YAZAR
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, iki gün önce bir mülakatta “HDP’nin meşru bir organ olduğunu ve parlamentoda olması gerektiğini” söyledi. Kuşkusuz bunu ilk defa söylemiyor. Ancak bu ısrarın arkasında bir program yattığını anlamak bugün çok daha önemlidir.
HDP, YASADIŞIDIR VE GAYRİMEŞRUDUR
HDP, başından beri bir ABD projesidir. HDP’nin yöneticileri İmralı ve Kandil’den belirlenir. HDP, elde ettiği bütün imkanlarla PKK'ya hizmet etmektedir.
Bunu nereden mi biliyoruz? Evvela gözlerimizden, kulaklarımızdan. Sonra İmralı Tutanakları’ndan, Hendek Operasyonları’ndan, HDP Kapatma İddianamesi’nden. En çarpıcısı da Diyarbakır Anneleri’nden, ocağına ateş düşen vatandaşlarımızdan.
HDP, terör örgütü PKK’ya bağlı bir “organ”dır. Terör örgütüne bağlı bir organ Kılıçdaroğlu’nun iddia ettiği gibi "meşru" da olamaz, yasal da. HDP’nin mecliste olması, devlet imkanlarından yararlanması, her ilde bürolarının olması hem yasadışıdır hem de gayrimeşrudur.
O SIRADA HDP: “ASIL MUHATAP PKK”
Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi “meşru organ” diye masumlaştırmaya çalıştığı sırada HDP’nin temsilcileri hangi “organa” bağlı olduklarını ilan etme gereği duydular. HDP önceki dönem eşbaşkanı Sezai Temelli, Kılıçdaroğlu’na “demokratik çözümün adresi ve asıl muhatabı İmralı’dır” dedi. Bunu “biz emir kuluyuz, efendilerimizle konuşun” diye de okuyabilirsiniz.
Kılıçdaroğlu’nun ve HDP savunucularının düştüğü durum acıklıdır. HDP’yi PKK’dan ayrıymış gibi göstereceğiz diye bin takla atıyorlar. Sonra bir HDP’li çıkıp “o gayrimeşru dediğiniz PKK’yı devreden çıkarırsanız, bizi de yok sayın” diyor.
En az Pervin Buldan’ın Meclis kürsüsünden CHP ve İyi Partililere parmağını sallayarak “o koltuklarda bizim sayemizde oturuyorsunuz” demesi kadar utanç verici bir durum.
“PKK’NIN MEŞRUSU” OLMAZ
Kılıçdaroğlu ve ortakları bu yüzden mert konuşmuyor. Hiçbiri çıkıp da açık açık "HDP, PKK'ya bağlı değildir" diyemiyor. Bir ara HDP’yle ittifak yaptıkları halde "terörle arasına mesafe koyamadı" gibi sözlerle tabanlarını uyutuyorlardı. Şimdi o da kalmadı. Hep beraber HDP'yi "PKK'nın meşrusu" diye takdim ederek açıktan ittifakın yolunu döşüyorlar
PKK'nın meşrusu diye bir saçmalık olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir devlet, kendisiyle savaşan bir terör örgütünün kurup yönettiği bir partiye meşruiyet ya da yasallık tanıyamaz. Türkiye, HDP'yi kapatmadığı her an kendi anayasasını çiğnemektedir.
KILIÇDAROĞLU NEDEN PKK’NIN AVUKATLIĞINA SOYUNDU?
HDP'ye meşruluk atfedenler de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na bağlı olmadıklarını ilan ediyorlar. HDP'nin avukatlığı, şehirlerimize mayın döşeyenlerin, Mehmetçiğimize kurşun sıkanların, Diyarbakır'daki annelerimizin evlatlarını kaçıranların avukatlığıdır.
Kuşkusuz devlet ihtiyacı olan herkese barodan bir avukat atar. HDP’nin terör örgütünün uzantısı olmakla yargılandığı Anayasa Mahkemesi'nde kendisini müdafaa edecek avukatları herhalde vardır. Peki, Kılıçdaroğlu'nun ısrarla HDP-PKK'nın avukatlığına soyunması neden?
Bilmiyor mu, toplumun ve kendi tabanının ezici çoğunluğu HDP'yi PKK'dan farksız görüyor? Bilmiyor mu, HDP İddianamesi'nde yahut Doğu'da yaşayan sıradan bir vatandaşın sorduğunuz zaman anlatacaklarında, HDP'nin PKK olduğunun mebzul miktarda kanıtı var?
HDP-PKK SAVUNUSU, BİR PROGRAM BEYANIDIR
Gayet iyi biliyor. E öyleyse? İçine girdiği iktidar stratejisi ve benimsediği program, onu PKK'yı müdafaa etmeye mecbur kılıyor.
Hani Hatay Belediye Başkanları demişti ya bizim cumhurbaşkanı adayımız "küresel karar vericilerin işaret ettiği bir aday olacak" diye, işte o denklem.
CHP ve İyi Parti tabanı da, Erdoğan nefreti ve "HDP oyları" büyüsüyle, son milliyetçi dirençleri de uyuşturularak bu plana ikna ediliyor.
HDP'nin meşru olduğunu ve Meclis'te bulunması gerektiğini söylemek, bir kimlik ve program beyanıdır. Bu beyan, Kılıçdaroğlu'nun değil, bizim "Biden İttifakı" dediğimiz muhalefet cephesinin ortak programına işaret ediyor. Dikkat edin istisnasız hepsi açılımcı, sıcak paracı, NATO'cu, doğal olarak da HDP-PKK savunucusu.
MAVİ VATAN’IN DEĞİL, CHP’NİN MUHAFIZLARI
CHP'nin dış politikada en üst düzey yetkilisi olan Ünal Çeviköz de bu özgüvenle çıkıp utanmadan "Mavi Vatan yayılmacı bir konsept" diyebiliyor. Hepsi bir paket program. Arkasında yığılmış bir Atlantik cephesi var.
Peki, nerede bu paket programa karşı çıkacak gerçek Atatürkçüler, milliciler, Mavi Vatan’ın yılmaz muhafızları? Hani nerede o imzacılar, protestocular, emekli amiraller?
Olmayan Montrö tartışmasına tuzlukla koşanlar, iktidara gelirse Mavi Vatan'dan vazgeçeceğini söyleyen ana muhalefet karşısında suspus. Ne vatan kaygısı, ne cesaret ama!
Hangi Programdan Yanasınız? Herkesin kendisine “ben hangi programdan yanayım” diye sorması lazım.
PKK’nın partisini “meşru bir organ” olarak gören; Mavi Vatan’ımıza “yayılmacı bir konsept” diyen; Davutoğlu’yla Türkiye’nin dış politikasını ABD emrine sokacak; Babacan’la Türkiye’yi yeniden sıcak para ekonomisine bağlayacak programdan mı yanasınız?
Yoksa HDP’nin derhal kapatılmasını savunan, “Mavi Vatan milli davamızdır” diyen, dış politikada ABD’nin terör ve yaptırımlarına karşı bölge ülkeleriyle işbirliğini savunan ve “Türkiye, ancak bir Üretim Devrimi’yle bu zorlukları aşar” diyen programdan mı yanasınız?
Bu ikisini, Atlantik’in yıkım programı ve Atatürk’ün devrimci programı diye özetleyebiliriz. Kimse kendisini kandırmasın ve bu soruya verdiği yanıta göre safını belirlesin.
Işıkgün Akfırat
TGB Genel Başkan