluğu (Komele), İ-KDP gibi Birleşmiş Milletlerin (BM) de listesinde olan terör örgütleri ve yandaşları İran’ı bölme planları için devreye sokuldu. İsrail tarafından eğitilen ve İran’a karşı iletişim, rehberlik, eğitim ve teknik işler alanında MOSSAD tarafından istihdam edilen profesyonel ajanlar, ülkede kaos çıkarmak için meydanlara sürüldü. Bunların yanı sıra CIA ve MOSSAD’ın, İran’daki olayların ana unsurları olan “Kürdistan” isimli terör örgütlerine yaptığı silah sevkiyatları İran devletinin paylaştığı resmi raporlarla ortaya çıktı.[1]
ABD, tıpkı Türkiye’nin Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki askeri harekâtlara tepki gösterdiği gibi İran’ın, Irak’ın kuzeyindeki Komele ve İ-KDP kamplarının vurmasına sessiz kalmadı. ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Michael Erik Kurilla, “İran’ın terör hedeflerini vurmasını kınadıklarını” açıkladı.[2] Ne de olsa kurup, eğitmek, donatmak için o kadar para ve enerji harcadığı vekil güçleri vuruluyordu.
Neymiş, “bu operasyonlar, Irak ve Ortadoğu’nun huzurunu bozuyormuş”! Sanki huzuru bozan, 40 yıldır Körfez Savaşları, sözde Arap Baharı, Irak’ın, Filistin’in işgali, Türkiye, İran, Suriye, Irak’ın bölünmesiyle “Büyük Kürdistan Devleti” kurma planları yapan ABD ve İsrail değilmiş gibi...
Bu olgular, İran’daki sözde “başörtüsü zorunluluğuna karşı kadın hakları” sloganlarıyla başlayan eylemlerin örgütleyicilerinin CIA ve MOSSAD olduğunu ortaya koyuyor ancak Batı medyası ısrarla gerçekleri karartarak eylemcileri bağımsız öfkeli vatandaşlar olarak yansıtıyor. Bizimse Batı’nın klişeleşmiş “molla rejimine karşı özgürlük ve kadın hakları!” gösterilerine aldanan iyi niyetli kişilerin de gerçekleri görmesini sağlama sorumluluğumuz var.
Olaylar buraya kadar gelmişken CIA-MOSSAD işbirliğiyle propaganda uluslararası boyuta taşındı: “İranlı muhalifler”. 79 devrimiyle ABD ve Avrupa’ya kaçan Batı destekli Şah rejimi yandaşları, yani medyadaki isimleriyle “İranlı muhalifler” İran’a karşı daha fazla ekonomik, siyasi ve askeri yaptırım uygulanması için organize faaliyete geçti.
Elbette tüm bunlar, sadece İran hükûmetini devrimek amaçlı değil, toplumun gerçek ve meşru taleplerinin arka plana atılması amacını da taşıyor. Uygulanmak istenen kaos planı için yapılan şiddet gösterileri, önceki yıllarda İran’da yapılan eylemlere göre bazı farklılıklar gösteriyor. Bu farklılıklar bazı güvenlik kaynaklarının raporlarında da görülüyor. Raporlara göre, “Buhranın türü ve süresi, nüfus miktarı, bunalım türü, dış müdahalelerin oranı ve türü” gibi parametrelerde ciddi farklılıklar göze çarpıyor. Ayrıca raporlarda, “bir dini hükme muhalefete dayalı olarak” başlatılan eylemlerin, sonraki süreçte “iktidara karşı siyasi protestoların odağı haline geldiği” kaydediliyor.[3]
‘İYİ DE KARDEŞİM GÖRÜNTÜLER DE Mİ YALAN?’
“Tamam, terörle mücadele falan eyvallah da isyan eden insanların görüntüleri de mi montaj, yalan?” sorusu aklınızı kurcalıyorsa onun için kullandıkları taktik de gayet mantıklı. İran devlet güvenlik raporlarında, MOSSAD’ın İran’da yaşayan bazı kişilere, “film yapımı” bahanesiyle ulaşmaya çalıştığı belirtiliyor. Bu kişilerin emniyet sorgusundaki itirafları sonucu, “polis güçleriyle çatışma ve memurları dövme”, “kadınların başörtülerini açması ve memurların bu kişileri dövmesi”, konulu görüntüler talep ediliyor. Tutuklanan terörist ve isyancıların cep telefonlarından elde edilen teknik belgelere göre MOSSAD bağlantılı kişiler, eylemcilerden “evlerin balkon ve penceresinden slogan atan ve üniversitelerde isyan eden insan videoları ve fotoğraflar” talep ediyor. Ayrıca İran’ın başkenti Tahran’nın “kalabalık noktalarındaki duvarlara yazılama yapmalarını ve sloganlı broşürler yapıştırmalarını” istiyor.[1]
Turuncu darbe el kitapçığı: Hakkını arayan öfkeli sıradan insanların görüntüleri ve kişisel propaganda yöntemleri müthiş sempati toplar. Amerikalı ödüllü yapımcı, tarihçi Oliver Stone ve Ukrayna kökenli Amerikalı yapımcı Igor Lopatonok’un, Ukrayna’da 2014’teki ABD destekli Nazi darbesini inceleyen belgesellerini izlemeyenler mutlaka izlemeli. Bu tür medya operasyonlarının nasıl tezgahlandığını çeşitli devlet yetkililerinden dinlemek insana birçok şeyi sorgulatıyor.[2]
İRANLI ‘MUHALİFLERİN’ ABD VE FRANSA’YLA YAKIN İLİŞKİSİ
Söz konusu raporlarda dikkat çeken önemli ayrıntılardan biri de CIA,ve MOSSAD’ın yanı sıra Fransız İstihbaratı DGSE ile yakın ilişkileri olan ve her çıktığı platformda “İran’daki eylemlerin lideri olduğunu” dile getiren Mesih Alinejad isimli İranlı kadın. İran’da yürüttüğü devlet düşmanı radikal siyasi faaliyetler sonrası 2009’da İran’dan kaçarak ABD’ye sığınan Mesih Alinejad’ın İran karşıtı kampanyalar için ABD’den 2016-2019 yılları arası 628 bin dolar para aldığı ve FETÖ’cülerle işbirliği yaptığı ifşa oldu.[1] ABD Kongresi tarafından fonlanan Amerika’nın Sesi’nde (VOA) “gazeteciliğe” başlayan Alinejad, İran’daki meşru hükûmeti devirmeye yönelik faaliyetleriyle öne çıkıyor.
Elde ettiği verileri “Iran International” gibi Batı ülkelerinde İran’a yönelik yayın yapan medya kuruluşlarına ulaştıran Alinejad’ın, yürüttüğü kampanyaların tüm giderlerini de ABD Dışişleri Bakanlığı ile CIA’in karşıladığı belgelenmiştir.[2] Tüm bunların yanında, Fransız İstihbaratı DGSE, Alinejad’ı Fransa’da ağırlayarak Fransa’daki İran karşıtı diğer gruplarla eşgüdüm kurmasını sağlamıştır. Fransa, İsrail’in ABD’den sonra NATO’daki en önemli destekçisi olması ve İran’ın bölgede İsrail’i baskılaması açısından ABD ve İsrail’in geleneksel müttefikidir. İsrail’in nükleer güce ulaşmasını sağlaması gibi.
Aslında Macron hükûmetinin İran’daki hükûmet karşıtı eylemlere destek vermesi de gayet mantıklı. Tıpkı Doğu Akdeniz’de ve terörle mücadele konusunda Türkiye’ye karşı nükleer bir NATO gücü olarak Hafter’i, GKRY’yi, Miçotakis hükûmetini ve PKK/PYD’yi desteklemesi gibi İran’ı da bu stratejide elimine etmek istiyor. Çünkü ABD ve Fransa, İran’ın meşru hükûmetinin devrilmesiyle birincil olarak Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Yemen, ikincil olarak da Afganistan ve Pakistan’da Batı’yı domine eden örgütlenmiş milli direncin kırılmasını hedefliyor. BOP’un ana öznesi olan İsrail’in, Doğu Akdeniz’de ve bölge ülkelerde etkisini artırmasını istiyor.
Dolayısıyla ABD, İsrail ve Fransa, İran hükûmetinin devrilmesi ve İran’ın ulusal bütünlüğünün bozulması için özellikle Kürt ve Türk(Azerbaycan) kökenli vatandaşların yoğun yaşadığı bölgelerde etnisite, din ve mezhep kışkırtmaları tertipleyen bölücü terör örgütlerine yoğun yatırım yapıyor. Halka, kamu görevlilerine ve kamu malına zarar verdiği için tutuklanan şahısların itirafları, Mesih Alinejad ve onunla ilişkili olan Şah rejimi yandaşlarının kumpas ve yalan olduğunu ispatlıyor.
BUGÜN İRAN, YARIN TÜRKİYE
Tüm bu olgular ışığında İran’daki eylemlerle ilgili hepimizin anlaması gereken temel noktalar şunlardır;
İran’da var olduğu ileri sürülen toplumsal ve ekonomik sorunlar, İran halkının can ve mal güvenliğini tehdit eden, ülkeyi kaosun eşiğine getiren eylemlerle çözülmez. Hele bir ayağı dışarıda olan Amerikancı köhnemiş Şah rejimi taraftarı olan sözde muhalefetle hiç çözülmez. İran’ın içişlerine ancak İran halkının devrimci ve demokratik iradesi karar verebilir!
Sokaklara barikatlar kuran, evleri silah ambarına dönüştüren, askere, polise, halka kurşun sıkıp molotof atarak “sistem yıkıldı, iktidar devrildi” propagandalarıyla terör estiren örgütlerin İran’ı bölme planları başarıya ulaşamaz. Milli devletler birbirine daha yakın daha güçlü. Milletler geçmişlerinden ders aldı, daha tecrübeli.
Emperyalizmle canla, başla mücadele eden İran ve Türkiye’nin kaderi bir, gayeleri ortaktır. İsrail ve ABD'nin İran'ı bölme girişiminin ve emperyalist yaptırımların karşısındayız. Ne kendi ülkemize ne de komşularımıza yönelik özgürlükçü sloganlarla süslü emperyalist propagandalara alet oluruz. ABD merkezli tek kutuplu hegemonyacı küresel düzen geride kaldığı ve İran, Türkiye gibi milli devletler ŞİÖ gibi mekanizmalarla çok kutuplu uluslararası düzende çarpan etkisi yarattığı için hedef alındığını görmeliyiz. Eylemlerin ŞİÖ’nün Semerkant Zirvesi’nde başlaması bu yüzden tesadüf değil.
Bugün İran’da devreye sokulan senaryo yarın Türkiye için de geçerli. ABD Başkanı Biden’ın seçim beyannamesinde ve CIA’ya bağlı RAND Corporation’un Türkiye raporlarındaki strateji, Türkiye’deki “muhalif” partilerle işbirliği içinde toplumsal sorunlardan ve ekonomik krizden faydalanıp hükûmeti devirmektir.
Bağımsız ve egemen ülkeler kendi sorunlarını kendi içinde çözer. Eğer birileri sorunları demokrasi laflarına sardığı hükûmet düşmanlığına dayanan siyasetler ve Batı’yla iyi ilişkilerle çözeceğini söylüyorsa aklımıza 2017 öncesinde Ergenekon-Balyoz Kumpasları, sözde Kürt Açılımı, caddelerimizde patlayan bombalar, IŞİD saldırıları, HDP/PKK’nın çağrısıyla başlayan 6-7 Eylül olayları, Güneydoğumuzdaki Hendek Savaşları, 15 Temmuz Fethullahçı darbe girişimi ve en son İstiklal Caddesi’nde YPG’li teröristin patlattığı bomba gözümüzün önüne gelsin.
Türkiye ve İran’ın, bölgede birlikte terörle mücadele edebileceği koşullar iyice olgunlaşmışken, Adalar Denizi’nde Yunanistan-İran gerginliği vuku bulmuşken, Irak’ta, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de ve Basra Körfezi’nde askeri işbirliği, enerji ortaklığı, KKTC’yi tanıtma görevleri önümüzde.
Bu süreçte İran başta olmak üzere komşularımızın yanımızda durduğuğunu unutmayalım.
Ortak düşmanımız emperyalizm ve Siyonizmle mücadele eden komşu ve kardeş İran'ın yanındayız!
Yunus Emre Özgün
TGB Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkanı – GYK Üyesi
Kayakça;
[1.] Gürkan Demir. İran’da Neler Oluyor?-1: İran devleti saptadı: Eylemler ŞİÖ üyeliğiyle başladı. Aydınlık. https://www.aydinlik.com.tr/haber/iranda-neler-oluyor-1-iran-devleti-saptadi-eylemler-sio-uyeligiyle-basladi-355574
[2.] Gürkan Demir. İran’a karşı kapsamlı hibrit savaş- 3: İran'da CIA ve MOSSAD'a suçüstü. Aydınlık. https://www.aydinlik.com.tr/haber/irana-karsi-kapsamli-hibrit-savas-3-iranda-cia-ve-mossada-sucustu-355930
[3.]Gürkan Demir. Türkiye’nin ardından İran da teröristleri vurdu. Aydınlık. https://www.aydinlik.com.tr/haber/turkiyenin-ardindan-iran-da-teroristleri-vurdu-351975
[4]Gürkan Demir. İran'da neler oluyor?-1: İran devleti saptadı: Eylemler ŞİÖ üyeliğiyle başladı. Aydınlık. https://www.aydinlik.com.tr/haber/iranda-neler-oluyor-1-iran-devleti-saptadi-eylemler-sio-uyeligiyle-basladi-355574
[5]Gürkan Demir. İran'da neler oluyor?-2: MOSSAD'dan fotoğraf ve video siparişi. Aydınlık. https://www.aydinlik.com.tr/haber/iranda-neler-oluyor-2-mossaddan-fotograf-ve-video-siparisi-355768
[6]“Ukrayna Yanıyor” belgeseli: https://www.ulusal.com.tr/video/9519391/ukraine-on-fire-ukraynadaki-yangin-belgeseli-oliver-stone-turkce-altyazili-izle
“Ukrayna Gerçekleri” belgeseli: https://www.ulusal.com.tr/video/9562165/revealing-ukraine-ukrayna-gercekleri-belgeseli-oliver-stone-turkce-altyazili-izle
“Ukrayna: 30 Yıllık Bağımlılık” belgeseli: https://www.ulusal.com.tr/video/9666395/ukraine-30-years-of-dependence-ukrayna-30-yillik-bagimlilik-belgeseli-igor-lopatonok-turkce-altyazili-izle
[7]Aydınlık. İranlı muhalifler FETÖ'cülerle böyle kol kola girdi. https://www.aydinlik.com.tr/haber/iranli-muhalifler-fetoculerle-boyle-kol-kola-girdi-351013
[8]Gürkan Demir, Tavaana Okulu’nun fonu ABD’den. Aydınlık. https://www.aydinlik.com.tr/haber/tavaanna-okulunun-fonu-abdden-345513