YAZAR
Engelli sınıf arkadaşını aralarına alarak onu şiddete, aşağılamaya maruz bırakan 4 liseli gence kızdık. Eğitim sistemine, “toplumun geldiği noktaya” sinirlendik. Terimlerle konuya “açıklık” getirdik: Akran zorbalığına sinirlendik. Dizi film sektöründen oyun sektörüne kadar her yerde şiddet güzellemesi varken bu koca sektöre ses çıkarmayıp, 4 liseliyi yargılamak daha kolay geldi. Tabi ki sınıf arkadaşlarına zarar veren o 4 arkadaşımızın yaptığını onaylamıyoruz ama onların da bu şiddet ortamında birer özne olması mağduriyet değil mi?
ÜZÜM ÜZÜME BAKA BAKA KARARIR
Huy aşılamak. Ara başlıkta kendine yer edinen atasözümüzün bize öğrettiği bu tamlama, o video karşısında bize bireylere öfke duymaktan başka seçenekler olduğunu da gösteriyor. Bugün lise ve ortaokul çağındaki birçok arkadaşımıza yanındaki insanlardan çok karşısındaki ekranlardan huy aşılanıyor. Öyle bir dizi düşünün ki karakterleri adına tek tek açılmış binlerce takipçili sayfalar var. Öyle bir oyun düşünün ki karakterleri insanların profil fotoğraflarında yer bulmuş, öyle bir oyun ki gençlerin intiharına sebep oluyor. Tamamını izlememiş olsak da yakın dönemin "Çukur" dizisini hepimiz biliriz. Dizinin başrolü, yakışıklı "Yamaç Koçavalı" birçok erkek çocuğunun idolüydü. Başkentimizde, dizideki mahalle çetesini gerçeğe dönüştüren, borulardan kendilerine silahlar yapan 15 - 17 yaşındaki çocuklar olmuştu. Siirt’te dizi ve filmlerin liseliler üzerindeki etkisini araştıran bir çalışmaya katılan Mahmut: “Sıfır Bir dizisini izledikten sonra yurtta kendini ağa sananlar oldu. Mesela haraç kesen oldu” sözleriyle dizinin akranları üzerindeki etkisini ifade etmişti. Dizi, film ve oyunların etkisi işte bu kadar hayatımızın içinde ve bu etkiler kolayca tespit edilebiliyor. Dizi film karakterleriyle her hafta “kavuşan” liselilerin onlardan kıyafet, saç şekli gibi özellikler alıp, huyunu, davranışını, söylemini vs. almaması mümkün mü?
NORMALLEŞME ZİNCİRİ
Ekranlarda her gün liselerimizde olmayan zengin – fakir, güzel – çirkin, güçlü - zayıf gibi yapay çatışmalar gösteriliyor. Kimisine “ezik” rolleri yükleniyor kimisine “kibirli” kimisine “dolandırıcı”. Bunların hepsi lise çağındaki gençlere biçilen roller. Ve farklı, marjinal olanın her zaman kazandığı ya da daha iyi olduğu bir denklem kuruluyor.
Bu gerçek dışı ayrımları, yapay rol modelleri yaratanların tek kaygısı var, o da reyting. Onlar için en çok izlenen ve farklı olan ya da olacak ekranlara taşınıyor. Reyting uğruna televizyonlarda cinsellik, istismar, bağımlılık ve her türlü aşırılık lise sıralarına kadar indiriliyor; şiddet, taciz, tecavüz, küfür, uyuşturucu ve silah kullanımı ise kısıtlama olmadan her gece ekranlarda karşımıza konuyor.
Eylül ayı reytinglerinde ilk ona giren “Duy Beni” dizisinde sınıf arkadaşlarını çırılçıplak hale getirip şiddet uygulayan liseli karakterler var. “Kardeşlerim” isimli bir diğer “liseli” dizisinde okulda arkadaşları tarafından bir çocuğun kafası pisuvara sokuluyor. Dizilerden kesitler, sosyal medyada parlatılarak televizyonda izleyememiş olanı da etkisi altına almaya çalışıyor: “Güneşi Beklerken” dizisinde bir kız öğrenciye taciz edilmesi yetmezmiş gibi “sütyenini sallandırdı” başlıklarıyla gözümüze sokuluyor. Bunların hepsi liseli dizisi. Bir film bir sanat yapımı ne için yapılır? Hiçbiri bir liselinin hayal dünyasında olacak davranışlar değil. Kaldı ki yaratıcılığımızı geliştirecek, hayallerimizi süsleyecek ya da zenginleştirecek görüntüler hiç değil. Gence, kadına, insana, sosyal hayata, duygu ve düşün dünyamıza yabancılaşmanın en ileri boyutlarına artık bu dizilerde rastlar olduk. Bu dizilerin müzikleri de sorunlu. Ezel’in şarkılarında “ışıkları daha parlak yapan” uyuşturucular var.
ZİNCİRLERİ KIRALIM
Tüm senaristlere, yapımcılara ve oyunculara büyük sorumluluk düşüyor: Zincirlerinizi kırın! Reyting uğruna, çürüyen Batı’nın toplumsal değer yargılarını benimsemeyin, toplumu yalnızlığa, düşmanlığa, çatışmaya sürüklemeyin. Geçtiğimiz aylarda TLB'nin "Duy Beni" dizisi üzerinden bu sektörün yozluğuna karşı yaptığı açıklamada şu satırlar çok çarpıcıydı: “Hababam Sınıfı'nda entrika yok ama en büyük zorbalık eleştirisi orada. Bakın Kemal Sunal filmlerine ahlaksızlık yok en büyük sistem eleştirisi orada.”
RTÜK’e büyük sorumluluk düşüyor: İzin vermeyin! Ekranlardan evlerimize bu çürümüşlüğün, yozlaşmanın taşınmasına engel olun. Bizi; çocukları, gençleri ve aileyi koruyun.
Eğitimcilere büyük sorumluluk düşüyor: Şiddeti, bastırmaya çalışmayın. Bastırdığımız yerin başka bir tarafından yine şiddet fışkırıyor. Zonguldak’ta sistem mağdurları liseli arkadaşlarımızın toplum dayağına maruz kalması bunun üzücü bir örneği. “Hayat tecrübesi” edinmiş insanların vicdanı, bir gün evvel kınadıkları şiddet “adalet sokaklarda” diyerek daha geniş kesimlere yayılınca mı rahatlatıyor? Türk yargısına karşı kafa tutmak, yargıya güvensizlik yaratmaktan ve yargı kararlarını itibarsızlaştırmaktan başka neye yarıyor? Ağzı yüzü kan içinde kalan bir genci görmek ne vicdanları rahatlatır ne de bu olayın bir daha yaşanmasının önüne geçer. Şiddet arzusunu arkadaşlığa, sevgiye, paylaşımcılığa dönüştürmeye çalışalım.
Türk gençliği üstüne sorumluluk alıyor: Zonguldak'taki arkadaşlarımızın sürüklendiği yanlışa başka liselilerin sürüklenmesine izin vermeyeceğiz. Sadece verilen cezalar, alınan yeni yönetmelik kararları arkadaşlarımızı yanlışlardan korumaz. Anadolu’nun erdemli insanını geleceğe taşımak için o arkadaşlarımıza da kucak açıyoruz. Türkiye’nin tek liseli örgütü TLB var oldukça, liseliler üretecek, paylaşacak ve geleceğini bu karanlıktan kurtaracak.