YAZAR
Hakikate bağlı medya organlarına olan ihtiyaç her geçen gün daha da artıyor. Ülkemizde insanlar günlerinin ortalama üç saatini sadece sosyal platformlarında geçiriyor. Televizyon kanalları ve gazetelere ayrılan süreyi de hesaba kattığımızda zamanımızın büyük bir kısmını medyaya ayırıyoruz.
Bilgiyi en hızlı şekilde kişiye aktarmayı vaad eden medya, acaba bize gerçekten hakikatleri mi ulaştırıyor?
Yalan ve yönlendirmeli bilgilerin yoğunlukla aktığı bir ortamda gerçeği bulmak giderek daha da zorlaşıyor. Yalan perdesi gerçeğin üzerini örtüyor. Gerçekler elbette er ya da geç ortaya çıkıyor ancak Twitter’da gündem hakkında binlerce paylaşım yapılmış bir olayın aslında gerçek olmadığını saatler ve hatta günler sonra öğrenebiliyoruz. Akşam haberlerinde çıkan yalan yanlış bir ifade milyonlarca kişiye ulaşıyor ancak doğrusu belki de hiç ulaşmıyor. Bu yalanlar kimi zaman bir kişiyi kimi zaman da bir kurumu ya da koca bir ülkeyi hedef alabiliyor.
Medya bir fikri yaymanın en önemli aracıdır. Kızıl Kayalar romanını okuduysanız gazetenin devrimciler için ne kadar önemli olduğunu olduğunu hemen anlarsınız. Geceleri uyumadan büyük emeklerle hazırladıkları İleri gazetesi ÇKP üyeleri için hayat memat meselesidir. Lenin için iki önemli şey vardır: Parti gazetesi ve Parti programı… Mustafa Kemal Atatürk Samsun’a çıkmadan daha İstanbul’dayken fikirlerini yaymak için gazete çıkarmaya çalışır. Sonrasında ise milli mücadelenin havadislerini bütün yurda yaymak için İrade-i Milliye, Hakimiyet-i Milliye ve Anadolu Ajansı’nı kurar. Mustafa Kemal Paşa 18 Nisan 1920'de Anadolu Telgraf Merkezi'ne gönderdiği genelgede, AA bültenlerinin ulaştırılmasındaki ihmali şu ifadelerle vatan suçu sayar:
"Anadolu Ajansının bazı yerlere yayılmadığı ve gönderilmediği yolunda şikayetler alıyoruz. Anadolu'nun dışarıyla bütün ilgisinin kesilmiş bulunduğu şu sıralarda millet fertlerinin bütün bütün habersiz kalmaması amacıyla üstlenilen bu hizmetin tüm telgrafçılarımızca da kabul ve güçlendirileceğini şüphesiz addeder ve bu konuda yapılacak bir ihmalin vatan suçu teşkil edeceğinin bilinmesini arz ederiz."
450 milyon nüfuslu Hindistan’ın “bir avuç” İngiliz tarafından egemenlik altında tutulması salt İngiliz asker ve polisinin baskısıyla sağlanması mümkün değildir. Bunun için Hinduların -Gandhi’nin deyimiyle- “Tanrının bile İngilizlerin yanında” olduğunu zannetmesi gerekir. Daha kolay bir sömürü için Hinduların rızası olmalıdır. İşte toplumun rızası propaganda aracılığıyla kazanılır.
Medya, toplum ve devletin hayat damarlarındandır. Bu damarlarda dolaşan kanın temizliği o toplumun sağlıklı yaşamı için hayatidir. Peki Ukrayna’da, Pakistan’da, Kazakistan’da, Suriye’de, Türkiye’de ve bütün mazlumlar coğrafyasında bu kanı kirletmeye çalışanlara karşı nasıl mücadele edilmelidir?
Mazlum Milletlerin Ortak Derdi
Türkiye Gençlik Birliği 26-30 Mart tarihleri arasında Pakistan’da düzenlenen İslami Gençlik Kurultayında ülkemizi temsil etti. 4 gün süren kurultaya katılan İslam ülkelerinin genç liderleri Batı’nın medya aracılığıyla yaydığı “İslam ve Doğu düşmanlığının önüne nasıl geçilebilir?” sorusuna cevap aradı. Yabancı ülkelerin hesabına çalışan, yalan üreten medya organlarına karşı mücadele yöntemleri konuşuldu.
TGB Genel Başkanı Dilek Çınar’ın bu konuda tüm mazlum milletlere sunduğu çözüm önerisi Türkiye’nin gücünü bir kez ortaya koydu.
'Bizim Ulusal Kanal ve Aydınlık’ımız Var!'
Dilek Çınar’ın Pakistan’da dile getirdiği “Bizim ülkemizde Ulusal Kanal ve Aydınlık gazetemiz var. Sizler de ülkelerinizde Ulusal Kanal ve Aydınlık gibi hakika bağlı medya organları inşa edin” önerisi şimdi tüm dünyanın gündeminde. Emperyalist hegemonyaya karşı ülkesini savunan, gerçeklerden ayrılmayan milli medya organları tüm mazlum milletlerin ihtiyacı. İyi ki Ulusal Kanal ve Aydınlık’ımız var!
Ulusal Kanal ve Aydınlık, hakikate bağlılığıyla ikinci istiklal savaşının rotasını çiziyor, yönünü tayin ediyor. Gözün gözü görmediği kör karanlıklarda bir güneş gibi yolumuzu aydınlatıyor.
Zirveye Taşıma Zamanı
Aydınlık, bir asırdır tüm zorluklara karşı mücadelesini sürdürdü. Büyük badireler atlattı, hepsinin de hakkında geldi. Pusula oldu, yön gösterdi. Türkiye düşmanlarının korkulu rüyası haline geldi.
Ulusal Kanal’a FETÖ kumpasları kuruldu, engeller konuldu bir gün olsun ekranı kararmadı. Milletin gönlünde taht kurdu, güzel günlerin müjdecisi oldu. Vatansever gençliğin, çiftçinin, üreticinin, Diyarbakır Annelerinin sesi oldu.
Ulusal Kanal ve Aydınlık milletimize daima gerçekleri anlattı. Sadece anlatmadı aynı zamanda savaştı. Bulundukları tarihi binayı da bu savaşın karargahı yaptı. Ulusal Kanal ve Aydınlık gazetesinin binası Deva Çıkmazı’ndadır ama Türkiye’nin çıkış yolu oradadır.
Türkiye’ye çıkışı gösterecek medya Aydınlık ve Ulusal Kanal’dır.
Şimdi Ulusal Kanal ve Aydınlık’ı zirveye taşıma zamanıdır!
Bir zamanlar Kanuni Esasi Kıraathanesi olarak Talat Paşalara ev sahipliği yapan tarihi bina, tıpkı içindekiler gibi görevine devam ediyor. Binaların görevi mi olur demeyin. Olur. Görevlerimiz binanın tarihi kadar büyük.
İşte o görev; Ulusal Kanal ve Aydınlık’ı zirveye taşımak için Türk milletinin imecesiyle tarihi binayı satın almaktır. Türk devriminin karargahının temellerini sağlamlaştırmaktır.
Deva Çıkmazındaki tarihi bina TGB’liler için dilden dile, gönülden gönüle aktarılan bir destandır. O destana şimdi yeni hikayeler ekleniyor. TGB’liler bu kampanya için harçlıklarını, burslarını imeceye katıyor. Aldığı bursla 2 kardeşine bakan arkadaşımız bursunu ortaya koyuyor. Kız arkadaşlarımız anne yadigarı kolyelerini, küpelerini satıp tarihi binanın harcına katıyor. Haydi bu büyük destana sen de imzanı at! Tarihi bina için göreve, Ulusal Kanal ve Aydınlık zirveye!